Hizb-ut Tahrir, ilk kez ABD’nin ortaya attığı ve bugün Müslüman ülke yönetimleri de dahil olmak üzere çözüm olarak kabul ettiği “İki Devletli Plan” hakkında siyasi analiz yayımladı.
Analizde, ABD’nin Ortadoğu stratejisinin temel taşlarından biri olan “iki devletli çözüm” paradigmasının, Trump’ın ikinci başkanlık döneminde yeniden tartışıldığına ve gündeme geldiğine değinilirken, “Amerika, iki devletli çözüm politikasından vazgeçmemiştir, sadece Trump ve Biden dönemlerinde Filistin devleti dedikleri şeyin, Yahudilerin hegemonyası altında bir tür özerk yönetimden ibaret olduğunu açıklamıştır” ifadesi ile politikanın devam ettiği ancak biçim değiştirdiği ifade ediliyor.
Temelde, “Amerika’nın iki devletli çözüm projesinin tamamen öldüğü ve artık hükmünü yitirdiği anlamına mı geliyor yoksa hâlâ bir şekilde masada mı tutuluyor?” sorusuna cevap arandığı analizde, tarihî süreç detaylı bir şekilde anımsatılıyor:
“1959 yılında Eisenhower döneminin sonlarına doğru Amerika, (Yahudi varlığını desteklemek, ayakta tutmak ve yanına Filistinliler için bir yapı kurmak şeklinde özetlenebilecek bir) iki devletli çözüm projesini benimsedi. Ardından, başta Mısır rejimi olmak üzere Amerika’nın bölgedeki uşakları, bu ihanet projesini hayata geçirmek üzere harekete geçti. İşte bu amaçla Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu. Fakat bu Amerikan projesi, Ürdün rejimi üzerinden İngiltere’nin sert bir direnişiyle karşılaştı. İngiltere, Filistin’de yönetim modeli olarak, tıpkı Hristiyanların kontrolündeki laik Lübnan devletine benzer şekilde, Yahudilerin egemen olduğu seküler bir Filistin devleti projesini savundu.”
Bu kısımda, Haziran 1967’deki tiyatral bir savaşla Batı Şeria, Gazze, Sina ve Golan Tepeleri Yahudi varlığının kontrolü altına girince tartışmaların, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 242 sayılı kararı uyarınca Yahudi varlığının bu işgal edilmiş bölgelerden çekilmesine odaklandığına dikkat çekiliyor.
ABD’nin barış sürecini yeniden harekete geçirmek amacıyla tertiplediği kontrollü Ekim 1973 savaşına ve Enver Sedat başkanlığındaki Mısır rejiminin, Eylül 1978’de Camp David Anlaşması’nı imzaladığının altı çiziliyor:
“Bu anlaşma uyarınca işgalci Yahudi varlığı Sina’dan çekilirken, bu çekilme karşılığında Sina, Yahudi varlığının sınırlarını güvence altına alan, askerden arındırılmış bir tampon bölge statüsünde bırakıldı. İşin ironik tarafı, bugün dahi cani Yahudi varlığının Gazze’de, Sina sınırının hemen yanı başında, insanlığa karşı yürüttüğü soykırıma rağmen Sina hala bu statüsünü devam ettirmektedir!”
Daha sonra 1982’de Lübnan’ı işgal ettiren ABD, FKÖ’yü oradan çıkarıp, lideri Yaser Arafat’a, 25 Temmuz 1982’de ‘McCloskey Belgesi’ olarak adlandırılan metni imzalatmasına ve belgede “Örgütün ‘İsrail’in varlık hakkını tanıdığını” beyan etmesini sağladığına" değiniliyor.
Ardından ABD’nin attığı adımlar şöyle sıralanıyor:
-1991 yılında düzenlediği Madrid Konferansı ile iki devletli çözüm projesini uygulamaya koymak istedi.
-Yahudi varlığını resmen tanıması amacıyla 1993 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü ile Yahudi varlığı arasında Oslo Anlaşması imzalandı.
-Ürdün’ün kendisine bağlı olan Batı Şeria’dan vazgeçmesi ve sonra da Yahudi varlığını tanıdığını ilan etmesi amacıyla Yahudi varlığı ile Ürdün arasında 26 Ekim 1994 yılında Vadi Araba Anlaşması imzalandı.
-Obama, iki devletli çözümü bir yıl içinde uygulamaya koyma ümidiyle, 2 Eylül 2010’da Amerikan himayesinde Filistin Yönetimi ile Yahudi varlığı arasında doğrudan müzakerelerin başlamasını istedi... Fakat müzakereler herhangi bir anlaşmaya varılamadan sona erdi.
Biden ve Trump dönemlerinde farklı üsluplar izlenmiş, Filistinlilere tam egemenliğe sahip bir devlet bahşedileceği yönünde boş bir hayale kapılanların bulunduğu hatırlatılmış; asıl hedefin ise Trump’ın son döneminde açığa çıktığının altı çizilmiş ve bahsedilen devlet şu şekilde tanımlanmıştır:
“Silahsızlandırılmış, sınırlı bir özerk yönetime benzeyen, gücü ve kudreti olmayan, hatta Yahudilerin egemen olduğu bir devlet”
“İki devletli çözüm projesinin, aslında katıksız bir Amerikan projesi olduğu, ABD’nin bu projeyi 1959 yılında Cumhuriyetçi Başkan Eisenhower döneminde ortaya attığı, sözde uluslararası topluma kabul ettirdiği ve İngiltere’nin önerisi tek devletli çözüme darbe vurduğu” ifadelerinin de yer aldığı analizin tamamını okumak için aşağıdaki linki tıklayabilirsiniz...