İslam’ın “Güncellemesi” Ancak Vahye Dayalı Olan Şer’i İçtihatlar İle Mümkündür
10 Mart 2018

İslam’ın “Güncellemesi” Ancak Vahye Dayalı Olan Şer’i İçtihatlar İle Mümkündür

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Köklü Değişim Medya

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İslam’ın güncellenmesi gerekli açıklamasına karşılık Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu “İslam’ın “Güncellemesi” Ancak Vahye Dayalı Olan Şer’i İçtihatlar İle Mümkündür” başlıklı Basın Açıklaması yayınladı.

Basın açıklamasında, “İslam, insanın tüm problemlerini çözmeye elverişli evrensel bir nizamdır. 14 asır önceki insan ile günümüzdeki insan arasında bir fark olmadığına göre hükümlerde de bir fark olmayacaktır. Allah’u Teâlâ’nın hükümleri kıyamete kadar geçerli olacaktır!” ifadelerine yer verildi.

İşte o açıklama;

İslam’ın “Güncellemesi” Ancak Vahye Dayalı Olan Şer’i İçtihatlar İle Mümkündür

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Dünya Kadınlar Günü Programı’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan şöyle dedi: “Son zamanlarda bakıyorsunuz din adamı olarak ortaya çıkıp da ne yazık ki kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup, dinimizde yeri olmayan kendine göre içtihatta bulunanlar var. Bunları anlamak mümkün değil. Yani bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada zamanda yaşıyorlar. Çünkü İslam’ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslam’ın hükümlerinin güncellemesi vardır. Siz İslam’ı 14-15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız. Böyle bir şey yok! Onun için de bugün İslam’ın uygulanması yer, zaman, koşullar yani her şeyi ile değişiyor!” [Ajanslar]

Yapılan bu talihsiz açıklamadan sonra bazı çevreler: “burada kast edilen husus içtihattır, İslam’ın hükümleri zamana ve mekâna göre değişebilir” diyerek konuyu tevil etmeye çalıştılar. Açıklamada ifade edilen husus, İslam’ın kıyamete kadar geçerli olan hükümlerinden bazılarının laik esaslara dayanan beşer mahsulü hükümler ile değiştirilmesi ise, bu asla caiz değildir ve kabul edilemez! Allah’u Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلاَ مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ

“Allah ve Rasulü, bir işe hükmettikleri zaman, mü’min bir erkek ve mü’min bir kadına kendi işlerinde artık seçme hakkı yoktur." [Ahzâb 36]

Sürekli değişen dünya da değişmeyecek tek şey Allah’u Teâlâ’nın kanunlarıdır. O’nun kanunları zamana ve mekâna göre değişiklik arz etmez! Çünkü tek ilah kabul ettiğimiz Rabbimiz, zaman ve mekândan münezzehtir! Rabbimizin yarattığı insanın fıtratı zaman ve mekâna göre değişiklik göstermeyeceğine göre, insana dair belirlenen hükümlerde de bir değişiklik olmayacaktır. Bu yönüyle İslâm, tüm coğrafyalarda ve bütün zaman dilimlerinde sahih ve geçerli olan yegâne nizamdır.

Unutulmamalıdır ki bir şeyin yenisi, günceli veya türevi, aslına aykırı olamaz. Dolayısıyla dinde “güncelleme” denilen şey dinin kaynağı olan vahye muhalif olamaz. Bu ya cahillerin tevili yâda saray mollalarının tahrifinden başka bir şey değildir. İslam’a göre ortaya çıkarılan her yeni görüş/içtihat, muhakkak Kur’an, Sünnet, Sahabenin İcması ve Şer’i Kıyas’a dayalı olmak zorundadır. Yani açıklamada ki güncellemeden kast içtihat ise; içtihadın şer’i bir delile dayanması gerekmektedir. Müçtehidin görevi ise, yenilenen vakıa hakkındaki İslam’ın hükmünü açıklamaktır.

İslam, insanın tüm problemlerini çözmeye elverişli evrensel bir nizamdır. 14 asır önceki insan ile günümüzdeki insan arasında bir fark olmadığına göre hükümlerde de bir fark olmayacaktır. Allah’u Teâlâ’nın hükümleri kıyamete kadar geçerli olacaktır! Örneğin; birileri istediği için zina serbest, ekonomik bir zorunluluk gibi görünen faiz helal olmayacaktır. Haramlar kıyamete kadar haram, helaller ise kıyamete kadar helaldir. Müslüman edilgen değil, etken olmalıdır. Çünkü İslam, topluma göre değişen değil, toplumu değiştiren bir nizamdır. Müslümanlar dünyalık menfaatler karşılığında demokratik laikleri değil, her hususta Allah’u Teâlâ’yı razı etmelidirler.

فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ بَيْنَهُ

Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlıklarda sana (İslam'a) muhakeme olmadıkça iman etmiş olmazlar." [Nisa 65]