Köklü Değişim Medya
Hizb-ut Tahrir resmi web sayfası, Ortadoğu’daki işbirlikçi maşalar denkleminde ‘Hariri, Suudi Arabistan Yönetimi Uydusudur’ başlıklı yeni bir analiz yayımladı.
İşte o analiz;
Hariri, Suudi Arabistan Yönetimi Uydusudur
Soru:
Hariri, 05 Aralık 2017 günü istifasını resmen geri çekti ve kendi başkanlığında gerçekleşen kabine toplantısının ardından yaptığı açıklamada, kabinenin “Arap ülkelerindeki sorunlardan uzak durulması” konusunda mutabakat sağladığını vurguladı... Hariri’nin davranışlarını izleyenler karışıklık ve çelişki olduğunu görürler: #Lübnan’ın yıllardır yaşadığı Cumhurbaşkanlığı boşluğunun ardından Hariri, 20 Ekim 2016 günü #Avn’e gitti. Avn ve #Hizbullah’ın tek bir blok ve etkin aktörün de Hizbullah olduğunu bildiği halde Cumhurbaşkanlığı ile hükümet konusunda mutabakata vardılar... Hariri, 04 Kasım 2017’de Suudi Arabistan’da istifasını açıklayarak Hizbullah’a yönelik zehir zemberek açıklamalarda bulunmuştu... Şimdi ise istifasını geri çekti ve Hizbullah’ın da ortak olduğu hükümetteki görevine devam etti! Bu kargaşa ve çelişkiyi nasıl açıklayabiliriz? Sonra burada #İran ve partisinin nüfuzunu baltalama eğilimi var mıdır? Şuan ki konjonktürden yararlanarak Yahudi devleti, Lübnan ya da Hizbullah’a olası bir saldırı düzenleyebilir mi? Allah mükâfatınızı artırsın.
Cevap:
Cevabın açıklığa kavuşması adına Hariri ailesi ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkinin gerçeğinden bahsetmek kaçınılmazdır. Hariri, Suudi Arabistan uydusudur. Eğer Suudi kral, İngiliz yanlısı ise, bu Hariri’nin Lübnan politikasındaki davranışlarına yansır. Kral Amerikan yanlısı olursa, davranışları da bu yönde olur... O halde buradan hareketle sorunun yanıtı şöyledir:
1- Eski Lübnan Cumhurbaşkanı #Mişel Süleyman’ın Mayıs 2014’te görev süresi dolduğunda, Suudi Arabistan’da kral Abdullah b. #Abdülaziz idi. Abdullah, İngiliz yanlısıydı... Hizbullah, ısrarla Avn’ın cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Malum, Hizbullah ve Avn ise Amerikan uşağı İran tarafından destekleniyor... O yüzden kral Abdullah, Avn’ın Lübnan Cumhurbaşkanı olmasına onay vermedi. Hariri’ye Avn’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığına karşı çıkması talimatını verdi. Saad Hariri, Suudi Arabistan uydusu olduğu için izlediği politika da Abdullah politikası ile motamot aynıydı. Onun için Mişel Avn’ın 31 Ekim 2016 Pazartesi öğle vakti Lübnan meclisinde düzenlenen 46. oturumun ikinci turunda cumhurbaşkanı olarak seçilmesine dek Lübnan Cumhurbaşkanlığı makamı 2014 Mayıs’ta görev süresi dolan Mişel Süleyman’dan sonra yaklaşık iki buçuk yıl boş kaldı...
2- Suudi Arabistan’daki kral değişikliğinin cumhurbaşkanlığı seçimindeki katkısı büyüktür. Kral Abdullah’ın 23 Ocak 2015 günü ölümünün ardından tahta kardeşi Selman çıktı. Bilindiği gibi #Selman, Amerikan yanlısıdır... Selman, tahtını perçinlemek için kral Abdullah’ın oğullarından ve eski yandaşlarından İngiliz yanlılarını budamaya başladı... Taşlar yerine oturunca ve Avn’ın Cumhurbaşkanı olması ile Lübnan’da istikrar isteyen Amerika, Selman’dan Hariri’ye emir vererek muhalefet etmemesini istedi! Aldığı emrin ardından Saad Hariri, Avn’e giderek anlaştı ve Cumhurbaşkanlığı için aday gösterdi. Yani Abdullah döneminde Saad Hariri liderliğindeki muhalefet, şuan Selman döneminde tarih olmuş oldu! “Başta Fuad #Sinyora ve milletvekili Behiye Hariri olmak üzere Müstakbel milletvekillerinin huzurunda kent merkezindeki konutunda (Beytül Vasat) kameralar karşısına geçen Başbakan Saad Hariri, Mişel Avn’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklediğini açıkladı... Ardından bir konuşma yapan Hariri, “Vardığımız anlaşmalar sonucu General Mişel Avn’ın adaylığına desteğimi açıklıyorum, dedi”[20.10.2016 En Nehar] Akabinde 31 Ekim 2016 günü meclis toplandı ve Avn Cumhurbaşkanı seçildi... “Müstakbel Harekete lideri Saad Hariri’nin Avn’ın adaylığını desteklemesi, eski Cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’dan Mayıs 2014’te boşalan koltuğa aradan geçen 30 ayın ardından cumhurbaşkanlığı seçimleri yapılmasını kolaylaştırdı...” [31.10.2017 el Arabiya] O yüzden Avn’ın Suudi Arabistan ziyareti bir tür minnettarlığını göstermek içindi! Yukarıda bahsedilenlerden de anlaşılacağı üzere Hariri, Suudi Arabistan kralına tabidir. Suudi kralın direktifleri doğrultusunda ya muhalefet eder ya da onay verir.
3- Trump, Amerikan başkanı olunca, 20 Mayıs 2017 günü Suudi Arabistan’a bir ziyaret gerçekleştirdi. İran ve Hizbullah hakkında dozajı giderek artan sert açıklamalar yaptı. Yaklaşık 50 Müslüman ülkenin Ruveybida yöneticileri huzurunda yaptığı bu sert açıklamaların amacı, Kudüs’ü Yahudi varlığının başkenti olarak tanıma planına ortam hazırlamak için dikkatleri Filistinli Müslümanlar sorunundan İran üzerine çekmekti... Açıklamalarda dozajın giderek arttığı apaçıktı... Haliyle Suudi Arabistan ve diğer kukla yöneticiler de aynı yaklaşımı sergilediler. Çünkü İran’ın oynadığı merkezi bölgesel rolü, Lübnan Hizbullah’ının eylemlerine ve Suriye’deki müdahalesine de yansıyor. Suudi Arabistan, Hariri’den Hizbullah ve İran’a karşı farklı bir politika izlemesini talep etti. Onun için Suudi Arabistan’a çağırdı. İstifa etmesini, istifa gerekçesine ilişkin de bir açıklama yayınlamasını, açıklamasında da İran ve Hizbullah’a sert eleştiriler yöneltmesini istedi... Öyle de oldu, 04 Kasım 2017 günü Suudi Arabistan’a çağrılan Hariri, Suudi Arabistan’dan yaptığı küstahça açıklamalar ile istifa ettiğini duyurdu…
4- Amerika, İran ve Hizbullah karşıtı dozajı giderek artan açıklamalarının İran ve partisi ile yolları ayırmak anlamına gelmediğinin, bunun #Körfez ülkelerini korkutmak için sadece bir istismar aracı olduğunun farkında. Bu sebeple Amerika, yolun sonuna kadar yürümekten ziyade Suudi Arabistan ve Hariri üzerinden sadece bir mesaj yollamak istedi. Başka bir deyişle Amerika, İran partisinin varoluşunu sonlandırmak istemiyor, aksine belirsiz siyasi gerilime neden olmayacak ölçüde bir mesaj yolladı... Bu yüzden Suudi Arabistan’dan gerilimi yatıştırmasını yani Hariri’den dilini yumuşatmasını talep etti. 04 Aralık 2017 tarihli En Neşra sitesine göre “Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Selman, Beyaz Saray ile tam bir koordinasyon halinde harekete geçti. Hem de Donald Trump’ın Beyaz Saray’a çıkışından bu yana damadı ve başdanışmanı Jared Kuschner’in dördüncü #Ortadoğu ziyareti sonrasında. #Kuschner’in Ortadoğu ziyareti pek medyaya yansımadı. Kuschner ve beraberindeki heyet, Suudi Arabistan’da dört gün kaldı. Bu arada Mısır, Ürdün ve (İsrail)’e de bir ziyaret gerçekleştirdi. Kuschner, Suudi Arabistan’dan ayrıldıktan yaklaşık iki hafta sonra Lübnan Başbakanının istifa krizi ve Suudi Arabistan’daki tutuklamalar patlak verdi... Lübnan’ı da vuran siyasi kriz konusunda Beyaz Saray ile Suudi Veliaht Prens arasında büyüyen bölgesel hacmini tırpanlamak için “Hizbullah’a” baskı yapmak adı altında mutabakatın olduğuna dair işaretler var. Bu başlık altında Suudi Veliaht Prens, Başbakan Saad Hariri üzerinden Lübnan hükümetine yönelik saldırı başlattı. Böylece General Mişel Avn’ın Baabda Sarayı’na çıkışı ile varılan uzlaşma da dinamitlenmiş oldu... Suudi Arabistan’ın diplomatik beceriden yoksun ve sert yordamı, Lübnan iç istikrarını tehdit etti. Hizbullah’a yönelik baskının belirli bir sınırda durması gerektiğini, o sınırı aşarsa, işlerin kontrolden çıkabileceği konusunda sürekli hatırlatmalarda bulunan Amerikan kurumları, işler sarpa sarınca Lübnan’daki istikrarın çökebileceği korkusuyla harekete geçtiler.” [04.12.2017 En Neşra sitesi]
5- Dolayısıyla Hariri, Suudi Arabistan’dan aldığı talimat doğrultusunda sert açıklamalarını yumuşatmaya başladı... İtibar ve prestijini kurtarmak ve bu açmazdan çıkış bulmak için Suudi Arabistan Veliaht Prensi #Fransa Cumhurbaşkanı ile bir araya geldi. Suudi #Prens ile yaptığı görüşmenin ardından #Macron, Hariri ile bir araya geldi. Görüşme sonrası Hariri, Fransa sonra da #Mısır’a gitti. Gerekli tavrı belirlemek için sanki istişarelerde bulunuyormuş gibi bir hava oluşturdu. Oysa bu ülkelere yaptığı ziyaret öncesinde Suudi Arabistan, açıklamalarını yumuşatma ve istifasını sürdürmeme yönünde bir pozisyon belirlemişti kendisi için... Öyle de oldu ve Hariri, açıklamalarının dozajını düşürdü. Ardından 21 Kasım 2017 günü Lübnan’a döndü ve bir gün sonra 22 Kasım 2017 günü yaptığı açıklamada da istifasını gözden geçireceğini belirtti. Daha sonra da Hizbullah’a yönelik açıklamalarının dozajını önemli ölçüde yumuşattı ve yaptığı açıklamada Hizbullah’ın içeride silah kullanmadığını söyledi. Ancak sadece kendisini kandırabilir, başkalarını değil. Zira Hizbullah’ın pek çok olayda silaha başvurduğunu unuttu herhalde! 05 Aralık 2017 günkü kabine toplantısında nihayet istifasını geri çektiğini açıklayan Hariri, “Hükümetin tüm siyasi yapıları, Lübnan’ın ekonomik ve siyasi ilişkilerini korumak adına, kendilerini kardeş Arap ülkelerinin içişlerinden, savaşlardan, tüm anlaşmazlık ve sorunlardan ayrı tutma kararı aldı”ifadesini kullandı. Bu açıklamayı yaparken, Hizbullah milisleri Suriye’de gece gündüz savaşıyordu!
6- Özetle Hariri, Suudi Arabistan yönetimine tabidir. Suudi kralın politika ve sadakati, Hariri’ye direktif olarak yansır... Gözü olup gören herkes için artık bu bir sır değil. Bu konuda kandırma fayda etmez artık!
İran ve partisinin nüfuzunu baltalama eğilimi var mıdır sorusuna gelince, evet vardır diyebiliriz. Ama bu muhtemelen Amerika’nın istediği şekilde Suriye’de bir çözüme varıldıktan sonra olacaktır. Çözüme varıldığında, Suriye’deki rollerini ifa eden İran ve Hizbullah, muhtemelen Suriye’den geri çekilecek ve askeri misyonlarına tırpan vurulacaktır... Bilindiği üzere Hizbullah, İran yönetime bağlıdır, tıpkı Hariri’nin Suudi Arabistan yönetimine bağlı olduğu gibi. Bu yüzden eğer İran’ın çekilmesiyle Suriye konusunda belli düzenlemeler gerçekleşirse, akabinde Lübnan partisi için de belli düzenlemeler yapılabilir.
Yahudi devletinden Lübnan ya da Hizbullah’a yönelik bir saldırı gerçekleşir mi sorusuna gelince, Suriye’deki çözüm süreci ile ilintilidir, yani konjonktür ve gelişmelere bağlıdır...
https://www.facebook.com/HTMMBTR/posts/1327615117344678