Vahşi Demokrasi Irak’ta: ABD’nin Irak’ı İşgalinin 20. Yıldönümü
20 Mart 2023

Vahşi Demokrasi Irak’ta: ABD’nin Irak’ı İşgalinin 20. Yıldönümü

Köklü Değişim Medya

20 Mart 2003'te Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere önderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetler’in başlattığı Irak işgalinin 20. yıldönümünde ülkede kaos ve safalet hakim.

Demokrasi ve özgürlük getiriyorum diyerek Irak’ı İran’ın da yardımıyla işgal eden ABD, hala ülkede hakim ve Bağdat yönetimi bir müstemleke valisi gibi hareket ediyor.

Yüzbinlerce Müslümanın katledildiği, kadınlara tecavüz edildiği, şehirlerin yerle bir edildiği Irak, laik kapitalist demokratik nizamın lokomotifi ABD ile 20 yıl önce bu şekilde yüz yüze gelmişti. Ebu Gureyb Cezaevi'nde kadınlara tecavüz edilirken, Ankara dahil çevre ülkeler bu işgal için üslerini açmış ve yardımda bulunmuştu.

Köklü-Değişim,Irak'ın-İşgalinin-20.-Yıldönümü.jpg

Savaş öncesinde, ABD ve İngiltere hükûmetlerinin Irak'ın kitle imha silahlarına sahip olduğu ve bu silahların koalisyon ülkeleri başta olmak üzere birçok ülkenin güvenliğini ciddi şekilde tehdit ettiğini ileri sürmüştü. Fakat incelemeler sonucu kimyasal silah bulunamazken işgal için bahane uyduran sömürgeci kafirlerin yalanı ifşa olmuştu. Bugün kimyasal silahları kullandığı resmen rapor edilen Esed rejimi ayakta tutulurken, Saddam yönetiminin yıkılması bölgedeki hakim gücün ABD olduğunu ortaya koyuyor. Zalim Saddam yönetiminin yerine başka zalimler başa geçerek yaygın yolsuzluk ve rüşvet ile halkı sefalete mahkum ederken, getirilen “demokrasinin” ne anlama geldiği bugün daha iyi anlaşılıyor.

11 Eylül saldırıları ile uygun fırsatı bulan ABD, dünya petrol ve doğalgaz ambarı olan Körfez bölgesine 20 yıl önce adım attı. Bölgede zalimliği ile ün yapmış, halkına karşı kimyasal silah kullanmış, komşu ülkeler için tehdit olan halk tarafından sevilmeyen Irak diktatörü Saddam’ın devrilmesi, Amerikan planlarının hayat bulması için eşsiz bir fırsat sunmuş oldu.

Köklü Değişim, Irak'ın İşgalinin 20. Yıldönümü.jpeg

Her ne kadar Irak’ta nüfuzu bulunan İngiltere, Amerika’yı engelleme adına BMGK onayıyla hareket edilmesini isteyip buradan da olumsuz karar çıkmasını sağlayabildiyse de, ABD’nin saldırı hususundaki kararlılığı karşısında birlikte hareket ederek çıkarlarını güvene almak için 19 Mart 2003 yılında Amerika-İngiltere öncülüğünde Irak işgal edildi. 3 hafta içerisinde tüm Irak’ı kontrol eden işgal kuvvetleri büyük bir başarı gerçekleştirdiklerini düşünürken, Müslümanların özellikle Felluce’de 450 hafta sürecek bir direniş ile karşılaşmıştı. Bu direnişi kırmak için kullanılan envai türden silahlarla birlikte, düşük düzeyli nükleer silahları dahi kullanmaktan geri durmayan işgal kuvvetleri, şehirleri adeta yerle bir ederek yaşam alanlarıyla birlikte Müslümanları kadın, çocuk demeden katletmişti.

İşgal ile birlikte lrak tarihinde ilk defa yetkileri itibariyle direkt Başkan Bush’a bağlı Amerikalı bir adam, Paul Bremer Irak’ın yöneticisi oluyordu. Bremer, Irak’taki sosyal, siyasal, ekonomik dönüşümünü sağlayacak tek yetkili kişi olarak atanmıştı. İlk iş olarak geçici bir anayasa oluşturmak için girişimlere başlayan Bremer, 9 başlık altında toplamda 60 maddelik bir geçici anayasa hazırlattı. Bu anayasa her ne kadar geçici olduğu ifade edilse de esasında sonra yapılacak anayasaya kaynaklık teşkil etti.

Bremer’in kaynağı İslâm olacak bir anayasayı asla kabul etmeyeceğini fakat resmî dinin İslâm olmasına herhangi bir müdahalesinin olmayacağını, kaynağı İslâm olan bir anayasa önüne geldiğinde ise imza yetkisinin kendisinde olduğunu hatırlatarak böyle bir şeyi imzalamayacağına yönelik beyanatı İslâmi değerlere nasıl bir kin duyduklarının açık ifadesiydi. Bremer geçici yasalarının belirgin birkaç maddesi şunları kapsıyordu; özgürlük, hürriyet, kadın hakları, demokrasi gibi hususlara vurgu. İşgal, Irak toplumunun hayat biçimini değiştirmeye yani kendi hadaratlarını yerleştirmeye yönelik idi.

Bu geçici anayasa da Şii, Sünni ve Kürt unsurlarına etnik ve dini vurgular yapmak suretiyle demografik yapının bütünlüğü bozulmaya çalışılmaktaydı. Cumhurbaşkanı, başbakan ve meclis başkanlığı gibi yönetim aygıtları etnik ve inanca göre şekillendirilmesi siyasi bütünlüğü imkânsız kıldığı gibi bu bütünlüğü pamuk ipliğine bağlamaktaydı. Başka bir husus Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nin, özerk bir statü ile Irak Federal Anayasası ile güvenceye alınması ki aslında Federal Bölgeler, merkezî yönetimden daha güçlü tutulmuş oluyordu. Örneğin merkezî hükümet, Kürt Bölgesine toplam gelirlerinin %17’sini aktarmakla mükellef olup oradaki askerin maaş ve ihtiyaçlarını karşılamakla da sorumlu olmasına rağmen oradaki asker ve memurlara emir verme salahiyeti bulunmuyordu. Bu durum fiziki anlamda bölünmeyi zaten garanti ederken sadece zamanını kendilerinin belirleyeceği süreye ertelemiş oluyordu. Münhasır ekonomik alanların -petrol alanları- yani Musul ve Kerkük gibi sahalar tartışmalı yerler olarak kalmaya devam ettirilirken, Basra, Ramadi ve Bağdat çevresindeki sahalar da serbest piyasa mantığıyla kendi istekleri doğrultusunda şekillendirilmiş ve sömürüye açık hale getirilmiş oluyordu. İşte Bremer’in geçici yasaları, bugünkü Irak Federal Anayasasının esasını oluşturmaktadır. Sonra gelen yöneticiler de Washington’a tam bir itaat sergileyerek bu temel üzerinde hareket etti.

Köklü Değişim,Irak'ın İşgalinin 20.Yıldönümü-3.jpg

Amerika, Irak’ı işgali ile siyasi, iktisadi, askerî olarak tek güç hâline geldi. Sözde bir takım çekilme senaryoları sergilenmiş olsa da bugün ABD’nin Bağdat Büyükelçiliği, dünyanın en büyük elçiliği olarak görev yapmakta ve burada 15.000’in üzerinde istihbarat çalışanı, diplomat ve de farklı görevlerde çalışan elaman bulunurken 35.000’in üzerinde ise özel güvenlik elamanının bulunması Amerika’nın, Irak’ın her işinde müdahil olduğunun en açık göstergesidir.

Irak işgali ile ABD, İngiliz tahakkümüne son verirken, gücünü bu bölgede tahkim ederek hegemonyasını sabitlemiş oldu. Yaptırdığı anayasa ile Irak’ı oldukça kırılgan bir zemine yerleştirirken tüm güç odaklarını kendisine bağladı. Böylece buradaki enerji kaynakları üzerinde tek söz sahibi oluyordu. Elbette ABD, Irak’ı sadece ekonomik kaygılarla istila etmedi. Kokuşmuş hadaratlarını bölgede yayarak toplumu inancından, değerlerinden uzaklaştırmak suretiyle kültürel istila ile de işgale devam etti.

20 yıllık işgal devam ederken ajan yöneticilerin elinde safalete mahkum edilen Irak halkı, laik demokrasinin çirkin yüzünü gördü. Zengin kaynakların üzerinde yaşamalarına rağmen onlara düşen sadece acı, kan ve açlık oluyor. Yönetime karşı ayaklanmalar ABD kurnazlığı ile seçim sandıkları getirilerek geçiştirilmeye çalışılsa da Doğu’dan Batı’ya değişim rüzgarları kesintisiz esiyor. Müslümanlar, akidelerinden neşet eden İslam nizamının, kurtuluş reçetesi olduğunu günden güne hissetmekte ve ona doğru koşarken, sömürgeci laik kapitalist nizam için tehlike çanları çalıyor.