Hizb-ut Tahrir, Hindistan-Pakistan arasındaki gerilim, hemen ardından gelen ateşkes ve ABD'nin rolünü içeren bir siyasi analiz yayımladı.
Hindistan ile Pakistan arasında, ABD’nin arabuluculuğunda 10 Mayıs 2025’te ilan edilen ateşkes, Keşmir merkezli gerilimi geçici olarak dindirmiş gibi görünse de, bu sürecin arka planı, Müslümanların aleyhine işleyen kirli bir siyasi oyunun parçası olabileceğini kuvvetlendiriyor.
İki nükleer güç arasındaki bu gerilim tüm dünya ajanslarının gündeminde ilk sıralarda yer almış ardından ABD’nin müdahalesi ile ateşkes imzalanmıştı.
Hizb-ut Tahrir, 15 Mayıs 2025 tarihinde yayımladığı siyasi analizinde, bu gerginlik ve çatışmanın asıl sebebine, Hindistan’ın geçici olarak askıya aldığı İndus Suları Antlaşması’nın içeriğine, Amerika’nın, tıpkı ateşkesin sağlanmasında olduğu gibi saldırının başlamasında da bir parmağı olup olmadığına odaklanıyor.
Analizin başında, 22 Nisan 2025’te Hindistan yönetimindeki Cammu Keşmir’in Pahalgam bölgesindeki Baisaran Vadisi’nde turistleri hedef alan ve 26 kişinin hayatını kaybettiği saldırı, Hindistan-Pakistan ilişkilerinde yeni bir krizin fitilini ateşlediğine dikkat çekilerek olay kısaca özetleniyor.
Saldırı ve ABD’nin Rolü
Hindistan, saldırıyı Pakistan destekli gruplara bağlasa da, Pakistan’ın bu iddiaları kesin bir dille reddettiğine, saldırının, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance’in Yeni Delhi ziyareti sırasında gerçekleşmesi ve Hindistan’ın hemen ardından İndus Suları Anlaşması’nı askıya alması, olayın planlı bir provokasyon olabileceği şüphesini güçlendirdiğine değiniliyor. Direniş Cephesi’nin (TRF) saldırıyı önce üstlenip sonra “siber saldırı” gerekçesiyle geri çekilmesi, bu olayın kurgulanmış bir senaryo olduğuna işaret ettiğinin altı çiziliyor.
Ardından Hindistan’ın, 6 Mayıs 2025’te Pakistan’a yönelik füze saldırılarıyla gerilimi tırmandırdığına, Pakistan’ın ise ölçülü misillemesi, 5 Hint savaş uçağını düşürmesi ve Hindistan’ın iç kesimlerine SİHA’larla operasyon düzenlemesinin, Pakistan ordusunun gücünü ortaya koyduğuna dikkat çekiliyor.
Ancak, ABD’nin baskısıyla Pakistan’ın tam anlamıyla bir karşı saldırı başlatmamasının altı çizilerek, bölgedeki Müslümanların potansiyel zaferinin sömürgeci güçler tarafından engellendiğine özellikle vurgu yapılıyor.
Analizde ABD’nin ateşkeste de elin olduğuna değinilen bölümde ise, ABD Başkanı Donald Trump’ın Truth Social hesabından yaptığı açıklamada, “Amerika Birleşik Devletleri’nin arabuluculuğunda geçen uzun bir gecenin ardından, Hindistan ve Pakistan’ın tam ve derhal geçerli olacak ateşkes konusunda anlaşmaya vardığını duyurmaktan memnuniyet duyuyorum. Her iki ülkeyi de sağduyulu ve akıllıca bir yaklaşım sergiledikleri için tebrik ediyorum” ifadelerine yer verilerek, “ABD’nin bölgedeki manipülatif rolünü bir kez daha gözler önüne serdiği” beyan ediliyor şu ifadelere yer veriliyor:
"Amerika, komuta kademesinin kendisine olan bağlılığına ve sadakatine rağmen Pakistan ordusunun gösterdiği cesareti ve sergilediği kahramanlığı yeterince takdir etmemiş ve dolayısıyla Modi’nin savaşı sürdürmesi durumunda Amerika’nın Çin’le mücadeledeki taleplerini yerine getirmek şöyle dursun iktidarını kaybetmesinden korkmuştur! Bu sebeple, savaşı durdurma talimatı vererek, kendine sadık ve uşağı iki rejim arasında yapılacak müzakerelerle amaçlarına ulaşmak için siyasi kurnazlık yoluna gitmiştir!"
Analizde diğer sorular şu şekilde yanıt buluyor:
İndus Suları Anlaşması ve Su Krizi
1960 yılında Dünya Bankası’nın arabuluculuğunda imzalanan İndus Suları Anlaşması, Hindistan ve Pakistan arasındaki su paylaşımını düzenleyen temel bir çerçeve sunuyor. Ancak Hindistan, artan nüfusunu gerekçe göstererek anlaşmanın revize edilmesini talep ediyor. 23 Nisan 2025’te anlaşmayı askıya alması, Pakistan’a baskı yapmak ve revizyon taleplerini kabul ettirmek için atılmış bir adım olarak değerlendiriliyor. Hindistan’ın Chenab ve Jhelum nehirlerindeki barajlarla su akışını kesmesi, Pakistan’ın tarım ve ekonomisine ciddi bir tehdit oluşturuyor.
ABD’nin Bölgedeki Stratejisi ve Modi’nin Rolü
Hindistan Halk Partisi (BJP) lideri Narendra Modi’nin 2014’te iktidara gelmesi, ABD’nin Çin’i çevreleme stratejisinin bir parçası olarak desteklendi. Modi, Keşmir’in 2019’daki ilhakından Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru’nu baltalamaya kadar ABD çıkarlarına hizmet etti. ABD, Hindistan’ı askeri ve ekonomik olarak güçlendirirken, Pakistan’la olan gerilimleri “normalleştirme” adı altında kontrol altına almaya çalışıyor. Bu bağlamda, Keşmir’deki direniş hareketlere karşı operasyonlar ve düzmece saldırılar, ABD’nin Hindistan’ı Çin’e karşı bir denge unsuru olarak konumlandırma çabasının bir parçası.
Keşmir Müslümanlarının Durumu
“Keşmir, Müslümanların kalbinde özel bir yere sahip. Hindistan’ın 2019’da Keşmir’in özel statüsünü kaldırması ve Müslümanlara yönelik baskı politikaları, bölgedeki gerilimi artırıyor. Ateşkes, bu baskıların azalması için bir umut olsa da, ABD’nin kontrolündeki bu süreç, Keşmir Müslümanlarının haklarını koruma mücadelesini sekteye uğratabilir. Hizb-ut Tahrir olarak, Keşmir’in özgürlüğünün ancak İslam ümmetinin birliği ve sömürgeci güçlerin etkisinden kurtulmasıyla mümkün olduğunu vurguluyoruz.”
Siyasi analizin son bölümünde ise ABD’nin bölgedeki hedeflerin odaklanılıyor.
Hindistan-Pakistan ateşkesi, ABD’nin bölgedeki çıkarlarını koruma ve Çin’e karşı Hindistan’ı güçlendirme stratejisinin bir parçası olduğu ifade edilerek bu ateşkesin, Keşmir Müslümanlarının adalet arayışını gölgede bıraktığına dikkat çekiliyor.
Hizb-ut Tahrir, Müslümanları, sömürgeci güçlerin entrikalarına karşı uyanık olmaya ve Raşidi Hilafet’in yeniden kurulması için çalışmaya çağırırken, şu ifadelerle analize son veriliyor:
“Pakistan’daki Müslümanların Hilafet’i ikame etme özlem ve arzuları gün geçtikçe artmaktadır. Allah’ın izniyle, halkına yalan söylemeyen öncü olan Hizb-ut Tahrir’in zafere ulaşmasına ramak kalmıştır. İçinde yaşadığımız bu ceberut saltanattan sonra Raşidi Hilafet’in kurulmasıyla Peygamber SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi mutlaka tahakkuk edecektir.”
Detaylı analizin tamamını okumak için aşağıdaki linke tıklayabilirisniz...