“Devletler Arası Durumda Siyasi Boşluk” kitabının yazarı siyasi analist Esad Mansur, Uluslararası Adalet Divanı’nın (UAD) kararına yönelik olarak, “Sözde Uluslararası Adalet Divanı! Batı Hegemonyasını Onaylamış ve Yahudi Varlığının Lehine Bir Karar Vermiştir!” başlığıyla bir makale kaleme aldı.
Lahey’deki Uluslararası Mahkeme, 26 Ocak 2024’te Güney Afrika’nın Yahudi varlığının soykırım yaptığına dair açtığı davaya ilişkin kararına değinen Mansur, yazının başında, “75 yıldır soykırım uygulayan Filistin gaspçısı Yahudi varlığını, Gazze’de soykırım uygulama suçundan beraat ettirdi” ifadesini kullanıyor. Ayrıca Yahudi varlığından saldırganlığını durdurmasının dahi talep etmediğine, saldırganlığına devam etmesini onayladığına, dahası yaptıklarını onayladığı gibi onun Gazze’de işlediği iğrenç soykırım eylemlerinden dolayı kınamadığına dikkat çekiyor.
1948 Soykırım Sözleşmesi’nin içeriğini paylaşarak hatırlatan Mansur, şu soruyu soruyor:
“Gazze’de yaklaşık 4 ay boyunca kindar bir şekilde on binlerce çocuk, kadın ve erkeği öldürmesi, oradaki evleri, okulları, üniversiteleri ve hastaneleri yıkması, onları silip süpürmesi, canlı insanları diri diri gömmesi ve onları yiyecek, su, ilaç, elektrik, yakıt ve her türlü yaşam nedenlerinden mahrum bırakması için geçerli değil midir?!”
Mansur yazısının ilerleyen bölümlerinde Sisi yönetiminin Gazze’ye Refah sınır kapısıyla uyguladığı tecride dikkat çekerek Mısır Devlet Enformasyon Servisi (SIS) Başkanı Diaa Rashwan’ın açıklamalarına değiniyor:
“Mısır, Refah kapısından Gazze ile olan sınıra kadar 5 kilometre genişliğinde bir tampon bölge kurdu, 1500’den fazla tüneli yok etti, Gazze Şeridi ile olan sınır duvarlarını yerin üstünden 6 metre yükselterek ve yerin altına da 6 metre indirerek beton duvarlarla güçlendirdi; artık Sina ve Filistin Refah kapısı arasında 3 kontrol noktası bulunmakta olup bu da gerek yer üstünden gerekse yer altından herhangi bir kaçakçılık operasyonunu imkansız hale getirmektedir!”
Yahudi varlığının kuşatmasına destek olan Mısır rejiminin de soykırıma ortak olduğunu ifade eden Mansur, daha sonra Türkiye Ulaştırma Bakanı Abdülkadir Uraloğlu‘nun, “7 Ekim-31 Aralık 2023 tarihleri arasında Türk limanlarından “İsrail’e” yaklaşık 701 gemi sefer yaptı” açıklamasını hatırlatıyor.
Ayrıca Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ise, özrü kabahatinden büyük olduğunu ifade edip, el-Cezire kanalı kendisine: Neden işgalci “İsrail” ile ilişkileri kesmiyorsunuz? Sorusuna şu cevabı verdiğini yazıyor:
‘İlişkileri kesme kararı kolektif olmalı ve tüm İslam dünyası ve Latin Amerika ülkeleri de ortak olmalıdır. Kararların daha etkili olması için tüm ülkeler açısından birleşik ve kolektif olması gerekiyor… Bu yüzden bu ve benzeri konular konuşulurken bunların kolektif olmasına karar verdik. Bölge düzeyinde, Arap ve İslam dünyası düzeyinde hareketlenmeler olmaksızın Türkiye’nin tek başına hareket etmemesi gerekir; zira önemli olan (kararın) etkili olmasıdır.'
Kanal kendisine böyle bir kolektif kararın olamayacağını hatırlatınca! Şu sözünü tekrarladı: "Türkiye kolektif bir karar olmadıkça ‘İsrail’ ile ilişkilerini kesmeyecektir.”
Bu ifadelerle Ankara’nın Filistin davasına yönelik bakışını eleştiren Mansur, Türkiye’nin Azerbaycan’ı desteklerken ya da Esed rejimini ve Libya’yı desteklemek için müdahale ederken “kolektif bir kararı beklemediğini” hatırlatıyor ve şöyle devam ediyor: “Bilakis bunların hepsi Amerika‘nın emirleri olup şayet Amerika‘dan Yahudi varlığıyla ilişkinin kesilmesi yönünde bir emir gelseydi, derhal ilişkiyi keserdi!”
Bir BM (Birleşmiş Milletler) kurumu olan Uluslararası Adalet Divanı’nın Batı tarafından kendi suçlarını örtbas etmek ve kararlarına hukuki bir nitelik kazandırmak için kurulduğuna ifade eden Mansur, BM’nin Bosna’da ve Ruanda’da katliamlara göz yumduğunu daha sonra da bir suçlu seçip mahkemede yargılayarak katliamların üzerini örttüğüne dikkat çekiyor.
“Bu mahkemeyi kuran da dünyanın ona başvurmasını talep eden de Batı” olduğunu ifade eden Mansur, UAD’yi Batı’nın bir aparatı olarak tanımlıyor.
Mansur mahkemede asıl yargılanması gerekenlerin, Cezayir’de Müslümanlara, Amerika’da Kızılderililere, sömürgecilik döneminde Afrikalılara katliam ve soykırım yapan Batı’nın olduğunun altını çiziyor.