İmam Hatiplilerin ve liseli öğrencilerin hazırladığı "Nasıl Bir Rasûle İman Ettik" konunu panel Genç Değişim Kitapevinde gerçekleştirildi.
Kutlu doğum etkinliklerinin yapıldığı şu günlerde Peygamber Efendimizi doğru anlamak adına gerçekleştirilen panel Aysun Gümüş’ün Kerim tilavetiyle başladı. Rasulullah’ın davet merhalelerini yansıtan sinevizyon gösteriminin ardından, açık öğretim öğrencisi Esra Duman; "Cahiliye Dönemi ve Rasulullahın Mücadelesini" anlatan konuşmasına,"Peygamber efendimizin doğumundan önceki dönem, güçlülerin, zalimlerim hakim olduğu bir dönemdi, zayıflar onlara o kadar tabilerdi ki, kendilerinin hakkını aramak şöyle dursun, kendilerini haklı bile görmüyorlardı.Çünkü kölelik onların ruhlarına işlemişti" diyerek başladı.
Rasûllah'a risalet görevi verildiği dönemdeki Mekke özelinde tüm Arap Yarımadasının içinde bulunduğu insanlık dışı durumu tasvir eden Duman "Peki Rasul (s.a.v) bu zulümlere, sapıklıklara getirdiği din İslam ile nasıl çözüm buldu?" sorusunun cevabını üzere konuşmasına devam etti:
"Bizlerde bugün böyle bir evreden geçiyoruz, hadsizlik ve sapıklık en üst düzeyde! Biz Nasıl bir Rasule İman Ettik.Aramıza Allah’ın emirlerini yerleştiren ve bunun için bir an dahi vakit kaybetmeyen , eziyet gören musibetlere sabır ve sebat eden bir Peygambere mi? Yoksa günümüzde hayatını tarih kitabı olarak okuduğumuz, onunla ilgili hikayeler anlatıp, yeri gelip ağladığımız fakat bir türlü hayatımıza indiremediğimiz bir masal kahramanına mı iman ettik?
Geleneksel olarak Rasulullah anlayışımız içinde ondan kalan eşyalara, kutsal emanetlere gösterilen saygı bir Müslüman olarak hepimizi heyecanlandırmaktadır.Lakin unutulmaması gerekir ki ; Rasuller ne mal nede mülk bırakırlar.”Rasuller ne dinar ne dirhem (yani para pul ,mal mülk gibi maddi bir varlık)miras bırakmazlar ama ilim mirası bırakırlar.Allah Rasulu (s.a.v) veda hutbesinde 100,000’i aşkın insanın şahsına bütün mü’minlere ,hepimize şöyle seslenmiştir:
“Mü’minler! Size iki emanet bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. Bu emanetler; Allah’ın kitabı Kur’an ve O’nun Rasulunun sünnetidir.”Kendisini Rasulullah’ın ümmeti olarak tanımlayan herkes bu emanetlerin hakkını vermeli ve bunda acele etmeliyiz.son olarak Peygamberin Risaletini tamamlarken onun beşeri gücüne vurgu yaparken
H.Z Muhammed 23 yıllık risalet hayatına bunları sığdırabilmiş,bunların yapılabilirliğini bizlere göstermiştir. Öte yandan Allah’a ve insanlara, can taşıyan her varlığa ve çevreye sorumluluklarını yerine getirmiştir.Allah’ın buyrukları Abdullah oğlu Muhammed gibi bir insan tarafından yaşanabildiğine göre bunu bizlerde yapabiliriz…Bizler onu andığımız şu günlerde onu daha çok anlamaya çalışır ve gayret gösterirsek hem Rabbimizin rızasını kazanmış hem de Peygamber efendimizin şefaatine nail oluruz.
Esra Duman'ın konuşmasını tamamlamasının ardından Alper Tuna'nın kaleme aldığı "Sana Gül Diyorlar Ey Rasul" adlı şiiri okundu.
İmam Hatip öğrencisi Şafak Avcil "Rasûlu Anmak mı Anlamak mı?" başlıklı konuşmasını sundu. Konuşmasında sevgi kavramına değinerek; Hz.Peygamberin kendisi için nasıl bir değerde olduğunu çok iyi bilen bir müslüman onu sevmek için büyük bir gayret ortaya koyar ve sevgi iddiasını ispatlayacak işler yapmanın ızdırabını çeker.Böyle bir müslüman için en büyük ideal görmeden sevdiği aşık olduğu ve sevdasıyla yandığı peygamberini bir gün görebilemek ve onun bizzat kendisine YA RASULULLAH SENİ ÇOK SEVİYORUM diyebilmektir.Sözlerine;
Peygamber efendimizin doğumu, dönemin mekke toplumundan baslayarak tüm insanlığın yaşantısını değiştirmiştir. O doğduğu ortamda bulunan bütün batıl inançları kaldırmış ve canı pahasına İslamı tebliğ görevini hakkıyla yerine getirmiştir .Onun tebliğine ve davetine icabet eden her insan hayatını yeniden düzenleme ve kendini peygamberin yaşantısına göre onu örnek alarak dosdoğru bir yol üzerine gitme mecburiyetini hissetmiştir.Peygamber efendimiz İslamı yaymak için nice çileler çekmiştir. Bugünlerde kutlu doğum adıyla düzenlenen programların temeline baktığımızda aslında bir unutulmuşluğun olduğunu görürüz. Anmak, değeri tarihe hapsetmektir, anlamak ise onu bugüne ve buraya taşımaktır. Bizim Peygamber efendimizi anmaktan çok, onu anlama cihetinde olmamız gerekmektedir. Anam babam sana feda olsun demek kolay ama ben Rasulullahı seviyorum demek büyük bir iddiadır. Peygamberimizi sevmek onun ahlakı olan Kur’anı okumak ve hayatımıza geçirmektir. Peygamberimizi sevmek korkusuzca LA İLAHE İLLALLAH diyebilmektir. Ona olan sevgimiz sahabenin sevgisine benzemelidir. O kadar seviyoruz diyoruz, salavatlar çekiyoruz adına mevlütler düzenliyoruz, peki hangimiz bu arada peygamberimizin müslümanı müslümana kardeş kıldığını hatırlıyoruz? Peygamberimiz komşusu aç iken tok yatan bizden değildir demişti ya hangimizin gece uykuları kaçıyor, kardeşim orada aç yatıyor diye. Peygamberimiz sırf müslüman bir kadına laf ettiler diye kaynuka yahudilerini medineden çıkarmıştıya ,bugün müslüman kadınlara hergün tecavüz ediliyor, işkence ediliyor ve öldürülüyor. Peki hangimiz kalkıp karşı çıkıyoruz bu adaletsizliğe? Peygamberimize yakınlaşmak da onu anmaktan çok onu yürekten sevmekten ve onun getirdiğini tüm benliğimizle hayatımıza geçirmekle olur.Peygamber efendimiz ‘in sevgisi her müminin gönlünde bulunması gereken bir duygudur. Bu duygu peygamberimizin hayatındaki her kareye baktıkça sonunda Kuran’a ve Allah’a ulaşmaktır.Peygamber efendimizin en bariz özelliklerinden biride onun davetçi olmasıydı.O,hem duruşuyla hem söyleyişiyle hem de işleyişiyle mükemmel bir davetçiydi.Onun hayatının kendisi bir davetti çünki o yürüyen bir Kuran dı.Allah’u Teala peygamberimize verdiği ilk mesajda KALK UYAR yani DAVET ET diyordu.O da kendisine verilen görevi layığıyla yerine getirmişti.Veda Haccın’da verdiği son mesajında ALLAH’IM SEN ŞAHİT OL,BEN SENİN DAVANI İNSANLIĞA AKTARDIM VE DAVET ETTİM diyerek artık bu görevini tamamladığını dile getirmişti.Allah’ım bizde şahitlik ediyoruz ki Ümmeti olmaya layık olmayı arzuladığımız bu yüce peygamber görevini hakkıyla yerine getirmiş dava emanetini yerine ulaştırmış ve ümmetine bizlere nasihat etmiştir diyerek sunumunu tamamladı.
Program Reyhan Şimşek’in yaptığı duayla son buldu.