Çevre Sorunları, İklim Anlaşmaları ve İslâmi Çözüm (5. Bölüm: İslâm’ın Benzersiz Mimarisi ve İnsanlık Vizyonu - II)
29 Nisan 2022

Çevre Sorunları, İklim Anlaşmaları ve İslâmi Çözüm (5. Bölüm: İslâm’ın Benzersiz Mimarisi ve İnsanlık Vizyonu - II)

Köklü Değişim Medya

Hazırlayan: Murat ALTIN

___

Birey ve Toplum

İslâm'ın çevre yönetimi ile ilgili çözümlerine özellikle bakacak olursak, bunları aşağıdaki alanlara ayırmakta fayda var:

• Yerleşik ekonomik büyüme zorunluluğu yok

• Bireye yönelik çözümler

*Aşırı kaynak tüketiminden kaçınma

*Biyosferin yok edilmesinden kaçınma

*Biyoçeşitliliği korumak ve değer vermek

*Ağaç dikmenin manevi ödülleri

*Su kirliliğine karşı olma

*Yoldaki engellerin giderilmesi

*Tüketiciliğe karşı olma

*Hayvanlar için bakım

*Hava kalitesini korumak

• Toplumsal düzeyde çözümler

• Mülkiyet türlerinin özel, kamu, devlet mülkiyeti olarak ayrılması

• Kamu yararını koruyan hâkimler

• Çevre düzenlemesi

• Güvenliğin sağlanması, servetin dolaşımı, çevreyi etkileyen ve çevreden etkilenen insan sorunlarının ele alınması dâhil olmak üzere insanların işleriyle ilgilenmek.

Bu bölümün, yukarıda bahsedilen Kapitalist sistem analiziyle bir karşılaştırma yapmaya yardımcı olmak için bu tür konularda İslâm’ın genel yönünü göstermeyi amaçladığını belirtmek önemlidir. Bununla birlikte bireysel değerler olarak adlandırılabilecek şeylerin toplumda uygulanması gerekir ki bu da siyasi otoritenin rolüdür.

Şimdi bunlardan bazılarını daha ayrıntılı olarak ele alacağız.

Değerlerin Kurumlar Tarafından Desteklenmesi Gerekir

Öncelikle belirtmek gerekir ki bu İslâmi kural ve değerler bir devlet mekanizmasını gerekli kılmaktadır.

1. Toplum standartlarının bu değerlere uygun olduğundan emin olmak.

2. Medya ve eğitim yoluyla genç yaşlardan itibaren insanları bu değerler ile kültürlendirmek ve takdir edilmesini teşvik etmek.

Böyle bir yönetim biçimi var olana kadar birey kendi ahlaki standartlarına bırakılacaktır. Bununla birlikte özellikle çoğu Müslüman çevre Kapitalist düşünce ve bakış açılarından etkilendiğinden bu, uyum için güvenilir bir temel değildir.

İslâm’ın İlah Bilinci Değeri Tüketim Değerlerine ve Gösterişçi Tüketime Karşı Koyabilir

Bir dereceye kadar mal-mülk arzulamak anlaşılabilir bir durumdur. Enes bin Malik, Rasulullah’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

[لَوْ كَانَ لاِبْنِ آدَمَ وَادٍ مِنْ ذَهَبٍ أَحَبَّ أَنَّ لَهُ وَادِيًا آخَرَ وَلَنْ يَمْلأَ فَاهُ إِلاَّ التُّرَابُ وَاللَّهُ يَتُوبُ عَلَى مَنْ تَابَ] “Âdemoğlunun bir vadi dolusu altını olsa, bir vadi dolusu altın daha ister! Onun ağzını ancak toprak doldurur. Allah tövbe edenin tövbesini kabul eder.”[1]

Yine de bu arzuyu beslemek ve sürekli statü yaratma ihtiyacı çevre üzerinde daha fazla baskı yaratır ve büyüme mekanizmasını normalden daha fazla besler. İslâm bu arzuyu körüklemek şöyle dursun, insanı neyin yücelttiği konusunda farklı bir kıstas sunar; zenginlik, ırk, kabile, kast, soy veya kişinin dünyevi sosyal çevresi ile ilgisi olmayan bir kıstas…

Bu ölçü; şuur ve takvadır. Allah’ı idrak eden için İslâmi bir terimdir ve Allah tarafından Kur’an’da bahsedilmiştir. Bu hususta O Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

[يَـٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ إِنَّا خَلَقْنَـٰكُم مِّن ذَكَرٍ وَأُنثَىٰ وَجَعَلْنَـٰكُمْ شُعُوبًا وَقَبَآئِلَ لِتَعَارَفُوٓا۟ ۚ إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ ٱللَّهِ أَتْقَىٰكُمْ ۚ إِنَّ ٱللَّهَ عَلِيمٌ خَبِيرٌ] “Ey insanoğlu! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanıyasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah katında en şerefliniz, takva sahibi olanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir her şeyden haberdardır.”[2]

Ebu Nadrah, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

[يَا أَيُّهَا النَّاسُ أَلَا إِنَّ رَبَّكُمْ وَاحِدٌ وَإِنَّ أَبَاكُمْ وَاحِدٌ أَلَا لَا فَضْلَ لِعَرَبِيٍّ عَلَى أَعْجَمِيٍّ وَلَا لِعَجَمِيٍّ عَلَى عَرَبِيٍّ وَلَا لِأَحْمَرَ عَلَى أَسْوَدَ وَلَا أَسْوَدَ عَلَى أَحْمَرَ إِلَّا بِالتَّقْوَى] “Ey insanlar, Rabbiniz birdir, babanız Âdem birdir. Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyaz tenlinin siyah tenliye, siyah tenlinin beyaz tenliye takva dışında hiçbir üstünlüğü yoktur.”[3]

Maddi Şeylere Özlem Duymadan Sahip Olmak ve Bunlardan Zevk Almak

İslâm, hayatın güzelliklerine sahip olmayı ve bunlardan yararlanmayı, bunları hayatta bir amaç hâline getirmemekle dengeler. İslâm, aşağıdaki delillerden de anlaşılacağı üzere Allah’ın yarattıklarına verdiği nimetleri göz önünde bulundurarak bir şeye sahip olmayı veya onu kullanmayı teşvik eder.

[وَسَخَّرَ لَكُم ما فِي السَّماواتِ وَما فِي الأَرضِ جَميعًا مِنهُ ۚ إِنَّ في ذٰلِكَ لَآياتٍ لِقَومٍ يَتَفَكَّرونَ] “Ve O, göklerde ve yerde ne varsa hepsini Kendi katından size boyun eğdirdi.”[4]

Ancak maddi şeylerin peşinden koşmayı, insanların yaşam amacı hâline getirmez ve dünyevi şeylerin peşinden koşmamayı özendirir.

Allah Rasulü şöyle buyurdu:

[مَنْ كَانَتِ الدُّنْيَا هَمَّهُ فَرَّقَ اللَّهُ عَلَيْهِ أَمْرَهُ وَجَعَلَ فَقْرَهُ بَيْنَ عَيْنَيْهِ وَلَمْ يَأْتِهِ مِنَ الدُّنْيَا إِلاَّ مَا كُتِبَ لَهُ وَمَنْ كَانَتِ الآخِرَةُ نِيَّتَهُ جَمَعَ اللَّهُ لَهُ أَمْرَهُ وَجَعَلَ غِنَاهُ فِي قَلْبِهِ وَأَتَتْهُ الدُّنْيَا وَهِيَ رَاغِمَةٌ] “Kim sadece dünya ile meşgul olursa, Allah onun işlerini karıştırır ve sürekli olarak yoksulluktan korkmasını sağlar ve kendisine takdir edilenden başka bu dünyadan hiçbir şey alamaz. Kim ahirete odaklanırsa, Allah onun işlerini halleder, kaderine razı olur, rızkı ve dünya ganimeti şüphesiz ona ulaşır.”[5]

İslâm, toplumda insanlara, böyle bir yaklaşımla bu tür arayışları uygun bağlamda yerleştirmelerini öğütler. Aksi hâlde insanlar arasında zirve yarışının, haset ve çekişmeye sebep olduğu materyalist Kapitalist dünya görüşü altında görülen bileşik etkiden kaçınmaları imkânsızdır. Nitekim bahsedilen ana mevzu, İslâm’ın dünya kaynakları üzerindeki büyük tüketim ve dolayısıyla çevre sorunları ile başa çıkma yeteneğidir.

İslâm’da herkesin dünyanın lükslerini (meşru olanlarını) aramasına izin verilir ki bu zenginliğin döngüsel akışının gerekli bir yönüdür. Yani sağlıklı tüketim seviyesiyle şirketler için yeni pazarlara girme, yeni uygun ortamlar keşfetme fırsatlarıyla da İslâmi ekonomik sistemin temel taşı olan zenginliğin dolaşımı ve dağıtımını iyileştirir. Ancak bu, bugün topluma egemen olan kapitalizmle aynı şey değildir.

Bunu Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu bildiren Zuheyr bin Ebi Alkame’den gelen rivayet destekler mahiyettedir:

[إِنَّ اللَّهَ عَزَّ وَجَلَّ يُحِبُّ أَنْ يَرَى أَثَرَهُ عَلَى عَبْدِهِ حَسَنًا وَلا يُحِبُّ الْبُؤْسَ وَالتَّبَاؤُسَ] “Şüphesiz Cenab-ı Hak, nimetin izlerini kulunun üzerinde görmeyi sever. Sefalet ve karamsarlık içinde debelenen birini sevmez.”[6]

Lüks bu nedenle gösteriş ve başkalarında kıskançlık yaratmak için değil, insanın yaratıcısı tarafından bahşedilen nimeti takdir ettiğini göstermek için aranır. Lüksün bu bağlamda yerleştirilmesi daha mantıklı, daha sağlıklı bir denge oluşturur. Dünyanın sınırlı kaynaklarının yeterli bir miktarının barınma, gıda ve tarım gibi temel ihtiyaçlara yönlendirilmesiyle beyhude arayışa giren ve hiçbir zaman tam anlamıyla tatmin olmayan insanlığın, sonsuz bir yarış ve statüye karşı aşırı düşkünlüğü de böylece ortadan kalkar.

İslâm, Önemli Konularda Savurgan Olmayı Yasaklar

Bunun bir örneği: su kullanımında savurganlık yasaktır; bu, suyun az veya bol olmasına bakılmaksızın özel ve kamu kullanımı için geçerlidir.

[عَنْ عَبْدِ اللَّهِ بْنِ عَمْرٍو أَنَّ رَسُولَ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ مَرَّ بِسَعْدٍ وَهُوَ يَتَوَضَّأُ فَقَالَ مَا هَذَا السَّرَفُ فَقَالَ أَفِي الْوُضُوءِ إِسْرَافٌ قَالَ نَعَمْ وَإِنْ كُنْتَ عَلَى نَهَرٍ جَارٍ] **Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bir nehir kenarında abdest alan sahabi Sad RadiyAllahu Anh’ın yanından geçerken şöyle dediği rivayet edilmiştir: ‘Sad bu israf nedir?’ dedi. Sad, ‘Abdest alırken israf olur mu?’ diye cevap verdi. Rasulullah; ‘Evet, akan bir nehrin kıyısında olsanız bile!’ buyurdu.”[7]

İslâm, İnsanları Elindekiyle Yetinmeye Teşvik Eder

Örneğin; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem elbisesini ve ayakkabısını tamir ederdi.

[عَنْ هِشَامٍ، عَنْ أَبِيهِ قَالَ‏:‏ سَأَلْتُ عَائِشَةَ‏:‏ مَا كَانَ النَّبِيُّ صلى الله عليه وسلم يَصْنَعُ فِي بَيْتِهِ‏؟‏ قَالَتْ‏:‏ مَا يَصْنَعُ أَحَدُكُمْ فِي بَيْتِهِ‏؟‏ قَالَتْ‏:‏ مَا يَصْنَعُ أَحَدُكُمْ فِي بَيْتِهِ، يَخْصِفُ النَّعْلَ، وَيَرْقَعُ الثَّوْبَ، وَيَخِيطُ‏] **Hişam babasından rivayet ediyor: ‘Ayşe RadiyAllahu Anha’ya soruldu: ‘Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem evinde neler yapardı?’ Dedi ki: ‘Kişi evde ne yapar? Sizlerin yaptığını yapardı: giysilerini diker, ayakkabılarını tamir ederdi.”[8]

Bu, Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerden yararlanmak için yukarıda bahsedilen izinler nedeniyle iyi bir şey olarak teşvik edilmesi gereken Peygamber Sünnetinin bir örneğidir.

Biyosfere Zarar Vermekten Kaçınma

Ubâde bin Samit’ten rivayet edildiğine göre Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[لاَ ضَرَرَ وَلاَ ضِرَارَ] “Zarar verme (darar) de yok, zarara uğrama (dirar) da yok!”[9]

Amazon’daki ormansızlaştırma, evrensel ortak varlıkları bozduğu, gezegenin karbondioksiti emme ve oksijen üretme yeteneği de dâhil olmak üzere ekosistem üzerindeki önemli olumsuz etkiler meydana getirdiği gerekçesiyle küresel çapta bir tepki ve öfkeye neden oldu. Birçok ülkede ormansızlaştırmanın neden olduğu tahribat toprak erozyonuna neden olurken dünyanın biyolojik çeşitliliğinin çoğunu da yok ediyor. İslâm, gereksiz yere bitki ve ağaçların kesilmesine veya yakılmasına karşıdır.

Abdullah ibn Habeşi, Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir.

[مَنْ قَطَعَ سِدْرَةً صَوَّبَ اللَّهُ رَأْسَهُ فِي النَّارِ] “Kim bir sidre ağacını keserse, Allah onun başını cehenneme uzatır.”[10]

Kural bu ağaç türü ile sınırlı değildir ancak bu ağaç çeşidinin çölde yetişmesi ve bitki örtüsünün az olduğu bir bölgede çok ihtiyaç duyulan bir ağaç olması, durumu anlatmak için güzel bir örnek olmuştur.

Ağaç dikmek için manevi ödüller

Gerçekten de İslâm biyosfere zarar vermenin tam aksini teşvik eder. Biyosfere yardımcı olan şeyler yapmayı teşvik eder. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle dediği rivayet edilir:

[مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَغْرِسُ غَرْسًا، أَوْ يَزْرَعُ زَرْعًا، فَيَأْكُلُ مِنْهُ طَيْرٌ أَوْ إِنْسَانٌ أَوْ بَهِيمَةٌ، إِلاَّ كَانَ لَهُ بِهِ صَدَقَةٌ] “Müslümanlardan hiç kimse yoktur ki, bir ağaç diker veya tohum eker de ondan bir kuş veya bir insan veya bir hayvan yerse bu, onun için sadaka olarak kabul edilir.”[11]

Çevre Kirliliğinin Yasaklanması

Muaz RadiyAllahu Anh’tan rivayet edildiğine göre Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle uyarmıştır:

[اتَّقُوا الْمَلَاعِنَ الثَّلَاثَةَ: الْبَرَازَ فِي الْمَوَارِدِ وَقَارِعَةِ الطَّرِيقِ وَالظِّلِّ] "La'net vesilesi olan üç şeyi yapmaktan; su yollarına ve kaynaklarına (insanların uğradığı ve toplandığı yerlere) yol ortasına, gölgelik yerlere abdest bozmaktan sakınınız."[12]

Hayvan hakları

İslâm, tıpkı insanlar için olduğu gibi hayvanların da iyi muamele ve adalet hakkını destekler. İnsanlar hayvanlara yaptıkları muameleden Allah’a karşı sorumludurlar.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem dedi ki:

[نَعَمْ فِي كُلِّ ذَاتِ كَبِدٍ حَرَّى أَجْرٌ] “Evet, her canlıda sadakanın bir karşılığı vardır.”[13]

Ebu Hureyre, Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

[لَتُؤَدُّنَّ الْحُقُوقَ إِلَى أَهْلِهَا يَوْمَ الْقِيَامَةِ حَتَّى يُقَادَ لِلشَّاةِ الْجَلْحَاءِ مِنْ الشَّاةِ الْقَرْنَاءِ] **Kıyamet günü, boynuzsuz koyunla boynuzlu koyun arasında bile adalet tecelli edinceye kadar herkesin hakkı iade edilecektir.”[14]

Allah Celle Celalehu diyor ki:

[وَمَا مِن دَآبَّةٍ فِى الاٌّرْضِ وَلاَ طَائِرٍ يَطِيرُ بِجَنَاحَيْهِ إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَـلُكُمْ] “Yerde hareket eden hiçbir hayvan ve kanatları ile (havada) uçan hiçbir kuş yoktur ki sizin gibi bir ümmet olmasın!”[15]

İbn Kesir, Kur’an’ın bu ayetinin tefsirinde şöyle nakleder:

“Mücahid, ‘anlamı farklı isimleri olan çeşitli türler’ yorumunu yaptı. Katade, ‘Kuşlar ümmettir, insanlar ümmettir ve cinler ümmettir’ dedi. Es-Suddi, [إِلاَّ أُمَمٌ أَمْثَـلُكُمْ] ‘ancak sizin gibi ümmettirler’ ifadesini; ‘yaratılmışlar (veya türler)’ şeklinde anlamlandırdı... AbdurRezzak, Ebu Hureyre’den Allah’ın [إلا أمم أمثلكم ما فرطنا فى الكتب من شىء ثم إِلَى رَبِّهِمْ يُحْشَرُونَ] ‘Fakat ümmet sizin gibiler mi Biz Kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık, sonra hepsi Rablerinin huzuruna toplanacaklar.’ sözü hakkında şunu kaydetmiştir:

[يَحْشُرُ اللَّهُ الْخَلْقَ كُلَّهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ الْبَهَائِمَ وَالدَّوَابَّ وَالطَّيْرَ وَكُلَّ شَيْءٍ فَيَبْلُغُ مِنْ عَدْلِ اللَّهِ يَوْمَئِذٍ أَنْ يَأْخُذَ لِلْجَمَّاءِ مِنَ الْقَرْنَاءِ] ‘Kıyamet günü bütün yaratıklar hayvanlar, kuşlar ve diğerleri toplanacak. Allah’ın adaleti o kadar mükemmel olacaktır ki boynuzsuz koyunların cezasını boynuzlu koyunlardan alacaktır.’”

Müminlerin annesi Aişe RadiyAllahu Anha şöyle demiştir: “Ben hırçınlık yapan bir devenin üzerindeydim, onu dövmeye başladım. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bana şöyle dedi.

[عَلَيْكِ بِالرِّفْقِ فَإِنَّ الرِّفْقَ لَا يَكُونُ فِي شَيْءٍ إِلَّا زَانَهُ وَلَا يُنْزَعُ مِنْ شَيْءٍ إِلَّا شَانَهُ] ‘Ey Âişe! Şüphesiz ki rıfk/yumuşak davranmak bir şeyde bulunursa onu mutlaka süsler kendisinden uzak kılındığı şeyi de mutlaka lekeler.’**”[16]

İslâm’da hayvanların yiyecek veya diğer ihtiyaçlar için öldürülmesine izin verilmiştir ancak acı çektirerek, gereksiz yere veya savurganlıkla öldürenlerden de hesap sorulur.

Şeddad bin Evs, Allah Rasulü *SallAllahu Aleyhi ve Sellem’*in şöyle buyurduğunu bildirdi.

[إِنَّ اللَّهَ كَتَبَ الْإِحْسَانَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ فَإِذَا قَتَلْتُمْ فَأَحْسِنُوا الْقِتْلَةَ وَإِذَا ذَبَحْتُمْ فَأَحْسِنُوا الذَّبْحَ وَلْيُحِدَّ أَحَدُكُمْ شَفْرَتَهُ فَلْيُرِحْ ذَبِيحَتَهُ] **Şüphesiz Allah her şeyde güzeli takdir etmiştir. Öldürmeniz gerekiyorsa en güzel şekilde öldürün. Eğer boğazlarsanız en güzel şekilde boğazlayın. Biriniz bıçağını bilesin ki hayvan acı çekmesin.”[17]

Şerid, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:

[مَنْ قَتَلَ عُصْفُورًا عَبَثًا عَجَّ إِلَى اللَّهِ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ يَقُولُ يَا رَبِّ إِنَّ فُلَانًا قَتَلَنِي عَبَثًا وَلَمْ يَقْتُلْنِي لِمَنْفَعَةٍ] “Kim boş yere bir serçe öldürürse kıyamet günü o (serçe), öldüreni Allah’a şikâyet ederek, ‘Ey Rabbim! Falan kimse beni boş yere öldürdü. Beni bir fayda elde etmek için öldürmedi.’ diyecektir.[18]

İbn Ömer *RadiyAllahu Anh’*tan rivayet edildiğine göre Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

[مَا مِنْ إِنْسَانٍ قَتَلَ عُصْفُورًا فَمَا فَوْقَهَا بِغَيْرِ حَقِّهَا إِلاَّ سَأَلَهُ اللَّهُ عَزَّ وَجَلَّ عَنْهَا.” قِيلَ يَا رَسُولَ اللَّهِ وَمَا حَقُّهَا قَالَ “يَذْبَحُهَا فَيَأْكُلُهَا وَلَا يَقْطَعُ رَأْسَهَا يَرْمِى بِهَا] “‘Hiçbir kişi yoktur ki bir serçeyi yahut ondan daha büyük bir canlıyı haksız yere öldürsün de Yüce Allah ona bunun hesabını sormasın!’ ‘Ey Allah'ın Rasulü! Peki, haklı öldürme nasıl olmalı?’ diye sorulunca; ‘Onun (öylesine) başını koparıp atmamalı; yemek için (yakalamalı ve) kes(erek öldür)melidir.’”[19]

Bunlar Sadece Bireysel Değil Politik Meselelerdir

Zararlı şeyleri ortadan kaldırmak veya mevcut şeylerle yetinmek gibi yukarıdakilerden bazıları teşvik edilmeli ancak nihayetinde inisiyatif bireylere bırakılmalıdır. Bununla birlikte bunların çoğu yalnızca bireysel değil devlet aracılığıyla politika veya yaptırım olarak yasalaştırılması gereken siyasi meselelerdir.

İkinci Halife Ömer RadiyAllahu Anh şöyle demiştir:

“Bir katır veya eşek yollar düz olmadığı için düşerse kıyamet günü Allah’ın huzurunda Ömer’e yolları neden onarmadığının hesabı sorulacaktır.” Bunun bilinciyle Halife olarak keçiler dağlık alanlarda yürürken düşmesin diye yollar yaptırdı. Bu nedenle, memleketin genelini ilgilendiren işlerin yönetiminde insanın refahı son derece önemlidir.

Benzer şekilde çevreyi kirleten, zarar veren veya hayvanlara kötü davranan kişilere de devlet yaptırımlar uygulayacaktır. Tabi ki bunları uygulayabilmek için meşru bir İslâmi siyasi otorite gereklidir.

Toplumsal Düzeyde Çözümler

Toplumsal düzeyde uygulanması için İslâmi sistemden olan çözümlere gelince, bunları anlama amacıyla üç gruba ayırabiliriz:

A. Mülkiyet, kamu, özel ve devlet mülkiyeti olmak üzere üç ayrı kategoriye ayrılır.

B. Şeriat metinleri tarafından açıkça tanımlanan (isteğe bağlı olmayan ve uyulması gereken) kurallar ve ayrıca yönetici tarafından benimsenen kurallar. Halife, Müslüman veya değil tüm vatandaşların işlerine bakar ve daha geniş amacın bir parçası olarak çevreyi korumak için gerekli görülen kuralları benimser. Bu daha önce tartışılan ‘bireysel meseleleri’ de kapsıyor ancak bununla birlikte toplumun tamamı için sınırlamalar getirmektir.

C. Bireyler ve halkın hakları arasındaki anlaşmazlıkları ele alan hâkimler. Bu anlaşmazlıklar, su veya hava kirliliği konularında ve bir tarafın başkalarının kolektif haklarını ihlal ettiği diğer biçimlerde olabilir. Nehirler, hava kalitesi vb. gibi toplumsal müştereklerin yok edilmesi karşısında, İslami sistemin bu yasama kolunun kapsadığı yargı yetkisi mükemmel bir örnektir.

Çözümlerin çoğu, -örneğin; su ve enerji üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması gibi konular- muhtemelen direnişle karşılaşacak ve bir devlet aygıtı olmadan bu direnişin üstesinden gelinmesi mümkün olmayacaktır. Mesela; Suudi Kraliyet ailesi, gücünü ve ayrıcalığını ortadan kaldıracağı için böyle bir kuralın belirlenmesini asla kabul etmeyecektir.


[1] Buhari ve Müslim

[2] Hucurat Suresi 13

[3] Müsned-i Ahmed 22978

[4] Casiye Suresi 13

[5] Sünen-i İbn Mace 4105

[6] Mu’cemu’l-Kebîr 5167

[7] Sünen-i İbn Mace, 425; Müsned-i Ahmed 7065

[8] Edebu’l-Mufred, 540

[9] İmam Nevevî, Kırk Hadis, 32. Hadis

[10] Ebu Davud 5239

[11] Buhari

[12] Ebu Davud ve İbn Mâce, Miskati’l-Mesabih 355

[13] Sünen-i İbn Mace 3686

[14] Sahih-i Müslim 2582

[15] En’am Suresi 38

[16] Müsned Ahmed 24417

[17] Sahih Müslim 1955

[18] Sünen en-Nesai 4446

[19] Nasai ve Hâkim rivayet etmiştir