‘28 Şubat’ Aktörlerinin Yargılandığı Dava Devam Ediyor
10 Ocak 2018

‘28 Şubat’ Aktörlerinin Yargılandığı Dava Devam Ediyor

Ajanslar

Köklü Değişim Medya

"28 Şubat" dönemine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in de yargılandığı 103 sanıklı dava devam ediyor.

Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay İkinci Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in de aralarında bulunduğu 103 sanığın yargılandığı davada sanıkların esas hakkındaki savunmalarının alınmasına devam edildi.

Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen ve sanıklar, müştekiler ile tarafların avukatlarının katıldığı duruşmada savunmasını yapan sanıklardan İhsan Tavazar ve Metin Keşap, suçsuz olduklarını belirterek beraatlerini istedi.

Batı Çalışma Grubunda (BÇG) hiçbir görev yapmadığını öne süren sanıklardan Lokman Ekinci de üzerine atılı suça dayanak olan 5 numaralı CD'deki bilgilerin doğru olmadığını, CD'nin sahte olarak üretildiğini savundu. Ekinci, bu CD'ye ilişkin bilirkişi raporunun da bunu doğruladığını ifade etti.

Sanıklardan Mustafa Hakan Bural ise 1997'de kıta görevinin ardından topçu yüzbaşı rütbesiyle Genelkurmay'a tayin olduğunu, isteği dışında Genelkurmay İç Güvenlik Harekat Dairesi Plan Şubesinde geçici görevlendirildiğini, buranın BÇG birimi olduğunun kendisine bildirilmediğini söyledi.

İddianamedeki devir teslim memorandum belgesini savcılık soruşturması sırasında gördüğünü savunan Bural, bu belgede belirtilen görevlerin hiçbirini yapmadığını iddia etti.

28 Şubat Sanığı “BÇG Faaliyetlerine Katıldığı” İddialarını İnkar Etti

28 Şubat davasında savunma yapan sanık Şenel "Emekli Orgeneral Bir imzasıyla adli müşavirliğe gönderilen Batı Çalışma Grubu ile ilgili kişiye özel emirleri aldığıma dair kayıt mevcut değil. BÇG'nin faaliyetlerine katıldığım iddiası gerçek dışı" dedi.

Sanık Muhittin Erdal Şenel, 28 Şubat sürecinde Genelkurmay Adli Müşavirliğinde hakim tuğgeneral rütbesinde görevli olduğunu, daha sonra da yaş haddinden emekli edildiğini söyledi.

Batı Eylem Planının adli müşavirliğe geldiği, bunu alt birimlere tebliğ ettiği iddiasının kesinlikle doğru olmadığını öne süren Şenel, şöyle devam etti:

"Çevik Bir imzasıyla adli müşavirliğe gönderilen BÇG ile ilgili kişiye özel emirleri aldığıma dair herhangi bir bilgi, kayıt mevcut değil. Bu emirler uyarınca hiçbir icraatım olmadı. Genelkurmay Adli Müşavirliği olarak icra görevinde yer aldığım iddiası gerçeği yansıtmıyor. BÇG emirlerinin Genelkurmay Harekat Başkanlığında sınırlı personel tarafından hazırlandığını daha sonra öğrendim. Bu durumda benim BÇG'nin faaliyetlerine aktif ve fiilen katıldığım iddiası tamamen gerçek dışıdır. Kaldı ki BÇG emirlerini içeren belgenin üzerinde oynanmıştır. 5 numaralı CD içinde bulunan bu belge fotokopidir ve kanıt yaratmak için oluşturulmuştur."

BÇG toplantılarına katıldığı iddialarını da yalanlayan Şenel, "FETÖ” mensubu olup ihraç edilen Tamer Tatar ve Muharrem Köse'nin, “FETÖ” mensubu savcılara verdiği sahte belgelerin delil olarak kabul edilemeyeceği, bilirkişi raporlarıyla da ortaya konulmuştur. Bu kişilerin tanzim ettiği sahte belgelere nasıl itibar edilebilir?" dedi.

"Düzmece Bir Mantıkla Oluşturulmuş"

Sanıklardan Ertuğrul Gazi Özkürkçü, suç tarihinde Genelkurmay Plan Prensipler Dairesi başkanlığında brifing subayı olarak görev yaptığını ve yabancı heyetleri Türk-Yunan ilişkileri hakkında bilgilendirdiğini söyledi.

Özkürkçü,1997 yılının mayıs ayında Irak'ın kuzeyine icra edilmesi planlanan sınır ötesi harekatla ilgili Ankara'daki yabancı askeri ataşelere brifing vermek üzere Harekat Başkanlığı İç Güvenlik Harekat Dairesinde geçici olarak görevlendirildiğini belirterek şunları söyledi:

Sözlü görevlendirmeden sonra harekatın devam ettiği 35 gün boyunca burada görev yaptım. Her hafta 2 gün Genelkurmayı ziyaret eden yabancı heyete Türk-Yunan sorunları hakkında brifing verdim. 14 Mayıs 1997'de başlayan sınır ötesi operasyon 2 ay önce veya sonrasında başlasa benim bu listede ismim olmayacaktı. BÇG'de bana bir görev tevdi edilmediği gibi BÇG tarafından hazırlandığı iddia edilen hiçbir belgede zerre dahlim bulunmuyor. BÇG'ye giriş yetkisi verilen personele ilişkin belge, düzmece bir mantıkla oluşturulmuş. Bu hata benim gibi bazı meslektaşlarımızın hayatında geri dönülmeyecek bir iz oluşturdu.15 Temmuz darbe girişimi sırasında Genelkurmay karargahında “FETÖ” mensubu hainlere direndim, silahım olmadığı için derdest edilerek Akıncı Üssüne götürüldüm. “FETÖ” tarafından aldığım son darbe buydu. Bundan önceki darbe de bu kişilerce hazırlanan iddianameye hiçbir dahlim olmadığı halde sanık olarak alınmamdı. Balyoz ve Ergenekon soruşturmalarının bu örgütün kumpası olduğu artık herkesin malumu. Adalete güveniyorum, beraat istiyorum."

Türkiye’de İslam’a ve Müslümanlara karşı topyekün başlatılan savaşın bin yıl süreceğini söyleyen generaller bugün mahkeme önünde. Ancak Türkiye’de İslam’a ve Müslümanlara karşı girişilen mücadele bin yıl sürer mi bilinmez ancak Müslümanlara karşı laik rejimin mücadelesinin bugünde devam ettiği bir gerçek.

28 Şubat mağdurlarının hala cezaevlerinde tutuluyor olması ve Yargıtay 16. Ceza Dairesinin “mesnetsiz suçlamalarla” Hizb-ut Tahrir davalarından 78 kişiye 450 yıllık cezayı onamasıyla 28 Şubat zihniyetinin İktidar, yargı ve laik devletin birçok kurumunda var olduğunu göstermektedir.

Üç gündür devam eden 28 Şubat yargılamasının bugün mahkemece karara bağlanması bekleniyor.

28 Şubatta Neler Yaşandı

Darbeci generallerin dönemin hükümetine en sert uyarısı, Ankara Sincan'da oldu. 20 tank ve 15 zırhlı araç şehir merkezinden geçiş yaptı. Genelkurmay Başkanlığı ve DYP'li dönemin Milli Savunma Bakanı Turhan Tayan, tankların eğitim amacıyla geçtiğini açıklarken, olay askeri müdahale tartışmalarını başlattı. Dönemin Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Çevik Bir, daha sonra tankların geçişi için "demokrasiye balans ayarı yaptık" ifadesini kullandı.

Üniversitelere girmek isteyen başörtülü öğrenciler adeta terörist muamelesi gördü, binlercesi gözaltına alındı, okul bahçesine dahi sokulmadı. İstanbul üniversitesi eşine rastlanmayan bir skandala imza attı. Rektör Kemal Alemdaroğlu ve yardımcısı Nur Serter öğrencileri ikna odalarına soktu ve zorla okula başörtülü girmeyeceklerine dair taahhütname imzalattı.

Başörtüsü yasağına karşı olan bazı eylemciler idamla yargılandı. Kız öğrenciler giremedikleri üniversitelerin önlerinde aylarca eylem yaptılar. Polis çemberinde süren bu mücadele devlet tarafından hep kırılmak istendi. Tazyikli su ve coplarla yapılan müdahalelerde, karnındaki bebeğini düşüren genç annelerin feryadı bile dinlenmedi.

Milli Güvenlik Kurulu "irtica" gündemiyle toplandı. Askeri kanat, 18 maddelik bir karar listesi ortaya koydu. En önemli istek 8 yıllık zorunlu eğitimdi. Böylece İmam Hatip Liseleri'nin orta kısmı kapanacaktı. Tüm Kuran kurslarının Diyanet İşleri Başkanlığı'na bağlanması, tarikatların faaliyetlerinin yasaklanması gibi istekler 9 saat süren toplantıda dile getirildi.

MGK Genel Sekreterliği, "kararlar uygulanmazsa yaptırımlar gelir" şeklinde bir açıklama yaptı.

Genel Kurmay Hükümet Gibi Kararlar Almaya Başladı

Tarikatlarca işletilen okul, vakıf ve yurtların kapatılması, imam-hatip okullarının sayısının imam ihtiyacını karşılayacak düzeye indirilmesi, kamudaki irticai kadrolaşmaya son verilmesi ve zorunlu ilköğretimin 5 yıldan 8 yıla çıkartılması kararı.

İsrail'le işbirliğini geliştirme kararından sonra Ordu; yargıç ve savcılar, medya, Dışişleri mensuplarına yönelik brifingler vermeye başladı. Bunların ilki 29 Nisan'da gazetecilere verildi ve ordunun yeni savunma konsepti açıklandı. Buna göre dış tehdit azalmış, içerde ise “irtica” Siyasal İslam ve “bölücülük” Kürt ayrılıkçılığı iki asli tehdit hâline gelmişti.

İşçi ve işveren sendikaları TOBB, TESK, TÜRK-İŞ, DİSK ve TİSK, bir araya gelip MGK kararlarına tam destek verdiklerini açıkladılar. İlhan Kılıç, başbakan ile görüşmesinden sonra, MGK kararlarıyla ilgili imzaların tamamlandığını açıkladı.