Laik Kemalist Zulüm 28 Şubat’ın 27. Yıldönümü
28 Şubat 2024

Laik Kemalist Zulüm 28 Şubat’ın 27. Yıldönümü

Köklü Değişim Medya

Türk siyasi tarihinde "postmodern darbe" olarak ifade edilen 28 Şubat 1997'deki MGK bildirisinin üzerinden 27 yıl geçmesine rağmen İslam ve Müslümanlar hala hedefte.

Başbakan Necmettin Erbakan'ın istifası, Refah Partisi'nin kapatılması ve siyasi yasaklarla hafızalarda kalan bu dönem, sonuçları itibarıyla, uzun süre Türkiye gündeminde yer tutarken, asıl hedef alınan İslam olmasına rağmen demokrasi hedef alındı diyerek üzeri örtülmek istendi.

Hala 28 Şubat’ın soğuğu Müslümanların ensesinde ve o günün azılıları bugün başka argümanlar üzerinden İslam’a saldırıyor. Dün başörtüsü üzerinden İslam’a saldıranlar, bugün farklı argümanlar kullanarak İslam’ı ve Müslümanları hedef alıyor.

Laik Cumhuriyet kurulduğundan bu yana Batı hayranı adımı adımına kokuşmuş kapitalizmi takip edenler, halkın dinine, örfüne, konuşmasından, oturmasına kadar her şeyi ile bir savaş halinde.

Asıl mağdur olan Müslümanlar yıllarca tesettürü nedeniyle üniversitelere sokulmadı, cezaevlerinde esir edildi, okul kapılarında vahşi zulümlere imza atıldı, cezaevlerine “Rabbim Allah’tır” diyenler doldurulurken, 2002’de iktidara gelen AK Parti, bu zulmü ortadan kaldıracağına dair söz verse de halen zulüm sürdürülüyor.

28 Şubat’ın faillerine ise aradan geçen 26 yıl boyunca hakettikleri cezalar verilmedi. Önce hapis cezaları villalarında ev hapsine çevrilerek ödüllendirilirken, cezaevine koyulanlar ise hastalık bahaneleri ile tahliye edilmişti.

Her Darbede Olduğu Gibi MGK Bildirisinde "Laiklik" Vurgusu

28 Şubat’ta bildirisi için toplanan ve toplantı sonrasında yayımlanan 4 maddelik MGK bildirisinde özetle "Cumhuriyet ve rejim aleyhtarı yıkıcı ve bölücü grupların, laik ve anti-laik ayrımı ile demokratik ve sosyal hukuk devletini güçsüzleştirmeye yeltendiklerinin müşahede edildiği" belirtilerek, "Anayasa ve Cumhuriyet yasalarının uygulanmasından asla taviz verilmeyeceği" vurgulanmıştı. Bu sözler, her darbede dile getirilen ifadelerle benzerlik tanıyan zihniyetin ifadeleriydi.

Bildirinin en dikkati çeken ifadeleri ve darbenin menşei hakkında bilgiler içeriyordu:

“Türkiye'nin 1997 yılı içinde AB'ye tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef alarak sürdürdüğü, böyle bir dönemde resmi ve sivil kurum ve kuruluşların bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple, demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye'nin yurt dışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu yolundaki temel ilkelerinin Anayasamızın ve devletimizin teminatı altında olduğu; rejimin, kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların, içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye'ye yarardan çok zarar verdiği; açıklanan bu esaslar aksine davranışların, toplumumuzda huzur ve güveni bozarak yeni gerginliklere ve yaptırımlara neden olacağı değerlendirilmiş, bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirlerin Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir."

Batı’ya yaranmak onu adımı adımına takip etmek için elinden geleni yapan laik zihniyet, “AB'ye tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef alarak sürdürdüğü” ifadesi ile güç aldığı odağı açık etmişti.

Bugün, 28 Şubat’ın kronik soğuğu, zulümleri bitireceğine son veren AK Parti iktidarında da estirilmeye devam ediyor. Kemalist hafıza hükümetler değişse de silinmiyor. Dün alimleri, şapka takmayan halkı sözde mahkemelerde yargılayıp idam eden düzen, bugün de laik nizamın razı olduğu İslam’ı değil de asıl İslam’ı, İslam nizamını anlattığı için Müslümanları cezaevlerine dolduruyor. Demokrasi ve fikir özgürlüğünden bahseden, sapkın fikirlere kapıları sonuna kadar açan nizam sahipleri, Müslümanların düşünce ve fikirlerine yasak getirip, inandıkları nizamın ilkelerini çiğniyor ve fikren Müslümanların karşısında duramıyor.

Muhafazakar demokratlarla Müslümanları bozuk laik düzene entegre eden kapitalist nizam, 28 Şubat’ın mağduru olduğunu ileri süren siyasilerin omuzlarında demokrasi mücadelesi adı altında ayakta tutuluyor.