MAZLUMDER’den, TTB Başkanı Fincancı’nın Tutuklanması ve Dezenformasyon Hakkında Açıklama
04 Kasım 2022

MAZLUMDER’den, TTB Başkanı Fincancı’nın Tutuklanması ve Dezenformasyon Hakkında Açıklama

MAZLUMDER, Serbestiyet.com

MAZLUMDER, ‘TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması ve MAZLUMDER hakkındaki Dezenformasyona’ dair bir açıklama yayımladı. Ayrıca MAZLUMDER Genel Başkanı Av. Kaya Kartal, eski MAZLUMDER yöneticisi Av. Halim Yılmaz ve Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya Fincancı’nın tutuklanması hakkında açıklamalarda bulundu. Öte yandan Uğur Mumcu’nun abisi Ceyhan Mumcu’nun TRT Haber’de Fincancı hakkında ileri sürdüğü iddiaları ve "Umut Davası" avukatlarının bu iddiaları yalanlayan açıklamaları da gündemin ilk sıralarında yer alıyor.

Türkiye gündeminin ilk sıralarında yer alan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması hakkında her gün medyada yeni bir haber çıkarken, bu haberlerde yapılan dezenformasyona karşılık MAZLUMDER bir açıklama yayımladı.

MAZLUMDER’den yapılan açıklama şöyle:

TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın Tutuklanması Ve MAZLUMDER Hakkındaki Dezenformasyona Dair Açıklamamız

TTB Merkez Konsey Başkanı Şebnem Korur Fincancı, bir TV programındaki beyanlarından sonra, "terör örgütü propagandası yapmak" ve "Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, devletin kurum ve organlarını aşağılamak" suçlamalarıyla soruşturmaya maruz kalmış, akabinde de gözaltına alınarak tutuklanmıştır.

Fincancı’nın tutuklanmasından sonraki süreçte Avukat Ceyhan Mumcu, Aydınlık Gazetesinde yayınlanan 22/10/2022 tarihli, “Onun sayesinde suikast emirlerinin sahibini öğrenemeyeceğiz” başlıklı köşe yazısında, Umut Operasyonu Davasında yargılanan sanıkların Şebnem Korur Fincancı’nın vermiş olduğu rapor nedeniyle gerçeği açıklamaktan kaçındığı iddiasını dile getirmiş ve derneğimizi de işin içine katarak; “o işin içinde Gergerlioğlu filan da vardı. Birbirlerini kolluyorlardı. Sonra bu rapor çıktığı zaman MAZLUMDER (İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği) Şebnem Korur Fincancı’ya ödül verdi“ şeklinde bir beyanda bulunmuştur.

Şebnem Korur Fincancı, işkencenin vakayı adiyeden sayıldığı 90’lı yılların siyasi yargılamalarında, söz söylemenin cesaret dahi istediği bir ortamda cesurca işkenceyi dile getirmiştir. MAZLUMDER İstanbul Şubesince düzenlenen insan hakları gecesinde yalnızca Umut Davası değil, benzer birçok davadaki tutumu nedeniyle 2005 yılında insan hakları bireysel mücadele kategorisinde bu ödül kendisine verilmiştir. Avukat Ceyhan Mumcu, Umut Davası olarak nitelenen davadaki gerçekleri ve o davadaki Şebnem Korur Fincancı’nın raporunu çarpıttığı gibi o dönemde Kocaeli Şubesi Başkanı olan ve bu ödülün verilmesinde hiçbir dahli bulunmayan Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun da ismini zikrederek derneğimiz üzerinden kamuoyu algısı oluşturma ve ilgili davadaki işkence gerçeğini örtbas etme çabası içine girmiştir.

MAZLUMDER 30 yılı aşkın süredir sürdürdüğü insan hakları mücadelesinde misyonu gereği kim olursa olsun uğranılan haksızlık karşısında sessiz kalmamış, insan hakları mücadelesine katkı sunan herkesi de takdir etmekten geri durmamıştır.

Geçmişin kötü alışkanlıklarının bugün de aynen devam ettirildiğini, medya yoluyla kişilerin itibar suikastlarına maruz bırakıldığını, en önemlisi de soruşturma süreçlerinin cezalandırma aracına dönüştürüldüğünü müşahede etmekteyiz. Şebnem Korur Fincancı’nın medyaya yansıyan açıklamaları sonrası başlatılan soruşturma sürecinde yaşananlar bu gerçeği bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Fincancı’nın avukatlarının açıklamalarına göre, “soruşturma açıldıktan sonra müvekkillerinin ifade vermeye hazır olduğunu yazılı ve sözlü olarak bildirmesine ve ifade vermek için kendi iradesiyle yurtdışından dönmesine rağmen sabaha karşı 06.30 sularında evine baskın yapılarak gözaltı işlemi gerçekleştirilmiştir.” Ayrıca soruşturma hakkında “gizlilik” kararı bulunmasına rağmen arama kameralar eşliğinde yapılmış, akabinde de görüntüler medyaya servis edilerek gizlilik bizzat kolluk kuvvetleri tarafından çiğnenmiş ve masumiyet karinesi açıkça ihlal edilmiştir.

Başvurulan yöntem ve alınan tedbirlerin, işlendiği iddia edilen suç ile orantılı olması hukuki bir zorunluluktur. Kişinin ifade vermeye hazır olduğunu beyan etmesine rağmen sabaha karşı özel harekât polisleri eşliğinde baskın yapılarak gözaltına alınması ve ancak hukuki bir zorunluluk halinde başvurulabilecek tutuklama tedbiri ile bir tür cezalandırmaya maruz bırakılması kabul edilemez. Hukukun bir sopa olarak kullanıldığı, yargının insanları sindirme aracına dönüştürüldüğü durumlarda, toplumdaki her bir ferdin temel hakkı olan hukuki güvenlik hakkının zedelenmesi kaçınılmazdır.

MAZLUMDER olarak;

  • Gerçeklere rağmen derneğimiz üzerinden yürütülen dezenformasyonu kabul etmediğimizi,

  • Yargılama yapılmadan kişilerin suçlu ilan edildiği açıklamalardan uzak durulmasının, masumiyet karinesinin ve lekelenmeme hakkının korunmasının hukuki bir zorunluluk olduğunu,

  • Kişi güvenliği ve hürriyeti hakkının ayrılmaz bir parçası olarak bizatihi kendisi cezalandırma aracına dönüşen orantısız güvenlik tedbirlerinden vazgeçilmesini,

  • Soruşturma sürecinin gerektirdiği tedbirleri uygularken kanun ve hukuk çerçevesi içerisinde kalınması, hak ihlaline sebebiyet verecek durumlardan kaçınılması gerektiğini vurgularız.

İslami Camianın İnsan Hakları Savunucularından Fincancı’nın Tutuklanması Hakkında Açıklama

İslami camiadan insan hakları savunucuları, 1990’lı yıllardaki birçok davada işkence suçlarını ortaya çıkartan ve raporlar yazan, insan hakları savunucusu kimliğiyle de tanınan Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanması hakkında açıklamalarda bulundu.

Serbestiyet.com’dan Onur Erkan’ın konu hakkında yaptığı haber:

Türk Tabipleri Birliği (TBB) Başkanı Şebnem Korur Fincancı, bir Youtube kanalındaki programda TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddiaları hakkındaki bir soru üzerine yaptığı yorum nedeniyle geçen hafta “terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla tutuklanmıştı.

1990’lı yıllardaki birçok davada işkence suçlarını ortaya çıkartan raporlar yazan, insan hakları savunucusu kimliğiyle de tanınan Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasını, muhafazakâr görüşlü insan hakları savunucuları; MAZLUMDER Genel Başkanı Av. Kaya Kartal, eski Mazlum-Der yöneticisi Av. Halim Yılmaz ve Özgür-Der Başkanı Rıdvan Kaya ile konuştuk.

Rıdvan Kaya: “Adli Tıp’ta Siyonist Rejimin Mavi Marmara Yolcularına Yaptıklarını Kayda Almak İçin Çabalayanlardandı”

“Şebnem Korur Fincancı’nın sözleri üzerinden başlayan tartışmayı iki ayrı açıdan değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.

Nesnel temelleri güçlü olmayan, PKK ile ona yakın çevrelerin iddia ettiği TSK’nın kimyasal silah kullandığı iddiasıyla ilgili, bunun araştırılması gerektiğiyle ilgili sözlerini doğru bulmam. Fakat sonuç itibariyle ‘kesinlikle böyledir, bunu yapanlar cezalandırılsın’ değil ‘bu konu araştırılmalıdır’ diyor.

Bu ‘dikkate alınmaması gereken bir iddia’, ‘gündeme getirilmemesi gereken bir iftira’ gibi şeyler denebilir ama sonuçta başkaları tarafından iddia edilmiş bir şey dillendirilmiştir. En fazla ‘yanlış bir tutum’ olarak görebiliriz.

Ancak sonrasında bir linç kampanyası başlatılmasını, devletin bütün organlarının harekete geçerek; hatta geçmişine de giderek bir hedef haline getirilmesini ve tutuklanmasını, yaratılan bu tahammülsüz iklimin bir örneği olarak görüyorum.

Dediğim gibi Şebnem Korur Fincancı’nın o açıklamasına katılmıyorum. Ancak geçmişi itibariyle baktığımız zaman; maalesef Türkiye gerçeğinin oldukça yoğun bir bölümünü oluşturan insan hakları ihlallerine, işkence ve benzeri kötü uygulamalara karşı koyduğu tavırların hep olumlu hatırlanması gerekiyor. En azından bu konularda hakkının teslim edilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Geçmişte işkencenin çok daha yoğun ve yaygın yapıldığı, sistematik işkencenin olduğu dönemlerde Şebnem Hanım’ın çabalarına şahidim.”

“Farklı Fikirlere Tahammül Çıtası Yükselmeli”

“Ayrıca ben şahsen de Mavi Marmara’ya katılan birisi olarak, Mavi Marmara’dan döndükten sonra Adli Tıp’a gittiğimizde, kendisinin siyonist rejimin yaptıklarının kayda alınması ve yolcuların mağduriyetlerinin kayda geçirilmesi konusundaki çabalarına da bizzat şahitlik ettim.

Şebnem Korur Fincancı’nın hem hakkında oluşturulan linç kampanyasını, karalanmasını ve hedef gösterilmesini hem de çok rahatlıkla tutuksuz yargılanması da mümkünken, önce gözaltına alınması ve sonra tutuklanmasıyla devam eden soruşturma sürecini de hukuken yanlış buluyorum. İnsan hakları ihlali olarak görüyorum.

Bu olay Türkiye’nin biraz daha olağanlaşması, normalleşmesi, rahatsız edici de bulunsa farklı fikirlere tahammül çıtasının biraz daha yükselmesinin gerektiğini bir kere daha göstermiştir diye düşünüyorum.”

Halim Yılmaz: “İnsan Hakları Konusunda Çalışanlar İşkencenin Tespiti Konusunda Ondan Çok Şey Öğrendi”

“Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı sadece Türkiye’nin değil, dünyanın tanımış adli tıp uzmanlarından biri. Aynı zamanda Türkiye’de insan hakları mücadelesi ve işkenceyle mücadelede en önde gelen isimlerden…

Her dönemde doğru bildiğini söylemekten çekinmeyen, işkenceye karşı mücadele eden cesur bir kişilik. İnsan hakları konusunda çalışanlar işkencenin tespiti konusunda ondan çok şey öğrenmiştir.

İşkence ve benzeri suçlara cezasızlık politikasının izlendiği bir ülkede yaşıyoruz. Kolluk, yargı ve bürokrasi işkence suçunun üstünü örtmek için el birliği ile çalışır. Elinizde tıbbi rapor olsa bile, kamuoyuna yansıyan infial uyandırıcı görüntüler olmadıkça, failler hakkında ciddi bir soruşturma bile yapılmaz, dosya kapatılır.

Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’nın yurtdışındayken, bir yayında kimyasal silah kullanılması iddiasının soruşturulması gerektiğine dair açıklaması nedeniyle açılan soruşturmada tutuklanması ilginç.

Önce medyada epeyce haberleştirildi, sonrasında da tutuklandı. Açıklaması infial uyandırsa da, bu şekilde tutuklanması hukuksuz. Çünkü toplumun genel anlayışına ve kabullere aykırı, sarsıcı da olsa, filanca konuda soruşturma yapmak gerekir demek, ifade özgürlüğü kapsamına girebilecek bir açıklama.

Hukuksuz; çünkü isnat edilen suç, terör propagandası yapmak; yani, bu suçtan mahkûmiyet kararı verilse bile alacağı ceza bir yıl ve bu da ertelenecek. Kısacası, tutuklamayı gerektiren bir durum değil.”

Kaya Kartal: “MAZLUMDER İstanbul Şubemizin 2005 Yılında Ödül Verdiği Bir İsim”

“Şebnem Korur Fincancı’nın söylediklerinde tutuklanmayı gerektirecek bir söz yok. Görüşüne katılırsınız katılmazsınız bu başka bir şey. Kesinlik bile içermeyen bir değerlendirmenin karşılığı cezai soruşturma ve tutuklama olmamalı.

Bütün meseleleri ceza yargılamasının konusu haline getirmek doğru değil. Bir açıklama rahatsızlık uyandırıyorsa tekzip ve tazminat gibi yollar var, onlara başvurursunuz, her meseleyi gözaltı ile tutuklama ile karşılayamazsınız.

İşkenceye karşı tutumu ve yürüttüğü mücadele için MAZLUMDER İstanbul Şubemizin de 2005 yılında ödül verdiği bir isim kendisi.

Özellikle Umut Davası, ki sanıklarına işkence yapıldığını söylemek için Adli Tıp raporlarına da gerek yoktu. İşkencenin dışarıdan çıplak gözle görülebileceği bir davaydı.

Adil yargılamadan bahsedilemeyecek; dönemin Başbakanı’nın, İçişleri Bakanı’nın daha ifadesi bile alınmamış insanlar için ‘suçluları bulduk’ dediği bir davaydı. Kaldı ki o dönem ve öncesinde DGM dosyaları içerisinde işkence yapılmayan dosya yok gibiydi.

Şebnem Hanım’ın o davada verdiği rapor; sanıkların anlatımlarının işkence ihtimalini kuvvetlendirdiği, sanıkların işkence görüp görmediklerine ilişkin detaylı bir rapor alınması gerektiği yönünde bir rapordu. Gayreti bu yönde oldu.

Şebnem Hanım, işkenceye karşı mücadelede Adli Tıpçı kimliğiyle teknik bir noktada ortaya koyduğu çalışmalarla ve bu konudaki ilkeli duruşuyla çok önemli bir misyon icra etti, ödül de bu bağlamda, genel olarak işkence konusundaki sonuç alıcı çabalarından dolayı verildi.

Ayrıca işkence karşıtlığı, AK Parti’nin de kendini konumlandırdığı bir pozisyon. AK Parti’nin kitlelerden destek alarak iktidar olmasını sağlayan vaatleri arasında “işkenceyi sıfırlama” da vardı.

O tarihlerde Türkiye’de işkence olduğu gerçeği, gizli saklı bir konu da değildi. Partilerin bitirmeyi seçim vaadi olarak sunabileceği kadar açık bir şeydi.”

Uğur Mumcu’nun Abisi Ceyhan Mumcu’nun TRT Haber’deki İddiaları

Farklı cenahlardan gelen açıklamalara TRT Haber ekranlarında açıklamalarda bulunan Uğur Mumcu’nun abisi de eklendi.

Uğur Mumcu’nun ağabeyi Ceyhan Mumcu, tutuklanan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı’nın Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Bahriye Üçok ve Muammer Aksoy cinayetlerinin sanıkları hakkında “muayene etmeden adli tıp raporu vererek, azmettiricilerin ortaya çıkışını engellediğini ve sahte rapor hazırladığını” iddia etti.

Serbestiyet’e konuşan Umut davası sanıklarından Abdülhamit Çelik ve sanık avukatlarından Cüneyt Toraman ise Mumcu’yu yalanlayan açıklamalarda bulundu.

Haber şöyle:

Abdülhamit Çelik: “28 Şubat Sürecinde O Raporu Verebilmesi Büyük Bir Cesarettir”

Umut Operasyonu adı verilen soruşturmada gözaltına alınmanız sonrasında işkence gördüğünüzü, siz ve diğer sanıkların işkence sonucu imzalatılan ifadelerle cinayetlerin sanığı haline getirilişini daha önce de birçok defa kamuoyuyla paylaştınız. O süreci hatırlatarak, Ceyhan Mumcu’nun Şebnem Korur Fincancı’yla ilgili yeniden gündeme gelen iddiasına konu olan raporun ne olduğunu anlatabilir misiniz?

“Gözaltı sonrası dokuz gün boyunca en ağır işkencelere maruz kaldık. Önce İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde, ardından nakledildiğimiz Ankara Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde.

24 saat anadan doğma çırılçıplaktık. Kafaya poşet geçirip boğmaya çalışma, elektrik verme, Filistin askısı, haya sıkma aklınıza ne geliyorsa.

İşkencede imzalattırılan ifadeleri mahkemede reddettik. İşkence gördüğümüzü mahkemede de defalarca söyledik. Tüm çabalarımıza, farklı müracaatlarımıza rağmen ne mahkeme ne başka kurumlar işkence gördüğümüzle ilgili bir muayene, çalışma yapmadı. Mahkeme bizim söylediklerimizi de herhangi bir şahitliği de kabul etmedi.

Mahkeme sırasında Şebnem Korur Fincancı’nın yazdığı rapor, ‘sanıklar işkence görmüştür’ diyen bir rapor değildi. Sanıklardan Ferhan Özmen ve Necdet Yüksel’in gördükleri işkenceyi yazılı olarak anlattıkları metinler avukat aracılığıyla kendisine iletilmiş.

Metinlerde, işkence sonucu alınan itirafnamelerin imzalandığı, isnat edilen suçlamalarla ilgili hiçbir maddi delil olmadığı, yalnızca Emniyet’te alınan ifadeler üzerinden suçlandığımız anlatılmıştı.

O da bir Adli Tıp uzmanı olarak kendisine iletilen anlatımları, o anlatımlardaki detayları inceleyerek ‘bu kişiler işkence görmüş olabilir. İşkence görüp görmedikleriyle ilgili bir muayene yapılması gerekiyor’ minvalinde bir rapor yazdı.

O rapor çok adilane bir rapordur. O tarihte de kendisi ‘ne yazmış, ne demiş, ne anlatmaya çalışmış’ diye bakmaya gerek bile görmeden tefe koyuldu. Çapa’daki Adli Tıp Ana Bilim Dalı Başkanlığı görevinden aldılar.

Aynı bugün başına gelenler gibi, o dönemin erki de kendisini görevden almıştı. Bugün nasıl muhafazakârlar uçlardaysa, o zaman da Kemalistler uçlardaydı.

Muayene etmediğini Şebnem Korur Fincancı kendisi söylemişti zaten. ‘Muayene edilmeleri gerekir’ diye verilen bir rapor bu.

Ayrıca Ceyhan Mumcu’nun söylediği gibi bir durum yok. Mahkeme zaten kabul etmedi bu raporu.”

Ceyhan Mumcu, “Sanıklar azmettiricileri de açıklayacaklardı. Bu rapordan sonra vazgeçtiler” diyor.

“Kesinlikle mahkeme sürecinin hiçbir aşamasında ‘azmettirenleri açıklayacağız’ diye bir şeyi hiçbir sanık söylemedi. Ceyhan Mumcu yalan söylüyor. Dosya açılırsa görülür, böyle bir şey hiç olmadı.

Ceyhan Mumcu’yla her platformda bunu tartışmaya hazırım, öyle bir şey yok. Zaten kendisi dava sürecinde Yeni Şafak’a farklı Cumhuriyet’e farklı konuşurdu.

Yargılama başladıktan iki yıl sonra bir pişmanlık yasası çıktı ama ona raporun konusu olan Ferhan Özmen de Necdet Yüksel de müracaat etmedi. Ben de müracaat etmedim. Ondan sonra da azmettiricileri açıklama gibi bir şeyi hiçbir sanık söylemedi.”

Fincancı’nın raporundan sonra bir muayene olma imkânı, işkence gördüğünüzü gösteren bir rapor alma ihtimali doğdu mu?

“Mahkeme sürecinde ikinci ya da üçüncü duruşmadan sonra talebimiz üzerine Eskişehir Osmangazi Adli Tıp’a gönderildik, orada da polisin doktorlara baskısıyla işkence görmediğimizi gösteren raporlar verildi.

Onun dışında bir sürü başvurduğumuz yer müracaatlarımızı kabul etmedi. Mesela İzmir Barosu, o dönem ‘birisi işkenceye uğradım diyorsa, üzerinden otuz yıl geçmişse bile tespit ederiz’ türü bir şey yayınladı. İzmir Barosu’na müracaat ettik ama müracaatımız kabul edilmedi.

Bütün adli tıp kurumlarına yazılar gönderdik. Ne adli tıp kurumları, ne mahkeme dinledi.”

**Fincancı’nın tutuklanması üzerine Ceyhan Mumcu’nun davayla ilgili bu sözleri muhafazakâr medyada çok geniş yer buldu. Muhafazakâr medyanın dava sırasındaki tutumu neydi? Bugünkü tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? **

“Yeni Şafak, Akit ya da başka muhafazakâr basın o tarihlerde bu rapor hadisesini ve Şebnem Korur Fincancı’yı olumlu gören yayınlar yapmıştı. Ama bugün aynı medya, Ceyhan Mumcu’nun Şebnem Korur Fincancı’yı bu davada suçlu göstermeye çalışan iddiasını haklı çıkarmaya çalışıyor. Ceyhan Mumcu’nun söylediklerine yer veriyor. Bu yapılan adaletsizliktir.

Bana göre Şebnem Hanım’a bugün yapılan da haksızlıktır. Tutuklanmasına neden olan konuyla ilgili yaptığı açıklamasında ‘gördüğüm bulgulara göre yaptığım bir ön değerlendirmedir’ diyor. Bağlandığı ve o konuşmayı yaptığı medya kuruluşu için ‘PKK’ya yakınlığını bilmiyordum. Onlardan davet geldi’ diyor. Bir insanın, bir doktorun bir beyandan dolayı yargılanmasını kabul edemiyorum.

Kendisi solcu, sağcı, Kemalist, muhafazakâr ayrım yapmadan görevini yapmış bir insandır. Bildiğimiz ve gördüğüm kadarıyla gerçekten adilane hareket etmiş bir insandır. 28 Şubat sürecinde karşılaşabileceği ve devamında da karşılaştığı şeylere rağmen o raporu verebilmesi büyük bir cesarettir.”

Cüneyt Toraman: “Şebnem Korur Fincancı’nın O Zamanki Duruşu Cesur Bir Duruştu”

“Umut Davası’nın en başından itibaren sanık avukatları arasındaydınız. Sanıkların Emniyet ifadelerini işkence altında verdiğini her zaman anlattınız. Ceyhan Mumcu’nun davayla ilgili gündeme getirdiği iddialar için neler söylemek istersiniz?

Öncelikle şunu söyleyeyim; sadece bu dava özelinde değil, o dönem DGM’de işkencenin olmadığı tek bir dava bile gösterilemez. Bu insanlar işkenceye maruz kaldı. İşkenceyi mahkemede de anlattılar. Kamuoyu vicdanında bu konuda bir şüphe yok.

Ayrıca şunu belirteyim, bu dava FETÖ’nün ilk kumpaslarından biri. 2000 yılı Mayıs ayında başlayan bu Umut Operasyonu yani haftalık Selam Gazetesi ve aylık Tevhid Dergisi’ne yapılan operasyonu yapanların FETÖ’cüler olduğunu çok sonra, 2014’te Selam Tevhid Kumpası davasıyla öğrendik zaten. Ben Fetullah Gülen başta olmak üzere bu operasyonu yürütenler hakkında suç duyurusunda bulundum.

Aslında Uğur Mumcu cinayetini örtbas etmek amacıyla yapılan bir operasyondu bu. Gerçek failleri, odakları gözden kaçırmak için yapılan bir operasyondu.

Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’nun kitabında yazdıkları ortada. Bir tek isim, soyisim vermemiş; devletin içindeki cuntayı gösteriyor kitabında.

Ceyhan Mumcu, Şebnem Korur Fincancı’nın verdiği rapor sonrası, sanıkların azmettiricileri açıklamaktan vazgeçtiklerini söyledi.

Kesinlikle öyle bir şey yok. Dava dosyasından çıkartsın göstersin.

Ben gerçek faillerin ortaya çıkması için onlardan daha fazla gayret gösterdim. Bu dergi ve gazeteyle ilgili soruşturmanın FETÖ’nün operasyonu olduğunun ortaya çıkmasına rağmen halen devam ettirmeye çalışıyorlar ve arkasında da FETÖ olduğunu düşünüyorum, onları el altından destekliyorlar.”

**Ceyhan Mumcu’nun dillendirdiği bu iddianın arkasında da mı FETÖ’nün olduğunu düşünüyorsunuz? **

“En azından paralel duruyorlar. Amerika’nın çıkarları doğrultusunda ortak hareket sergiliyorlar. Nedir ilişkileri bilmiyorum.

Ortada bir cinayet var. Cinayetle ilgili gerçekler ortaya çıkartılsın. Uğur Mumcu’nun arabasının parçalarını sanıklar mı süpürdü.”

Şebnem Korur Fincancı’nın muayene etmeden rapor verdiğini iddia etti. Raporun içeriği nedir?

“Doktorların herhangi bir şekilde ‘işkence yapılmıştır’ diyen bir raporu imzalayamayacakları bir dönemden bahsediyoruz. Tek bir rapor çıkmıyordu. ‘İşkence vardır’, ‘işkence belirtileri vardır’ diyen raporlar yazan doktorların nerelere sürüldüğünü hep yazdı gazeteler.

Hepimizin gördüğü o haberleri doktorlar da gördü. ‘İşkence vardır’ diye rapor yazarlarsa başlarına neler geleceğini bilmiyor mu? PKK’dan gözaltına alınanlar, tutuklananlar, meslekten ihraç edilenler…”

Şebnem Hanım bir adli tıp uzmanı, o süreçte ‘bu insanların muayene edilmesi gerekir’ diyen bir raporu sanıkların ifadelerine başvurmadan hazırlayabilir mi?

“Bu rapor zaten ‘gördüm muayene ettim, işkence izleri vardır’ demiyordu. Bu rapor sonrasında muayene edilseydi, işkence görmelerinden iki ay sonra bile olsa insanlarda halen işkence izlerinin olduğu ortaya çıkacaktı.

Mahkeme de korkuyordu ya da işine geliyordu. DGM’lerin nasıl hareket ettiğini çok iyi biliyoruz. DGM’ler neden kaldırıldı? Cuntaya hizmet ettikleri için kaldırıldı. Düzgün yargılama yapsalardı zaten devam ediyor olurdu. Sanki bu mahkemelerin düzgün işler yaptığına varan değerlendirmeleri gerçekten şaşkınlıkla izliyorum.”

Muhafazakâr medyada Ceyhan Mumcu’nun sözlerine çok geniş yer verildi. Bunun için ne söylemek istersiniz?

“Yüzde yüz bilgi eksikliğinden kaynaklanan şeyler. Genç insanlar, ‘haber değeri var’ diyerek yayınlıyorlar, o dönemi tam bilmemelerine yoruyorum.

Ben sosyal medya kullanmıyorum ama WhatsApp gruplarında denk geldim. Özellikle genç insanlar Ceyhan Mumcu’nun bu sözlerini çok paylaştı.

Ben de gruplarda ikaz ettim. ‘Bilip bilmeden bunları paylaşmayın. Şebnem Korur Fincancı’nın o süreçte yaptığı doğruydu. Ama son dönemdeki şeylerine ben de karşı çıkıyorum’ dedim.

Kendisinin aynı yerde durmadığını, belki de 28 Şubat sürecinde yaşadığı baskılar sonucunda hizaya getirildiğini, bugün dün karşı çıktığı cuntayla aynı yerde durduğunu düşünüyorum.

Şebnem Korur Fincancı’nın duruşu cesur bir duruştu. ‘İşkence yapılmıştır’ diye rapor veren doktorlara meslekten ihraç dahil her şey yapılmıştı. Öyle bir dönemde o raporun verilebilmesi, herkesin yapabileceği bir şey değil cesaret isteyen bir şeydi.

Ama o cesaretin devamlılığı önemli, aynı yerde durmak önemli. O tarihteki Şebnem Korur Fincancı bugünkü sözlerini kesinlikle söylemezdi. Dünkü Şebnem Korur Fincancı’nın hiçbir kanıt olmamasına rağmen, üstelik bu kadar her şeyin şeffaflaşmış olduğu bir ortamda TSK’nın kimyasal silah kullandığını söyleyeceğine imkân ve ihtimal vermiyorum.”