The Geopolity sitesi, Abdullah Sıddık tarafından kaleme alınan geçmişten bugüne Suriye sürecini anlatan bir makale yayımladı. Köklü Değişim okurları için bu makaleyi tercüme ettik.
Suriye'de Esed rejiminin 8 Aralık 2024'te düşmesiyle ülke yeni bir döneme girdi. Suriye'nin Orta Doğu'daki konumu, modern çağda birçok güç tarafından hedef alınmasına sebep oldu. Bu iki bölümlük dizide, ülkeyi şekillendiren pek çok dönemi ele alıyoruz. Birinci bölümde, Suriye'nin kuruluş sürecine ve küresel güçler tarafından desteklenen, nihayetinde Esed ailesinin ülkeye hâkim olmasına yol açan sayısız darbeye odaklanıyoruz.
Birinci Dönem: Fransa ve İngilizlerin Suriye Mücadelesi
Bugün “Suriye” olarak bilinen ülke, 1919 ve 1920 yıllarında düzenlenen Paris Barış Konferansı ile resmen kuruldu. Bu konferans, Birinci Dünya Savaşı'nda galip gelen ülkeler –başta Büyük Britanya, Fransa ve Amerika Birleşik Devletleri– ile mağlup İttifak Devletleri, Almanya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında barış şartlarını belirlemek amacıyla düzenlenmişti.
Konferansın sonuçlarından biri de, 1916 yılında İngiliz ve Fransız diplomatlar Mark Sykes ve François Georges-Picot arasında kabul edilen Sykes-Picot Anlaşması'na göre, Fransa'nın Ortadoğu'da Filistin'in kuzeyi ve doğusunda yer alan Suriye topraklarında manda sahibi olmasıydı. Suriye üzerindeki bu Fransız Mandası, Milletler Cemiyeti tarafından 24 Temmuz 1922'de resmileştirildi.
1918 yılında İngiliz ordusu, Şam’ı savunan Osmanlı ordusunu yenerek Suriye üzerinde İngiliz kontrolünü sağladı. Sykes-Picot Anlaşması’na rağmen İngilizler, bu askeri zaferlerini Suriye’yi Britanya Krallığı’nın bir kolonisi haline getirmek için kullanmaya karar verdiler. Bu nedenle, Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal’ı lider olarak kabul etmeleri için Suriye halkını ikna etmekte acele ettiler. Faysal, Kur’an’ı gayrı resmî anayasa ve Hz. Muhammed’in örnek olarak belirlediği Sünnet’i ölçüt haline getirerek halka İslâm’ı uygulayacağına söz verdi. Bunun karşılığında, Suriye’nin önde gelen İslâm âlimleri ona bağlılık yemini (bey’at) verdiler ve onu Halifeleri olarak görmek istediler. Bu destek sağlandıktan sonra İngilizler, Suriye’nin bir Hilâfet haline gelmesini engelledi ve kendi tercih ettikleri siyasi sistemi uygulamaya koydu. Böylece 8 Mart 1920’de Faysal Suriye Kralı ilan edildi ve Suriye Ulusal Kongresi adıyla bir parlamento kuruldu.
Fransızlar ise bu durumu kabul etmedi ve ülkenin siyasi yapısını değiştirmek için Suriye’ye bir ordu gönderdi. General Henri Gouraud komutasındaki bu Fransız ordusu, 24 Temmuz 1920 tarihinde Şam’a ulaştı. Fransız ordusu ile Kral Faysal’ın birlikleri arasında çıkan savaş, Fransızların kesin zaferiyle sonuçlandı. Faysal, Fransızlar tarafından tahttan indirildi ve bir daha geri dönmemek üzere sürgüne gönderildi. 1 Ağustos 1920’de İngiliz kontrolündeki Filistin’in Hayfa şehrine gitti ve ardından İtalya’ya geçti. Orada aylarca kaldıktan sonra Kasım ayında İngiltere Kralı V. George tarafından kabul edildi. Bu görüşmenin ardından İngilizler, Faysal’ı hâlâ kullanabileceklerini düşünerek onu Bağdat’a gönderdi ve 23 Ağustos 1921’de Irak Kralı olarak taç giydirdiler.1
Fransız Suriyesi
Kontrolü ele geçirdikten sonra Fransa, Suriye’nin siyasi yapısını değiştirdi. General Henri Gouraud, Fransız Mandası bölgesindeki en yüksek siyasi pozisyon olan Levant’ın ilk Yüksek Komiseri oldu ve bölgeyi altı “özerk” devlete böldü. Bu devletler; Şam Devleti, Halep Devleti, Alevi Devleti, Cebel Dürzi Devleti, Büyük Lübnan Devleti ve İskenderun Sancağı idi. Büyük Lübnan Devleti, daha sonra Lübnan ülkesi haline gelirken, İskenderun Sancağı ise günümüz Türkiye’sinin bir parçası oldu. Modern Suriye, bu Fransız manda devletlerinden Şam, Halep, Akdeniz kıyısındaki Lazkiye çevresindeki Aleviler bölgesi ve Cebel Dürzi’yi kapsamaktadır.
İkinci Dünya Savaşı yıllarında, Fransa’nın manda bölgesini yönetme yeteneği önemli ölçüde zayıfladı. Fransa’nın kendisi savaş sırasında bölünmüştü; kuzeyi Nazi Almanyası tarafından işgal edilirken, güneyi Nazi Almanyası ile yakından bağlantılı Mareşal Philippe Pétain tarafından Vichy şehrinden yönetiliyordu. “Vichy Fransası” olarak bilinen bu yönetim, Fransa’nın sömürgelerini kontrol altına alarak Fransız Mandası bölgesinde sömürge gücü haline geldi. Vichy Fransası’nın yönetim kapasitesinin sınırlı olması, Suriyeli milliyetçilerin 1941’de bağımsızlık çağrısı yapmaları için bir fırsat yarattı. Bu milliyetçilere, Şam’daki zengin bir tüccar ailesinden gelen ve Osmanlı dönemine kadar uzanan bir Pan-Arap milliyetçiliği geçmişine sahip olan Şükrü el-Kuvvetli liderlik etti. 1920’de Suriye’ye girdiklerinde Fransızlar, Şükrü el-Kuvvetli hakkında tutuklama emri çıkardı ve Pan-Arap milliyetçi faaliyetleri nedeniyle onu idama mahkûm etti. Bu durum, el-Kuvvetli’nin Mısır’a kaçmasına neden oldu, ancak İngilizlerin baskısı altında Fransa daha sonra onun Suriye’ye dönmesine izin verdi.2
Vichy Fransası, Kuvvetli liderliğindeki Suriye bağımsızlık hareketini bastırmaya çalıştı. Ancak İngilizler, Londra merkezli ve General Charles de Gaulle liderliğindeki üçüncü bir Fransız hareketi olan “Özgür Fransa”yı destekleyerek Lübnan ve Suriye’nin kontrolünü ele geçirmeye çalıştı. General Charles de Gaulle, Suriye’nin bağımsızlığını kabul etti; ancak bunu, Fransız kolonilerindeki kontrolü sürdürme hırsıyla yaptı. De Gaulle, bağımsızlığa izin vererek Suriyeli milliyetçilerin desteğini kazanabileceğini ve böylece onları Fransa’nın etkisi altında tutacak bir anlaşmayı kabul etmeye ikna edebileceğini düşündü. Bu plan doğrultusunda, 1943’te Özgür Fransa yönetimi, Suriyeli bir cumhurbaşkanı seçimi yapılmasına izin verdi ve seçimleri Şükrü el-Kuvvetli kazandı. 17 Ağustos 1943’te resmen Suriye Cumhurbaşkanı oldu.
Ancak General de Gaulle, o sırada Şükrü el-Kuvvetli’nin Britanya ile iş birliği yaptığını tam olarak kavrayamamıştı. Britanya, Orta Doğu’daki Fransız etkisini sona erdirmek ve tüm bölgeyi kontrolü altına almak için Kuvvetli’yi kullanmak istiyordu. 1942 ve 1943 yıllarında Kuvvetli, Suriye’yi Fransız etkisinden kurtarmaları durumunda, Britanya’nın Filistin ve Irak üzerindeki kontrolü ile yakın ilişkiler kuracağına dair Britanya’ya gizli taahhütlerde bulunmuştu.3 Bu taahhütlerde Kuvvetli, Büyük Suriye’yi kurma, Britanya’ya petrol arama imtiyazları verme, ülkeye siyasi, ekonomik ve mali açıdan ayrıcalıklı bir statü sağlama, Britanya ile uyumlu bir dış politika benimseme ve Britanya’ya Suriye ordusunun kurulmasında rol tanıma sözleri vermişti.4
Fransız istihbarat subayı Fernand Oliva-Roget’nin çalışmaları sayesinde, General de Gaulle sonunda el-Kuvvetli ile Britanya arasındaki gizli anlaşmaları ve Britanya’nın Kuvvetli ile ilişkilerini kullanarak Suriye’den Fransız etkisini tamamen kaldırma amacını tam olarak öğrendi. Bu nedenle, 1944 yılında Nazi Almanyası işgalinden kurtulduktan sonra Fransa’nın resmî lideri olarak atanan de Gaulle, Britanya’nın planlarına karşı harekete geçti. 1945’te de Gaulle, Suriye’deki Fransız ordusuna kontrolü geri alma talimatı verdi. 29 Mayıs 1945’te Fransız birlikleri Suriye parlamentosunu bastı ve Cumhurbaşkanı Kuvvetli’yi tutuklamaya çalıştı. Kuvvetli, Britanyalılar tarafından güvenli bir yere götürüldü. Daha sonra Britanyalılar, Fransızlara karşı bir askerî harekât başlattı. 1 Haziran 1945’te Britanyalı kuvvetler, Fransız ordusuyla yüzleşmek için Ürdün’den Suriye’ye girdi. Britanyalı kuvvetler Şam’ın kontrolünü ele geçirdi ve Fransız ordusunu kışlasına dönmeye zorladı. Sonunda Britanya, Fransızları ordusunu tamamen Suriye’den çekmeye zorladı ve el-Kuvvetli’nin 17 Nisan 1946’da Suriye’nin Fransa’dan bağımsızlığını resmen ilan etmesine yol açtı.5
İkinci Dönem: Amerika’nın Suriye’yi Britanya’dan Ele Geçirme Çabası
Kuvvetli’nin Britanya ile olan ilişkileri ve Suriye Komünist Partisi’ne (SCP) ülkede serbestçe faaliyet gösterme izni vermesi nedeniyle,6 Amerika’da pek dostu yoktu. Bu yüzden, 1947 yılında El-Kuvvetli Amerika’ya yeni kurulan ordusu için silah talebinde bulunduğunda, Amerika bu talebi reddetti. Durumu daha da kötüleştiren bir diğer gelişme, Kuvvetli’nin Amerikalılara, Suudi petrolünü Lübnan’daki Sidon kentine ulaştıracak olan Trans-Arabistan Boru Hattı’nın (Tapline) Suriye’den geçmesine izin vermemesiydi. Bunun nedeni, Suudi Arabistan’daki Amerikan petrol operasyonlarının, Britanya kontrolündeki Irak Petrol Şirketi’ne (IPC) doğrudan bir tehdit oluşturmasıydı.7
Bu sebeple, 1948 yılında Şam’daki Amerikan büyükelçiliğinde görevli CIA ajanı Miles Copeland, Kuvvetli’yi devirmeyi planlamaya başladı. Copeland, Suriye’de siyaseti etkileyebilecek ve Amerika için faydalı olacak bir kişi arıyordu. Amerikalı CIA ajanları, "yozlaşmış", "güç hırsıyla dolu" ve "fazla zeki olmayan" şeklinde tanımladıkları kariyerli bir Suriyeli asker olan Hüsnü el-Zaim’i, bu rol için uygun kişi olarak gördüler.8 Zaim kariyeri boyunca hiçbir zaman ilkelere veya inançlara ilgi göstermemişti. Bunun yerine, kim iktidarda olursa olsun kendi çıkarlarını ilerletmek için çalışmıştı. Osmanlı egemenliği sırasında Osmanlı ordusuna katılmış, Fransız Mandası’nın kurulmasının ardından Suriye’deki Fransız ordusuna katılmıştı. Vichy Fransası’nı desteklediği için Suriye’deki Özgür Fransa rejimi tarafından işten çıkarılmış ve kendisini Suriye sokaklarında dolaşırken bulmuştu. 1946’da Suriye bağımsızlığını kazandıktan sonra Zaim, Kuvvetli’den yeni kurulan Suriye ordusunda kendisine bir pozisyon vermesi için yalvardı ve bu pozisyon ona verildi. 1948’de Zaim, o dönemde Amerika tarafından eğitilen Suriye ordusunun lideriydi.9 Tüm bu özellikler, onu Amerikalılar için faydalı hale getirdi.
Amerikalı CIA ajanı Stephan Mead ile yaptığı bir görüşmede, Zaim, Amerikan desteği karşılığında Suriye’de bir diktatörlük kuracağını, komünist partiyi yasaklayacağını, liderlerini hapse atacağını, Tapline’ın Suriye’den geçmesine izin vereceğini ve “İsrail” ile bir barış anlaşması imzalayacağını vaat etti. Amerikalılar, 29 Mart 1949’da Cumhurbaşkanı Kuvvetli’ye karşı bir darbe gerçekleştiren Zaim’i desteklemeyi kabul ettiler. Amerikan yönetimi, 27 Nisan 1949’da Zaim rejimine resmî tanıma mektubu göndererek hızla desteğini gösterdi.
Bundan sonra Zaim, söz verdiği gibi hareket etti. Suriye’de bir askeri diktatörlük kurdu, muhalif gördüğü herkesi tutukladı ve hapse attı, Amerikalılarla Tapline için bir sözleşme imzaladı ve İsrail ile bir barış anlaşması ve 300.000 Filistinlinin Suriye’ye yerleştirilmesi konusunda gizli müzakerelere başladı. Ayrıca, Suriye ordusunun gelişimi için Amerikan desteği talep etti, ancak İsrail Başbakanı Ben Gurion’un talebi üzerine Amerikalılar bu desteği reddetti. Ben Gurion, Amerika’dan komşularını silahlandırmamasını istemişti.10
Ancak, Zaim’in darbesinden sadece dört ay sonra, 14 Ağustos 1949’un erken saatlerinde, kendisi de Albay Sami el-Hinnavi liderliğinde gerçekleşen bir darbeyle devrildi. Hinnavi, İngiliz gizli servisinden Albay Stirling tarafından kazanılmıştı. Akıcı bir şekilde Arapça konuşabilen Stirling, Orta Doğu’daki İngiliz gizli servisinin önemli bir unsuru olarak, diğer görevlerinin yanı sıra, Suriye kamuoyunu İngiliz çıkarlarıyla uyumlu hale getirmek için gizli operasyonlar yürütüyordu.11 Stirling’in rehberliğinde, Hinnavi, El-Zaim’in idam edilmesini sağladı. Daha sonra, Britanya’ya sadık Suriyeliler tarafından yönetilen yeni bir hükümet kurdu. Bu yeni liderlik, 1920’de Suriye Kralı olan ve Fransızlar tarafından tahttan indirildikten sonra İngilizler tarafından Irak Kralı yapılan Faysal bin Hüseyin’in torunu Kral II. Faysal’ı, Suriye-Irak birliğini organize etmek için Şam’a davet etti.12
Ancak Britanya’nın rehberliğinde bir Suriye-Irak birliği planı hiçbir zaman gerçekleşmeyecekti; çünkü Aralık 1949’da Suriye’de üçüncü bir darbe meydana geldi. Bu kez Albay Hinnavi tarafından kurulan rejim, Suriye ordusunda görev yapan bir başka albay olan Edib el-Şişakli tarafından devrildi. Hinnavi’nin aksine, Şişakli hem İngilizlere hem de Britanya rehberliğinde bir Suriye-Irak birliği vizyonuna şiddetle karşıydı.
İktidara geldikten sonra Şişakli, Suriye’yi Amerika’nın ajanı olan selefi El-Zaim’in politikalarına geri döndürdü. Tapline imtiyazını yeniledi ve “İsrail” tarafından mülteci durumuna düşürülen Filistinlilerin Suriye’ye yerleşmesine izin verme teklifini yeniden gündeme getirdi.13 Siyasi olarak, Suriye’yi El-Zaim tarafından başlatılan askerî diktatörlük yoluna geri döndürdü. Şişakli’nin casusları ve güvenlik ajanları, potansiyel Şişakli karşıtı faaliyetleri izlemek için ülke çapında görevlendirildi. Tüm siyasi partiler, özellikle de dini partiler, yasaklandı; zira Şişakli, Suriye toplumunu laik bir yapıya dönüştürmeyi hedefliyordu.14
Şişakli döneminde Suriye ile Amerika arasındaki diplomatik ilişkiler gelişti. Suriyeli yetkililer ile Amerikalı muhatapları arasında düzenli olarak resmî toplantılar yapılmaya başlandı. Örneğin, 1952 yılında Amerikan Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, Şişakli ile görüşmek için Suriye’ye seyahat etti ve bunu yapan ilk Amerikalı yetkili oldu. Buna rağmen Şişakli, aklındaki askerî yığınağı gerçekleştirmek için güçlü bir Amerikan desteği elde edemedi. Tıpkı El-Zaim’in durumunda olduğu gibi, El-Şişakli’nin Amerikan askerî desteği talepleri de reddedildi. “İsraillilerin” talebi üzerine Amerikalılar, Şişakli’den Amerikan silahlarının “İsrail”e karşı asla kullanılmayacağına dair güvence talep ettiler. Ancak, bu güvenceyi vermek, Suriye içinde büyük bir tepki yaratacağından, Şişakli bunu kabul edemedi.15
Kısa Ömürlü Mısır-Suriye Birliği
1954’te Şişakli, Suriye’de gerçekleşen bir başka darbenin kurbanı oldu. Bu darbe, eski Cumhurbaşkanı Haşim el-Attasi’yi yeniden siyasi güce taşıdı. El-Attasi, Suriye’yi Britanya kampına geri döndürmek için çalıştı ve kendisini Irak’taki önde gelen Britanya ajanı Nuri el-Said ile aynı hizaya getirdi.16 Bu sırada, CIA ajanı Miles Copeland tarafından Mısır’da iktidara getirilen bir diğer ordu subayı olan Cemal Abdül Nasır, Suriye’yi kendisinin ve dolayısıyla Amerika’nın yörüngesine çekmek için çabalıyordu. Ancak El-Attasi, bu girişimlere şiddetle karşı çıktı.
Mısır Cumhurbaşkanı olarak Abdül Nasır, Mısır’ı Amerika ile yakından hizaladı. Britanyalılara ait Süveyş Kanalı’nı millileştirdi ve bunun sonucunda Britanya, onu askeri bir müdahaleyle devirmek için Fransa ve İsrail ile ortaklık kurdu. Ancak bu çaba, Amerika’nın Abdül Nasır’a destek olmasıyla başarısız oldu. Amerika, Birleşmiş Milletler’de Süveyş Kanalı’nın millileştirilmesine verilen askeri tepkiyi sert bir şekilde eleştirdi. Dahası, elinde tuttuğu Britanya sterlinlerini satma tehdidinde bulundu; bu, sterlinin değerini düşürerek Britanya’da mali bir krize yol açabilirdi. Bu nedenle Britanya, askerlerini Mısır’dan çekmek zorunda kaldı; kısa süre sonra Fransa ve İsrail de aynı yolu izledi. Bunun karşılığında Amerika, Britanya’nın Uluslararası Para Fonu’ndan (IMF) büyük bir kredi almasına izin verdi.[17]
Süveyş Krizi’nin ardından Abdül Nasır, Arap Dünyası’ndaki halklar için bir kahraman haline geldi. Bu durum, Mısır ve Suriye’nin birleşmesi yoluyla Suriye’yi yeniden Amerikan kontrolüne sokmak için bir fırsat yarattı. Suriyeliler arasındaki büyük popülaritesinden yararlanan Abdül Nasır, 1958 yılında bu birliği sağladı. Aynı yılın 22 Şubat’ında Birleşik Arap Cumhuriyeti için birlik tüzüğü imzalandı. Bu, Suriye’yi Abdül Nasır’ın kontrolü altında bir Mısır eyaleti haline getirdi. Suriye hükümeti lağvedildi ve Şam’daki tüm yabancı elçilikler konsolosluklara dönüştürüldü.
Abdül Nasır, artık Suriye’deki işlere yön verebilecek konumda olarak, Suriye Komünist Partisi’ni yasakladı ve lideri Halid Bekdaş’ı sürgüne gönderdi. El-Zaim’in Suriye’ye polis devletini tanıtmasının ardından, bu sistemi Şişakli daha da geliştirmişti; Abdül Nasır ise mükemmelleştirdi. Merhametsiz istihbarat şefi Abdül Hamid Serrac’ı içişleri bakanı olarak terfi ettirdi ve Serrac, Suriye toplumunun kitlesel gözetimini organize etti. Her telefon konuşması dinlendi ve her sokak köşesine ve toplanma alanına casuslar yerleştirildi. Muhalif görüşlere sahip olduğundan şüphelenilen kişiler tutuklanıp mahkeme olmaksızın hapse atıldı. Abdül Nasır, istihbarat servislerindeki genç subaylara, yani Muhaberat’a, istedikleri zaman işkence yapmaları için serbestlik verdi. Zindanlar hızla doldu. Kötü şöhretli bir olayda, Lübnan Komünist Partisi’nin kurucusu Farcallah el-Hilu, 1958’de Serrac’ın adamları tarafından işkence edilerek öldürüldü. Suçun izleri, Hilu’nun cesedinin asitte eritilmesiyle ortadan kaldırıldı.[18]
Dış politika söz konusu olduğunda, Abdül Nasır hem Mısır’ın hem de Suriye’nin Amerika’nın Orta Doğu planlarıyla uyumlu olmasını sağladı.[19]
28 Eylül 1961’de Suriye’de bir başka darbe, Abdül Nasır’ın Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin sonunu getirdi. Bu darbe, 35 yaşındaki bir subay olan Abdül Kerim el-Nahlavi tarafından yönetildi. El-Nahlavi, Abdül Nasır’ın ekonomik politikalarından ciddi şekilde zarar gören Şam ve Halep’teki iş çevreleri tarafından desteklendi. Bölgesel olarak ise Abdül Nasır’ın Suudi Arabistan ve Ürdün’deki muhalifleri tarafından desteklendi. Ayrıca, darbe sırasında İsviçre’de tıbbi tedavi gören Kuvvetli gibi Britanya’nın Suriye’de uzun süreli ajanları tarafından da desteklendi.[20]
Nahlavi ve destekçilerinin Birleşik Arap Cumhuriyeti sonrası dönem için akıllarında ne varsa, bunlardan hiçbir şey çıkmayacaktı; çünkü on dört ay sonra, 8 Mart 1963’te, Suriye yeniden bir askeri darbeyle sarsıldı. Bu kez darbenin mimarı, Golan Tepeleri’ndeki Suriye birliklerinin komutanı olarak görev yapan Deralı genç bir adam, Ziyad el-Hariri’ydi. Hariri, kendini adamış bir Nasır yanlısı ve Mısır istihbaratının bir dostuydu. Hariri, tamamı Suriye Baas Partisi üyesi olan bir grup Alevi subay tarafından desteklendi. Darbenin amacı, Birleşik Arap Cumhuriyeti’ni korumaktı. Yeni rejim, Suriye’nin geleneksel siyasi elitinin tüm üyelerini hapse attı ve böylece Britanya’nın Suriye meselelerini etkileme yeteneğini sona erdirdi.[21]
Bu Alevi Baasçılar arasında, Suriye Hava Kuvvetleri’nden 33 yaşındaki bir subay olan Hafız el-Esad da vardı. 1963 darbesiyle kurulan Suriye askeri-siyasi seçkinleri arasında yıllarca süren iç çatışmalardan sonra, Kasım 1970’te Hafız el-Esad, eski ortaklarına karşı bir darbe yaparak Suriye’nin kontrolünü kendisi için ele geçirdi.
Üçüncü Dönem: Hafız el-Esad’ın Amerika’yı Kucaklaması
O döneme ait resmi Amerikan belgeleri, Amerika’nın el-Esad’ın darbesini desteklediğini göstermektedir. El-Esad, Suriye’de Sovyetler Birliği’nin etkisini azaltma hırsına sahipti ve bu, Amerika’nın daha önce Zaim, Şişakli ve Cemal Abdül Nasır’dan istediğiyle uyumluydu. Ayrıca el-Esad, Amerikalılar tarafından Baas elitleri arasında "daha az fanatik", komşu ülkelerle iş birliğine daha yatkın ve Amerika’nın sponsor olduğu Mısır ile İsrail arasındaki barış görüşmelerine katılmaya daha istekli olarak değerlendirildi. Abdül Nasır’ın ölümünden sonra Mısır’ın yeni cumhurbaşkanı olan ve Nasır kadar Amerika’ya yakın bir müttefik olan Enver Sedat’a yaptığı ziyaret, bu değerlendirmeyi destekliyordu.
1973’te Mısır ve Suriye’nin bir tarafta, 'İsrail’in diğer tarafta yer aldığı savaş, Esad’ın yalnızca Suriye politikalarını ılımlılaştırmakla kalmadığını, aynı zamanda Amerika’nın Orta Doğu planlarını destekleyecek şekilde hareket ettiğini göstermektedir. Savaş, her iki tarafın da bazı taktiksel kazanımlar ve kayıplar elde etmesinin ardından sona erdi; ancak stratejik kazançlar tamamen Amerikan tarafındaydı. O dönemde Amerika'nın ulusal güvenlik danışmanı ve dışişleri bakanı olan Henry Kissinger, bunu Amerikan petrol endüstrisinden yöneticilerle yaptığı bir sohbette açıkladı. Kissinger, "1948'den bu yana müzakereler için her zamankinden daha iyi bir konumdayız..." dedi. “İsrailliler askeri olarak kazanmış olsalar da, çok büyük bir bedel ödediler. Yaklaşık 7.000 kayıp verdiler, bu da bizim için 300 ila 400 bin kayıp anlamına gelirdi. Hızlı ve etkileyici zaferlerin artık mümkün olmadığını ve herhangi bir savaşta, zamanla kazanamayacakları bir yıpratma savaşıyla karşı karşıya olduklarını öğrendiler. İsrail üzerindeki etkimiz her zamankinden daha büyük. ABD’den açık bir tedarik hattı olmadan tekrar savaşa giremezler.” Kissinger ayrıca, Orta Doğu’da Sovyetler Birliği’nin yumuşak güç etkisini bir kez ve herkes için sona erdirme fırsatından bahsetti. Amerikan silahlarıyla donatılmış İsrail ordusu, Sovyetler Birliği tarafından desteklenen Arap ordularını durdurmuştu ve bu durum, Arap sokağının gözünden kaçmamıştı.17
1973 Savaşı’ndan sonra Esad yönetimi, Suriye ile Amerika arasındaki aktif diplomatik ilişkilerin yeniden dönüşüne tanık oldu. 1953 yılında John Foster Dulles’ın Şişakli ile görüşmek üzere Şam’ı ziyaret etmesinden sonra, 1973’te Henry Kissinger, Esad ile görüşmek için Şam’a gitti. Bu, ikisi arasında gerçekleşen bir dizi yüz yüze toplantının ilki olacaktı. Kissinger, sonraki yıl boyunca Şam’a yirmi sekiz gezi yaptı ve Esad ile Suriye ile İsrail arasında bir barış anlaşmasına giden potansiyel yolları tartıştı. 1974 yılında ikili, Golan Tepeleri boyunca Suriye ve 'İsrail' birliklerini geri çekmek için bir anlaşmaya vardı ve bu, İsrail’in stratejik açıdan önemli olan Suriye topraklarının yarısından fazlasını kontrol etmesine neden oldu. Bir aydan kısa bir süre sonra Richard Nixon, Şam’ı ziyaret eden ilk ABD Başkanı oldu.[23]
Esad ile Kissinger arasındaki ilişkinin yakınlığı, Esad’ın Sovyetler Birliği Dışişleri Bakanı Andrei Gromyko’ya karşı tutumunda da görülebilir. El-Esad’ın Amerika ile diplomatik angajmanlarından endişe duyan Gromyko, Kissinger gibi sık sık Esad ile görüşmeye çalıştı. Bu nedenle, 27 Mayıs 1974'te planlanan bir Kissinger-Esad toplantısından hemen sonra Gromyko, Esad ile görüşmek için Suriye’ye gitti. Ancak Kissinger bu durumu öğrendiğinde, planlanmamış bir şekilde Suriye’ye tekrar seyahat etmeye karar verdi. Bu, el-Esad’ı aynı anda hem Amerikan hem de Sovyet dışişleri bakanları tarafından ziyaret edilmek gibi garip bir duruma soktu. Esad sonunda Gromyko ile olan görüşmesini ve planlanan akşam yemeğini iptal etti. Kissinger’a dönerek, "… hadi Gromyko’nun yemeğini yiyelim." dedi.[24]
Esad ile kurulan bu yakın ilişkiye rağmen, Kissinger Suriye ile İsrail arasında kapsamlı bir barış anlaşması olan nihai hedefine ulaşamadı. Bunun temel nedeni, Esad’ın tarafındaki isteksizlik değildi. Aksine, Esad’ın Kissinger’a açıkladığı gibi, Suriye halkı böyle bir anlaşmaya şiddetle karşı çıkıyordu ve bu nedenle Esad böyle bir adımı atamıyordu. Kissinger’ın bu duruma tepkisi, Suriye’yi bir kenara bırakmak ve Amerika’nın Orta Doğu’daki diplomatik çabalarını diğer Arap ülkelerinin önce İsrail ile barış üzerinde anlaşmaya varmasını sağlamaya odaklamak oldu.
Lübnan
Kissinger, Amerikan hükümetindeki resmi rolünün sonlarına doğru, Suriye ordusunun Lübnan’a kontrollü bir şekilde girmesini organize etmek için Suriyelilerle birlikte çalıştı. Kissinger’ın amacı, Lübnan’daki Filistin direniş hareketlerini kontrol altına almak için Suriye’yi kullanmaktı. Kissinger, Suriye’nin bunu Amerika’dan daha iyi yapabileceğini, çünkü Amerika’nın Lübnan’a doğrudan girmesinin yalnızca bölgede daha fazla huzursuzluk yaratacağını savundu. Bunun üzerine Kissinger, Suriye ile İsrail arasında bir dizi gizli toplantı düzenledi ve bu toplantılar, Kırmızı Hat Anlaşması olarak bilinen bir düzenlemeyle sonuçlandı. Bu anlaşma, Suriye’nin Lübnan’daki eylemlerini Amerika’nın Orta Doğu planına dayanarak ve İsrail’in onayıyla yönlendiriyordu. Planın bir parçası olarak, Kissinger, Amerika’nın Suudi Arabistan ve İran’daki müttefiklerinden Suriye’ye Lübnan’da başarılı olması için destek vermelerini istedi. Kissinger’a göre, "Suriye’nin Lübnan’daki başarısı kritik önemdeydi". Kissinger, "Suriye’nin başarısız olması muhtemelen Esad’ın devrilmesi anlamına gelir" dedi ve bu, tekrar tekrar ifade ettiği gibi, "korktuğu bir olasılıktı".[26]
Hafız el-Esad’ın iktidarının ilk yıllarında Kissinger ve Esad arasında kurulan bu yakın işbirliği, daha sonraki yıllarda Amerika’nın, en azından kamuoyunda, Esad rejimini eleştirmesiyle çelişkili bir durum yarattı. Ancak perde arkasında gerçekler çok farklıydı. Kissinger, Esad’ı Orta Doğu’daki Amerikan çıkarlarını çeşitli önemli şekillerde destekleyen bir müttefik olarak görüyordu.
Kissinger ve Esad arasındaki işbirliği, Esad’ın Amerika’ya verdiği destekle sürdü ve bu durum Kissinger’ın sahneden çekilmesinden sonra da devam etti. Örneğin, 1980’de başlayan İran-Irak Savaşı sırasında Suriye, Irak’a karşı saldırgan bir tutum sergileyerek İran’ı destekledi. Bu durum, Irak’ı Suriye-Irak sınırında asker bulundurmaya zorladı. Bu savaşın aslında Saddam Hüseyin üzerinden Britanya ile Humeyni rejimi üzerinden Amerika arasında bir savaş olduğu düşünüldüğünde18, Suriye’nin bu pozisyonu Amerikan çıkarlarıyla büyük ölçüde uyumluydu.
1990’da Esad, Amerika’yı daha açık bir şekilde destekledi. Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgali konusunda Amerika’nın tutumunu yineleyen ilk Arap liderdi. Amerika, Irak’taki Saddam Hüseyin’e karşı bir askeri operasyon düzenlediğinde, Suriye bu operasyonu desteklemek üzere 15.000 ila 20.000 Suriye askerini hazır bulundurdu. Savaş sırasında Esad, Saddam Hüseyin’i 'İsrail’e Scud füzeleriyle saldırdığı için eleştirdi. Saddam bu hareketiyle Arap kamuoyunu kendisiyle yan yana getirmeyi ve Arap ülkelerinin Amerika’yı destekleme kabiliyetini sınırlamayı umuyordu.19
Amerika’nın Irak’a Karşı Birinci Savaşı’nın ardından, Suriye’nin Amerika’nın İsrail’le ilgili barış önerisine verdiği destek yeniden başladı. 6 Mart 1991’de Amerika’nın başkanı George H. W. Bush (kıdemli), İsrail ile Arap ülkeleri arasında çok taraflı müzakereler yoluyla kalıcı bir barış anlaşması sağlamak için yeni bir girişim başlattı.20 Hafız el-Esad, Suriye halkının bu girişime büyük ölçüde karşı olduğunu bilmesine rağmen Amerikan girişimine katıldı – tıpkı Kissinger’ın Esad ile İsrail’le müzakereleri başlatmak için ilk kez çalıştığında olduğu gibi. Esad, ardından Amerika ile koordinasyonunu, Amerika’nın dışişleri bakanı James A. Baker ile yaptığı çok sayıda toplantıyla sürdürdü. Baker, neredeyse her ay Şam’a giderek bu girişimi koordine etti. Amerika’nın amacı, Filistin direnişini, İsrail ile barışı kabul etmeleri için baskı altına almak ve Arap ülkeleri ile İsrail arasında Filistinlilere yönelik her türlü desteği sona erdirecek bir barış olasılığıyla tehdit etmekti.
Esad ve Amerika arasındaki ilişkiler, Amerikan başkanı Bill Clinton döneminde de yakın kaldı. 1993 ile 1996 yılları arasında Clinton’un dışişleri bakanı Warren Christopher, Şam’a neredeyse otuz kez seyahat etti.21 Aralık 1999’da, Clinton döneminin sonlarına doğru, Esad, Amerika’nın dışişleri bakanı Madeleine Albright’a, İsrail’in başbakanı Ehud Barak ile ciddi bir şekilde müzakere etmek istediğini söyledi. Bu, Aralık 1999’da Washington’da gerçekleşen Barak-Şara toplantısına yol açtı.22 Bu müzakerelerin bir anlaşmayla sonuçlanmamasının ana nedenlerinden biri, İsraillilerin, Clinton’un Esad ile yaptığı görüşmeleri gözetlemesiydi.23
2000 yılında Hafız el-Esad öldüğünde, Amerika tarafından örnek bir lider olarak övüldü; tam da Suriye’nin ihtiyaç duyduğu türden bir figür olarak değerlendirildi. Esad, “…bir Orta Doğu taşrasını içe dönük bir bölgesel güce dönüştüren”24, “…yükselen bir figür…” ve “…saygı duyulan”25 bir lider olarak anıldı. Başkan Bill Clinton, onu bir düşman veya rakip olarak değil, Amerikalıların yakın bir ortağı olarak hatırladı. Clinton, “Son yedi yılda onunla birçok kez tanıştım ve onu çok iyi tanıdım. Farklılıklarımız vardı ama ona her zaman saygı duydum…” dedi. “Madrid Konferansı’ndan bu yana, barış için stratejik bir seçim yaptı ve bu hedefe ulaşmak için birlikte çalıştık.” Clinton ayrıca, Esad’ın “…Suriye’nin barış yolunda devam eden bağlılığını açıkça ortaya koyduğunu” ifade etti.26
Clinton’un dışişleri bakanı Madeleine Albright, Esad hakkında şu yorumu yaptı: “…Suriye’yi 30 yıldan uzun bir süre yönetti ve bölgede önemli bir figür olarak öne çıktı... 1991’de Madrid’de barış için stratejik bir seçim yaptı. Tüm görüşmelerimizde bu tercihe bağlı kaldı. Bunun doğru bir tercih olduğuna inanıyoruz ve Suriye’nin barış yolunda ilerlemeye devam etmesini bekliyoruz. Kapsamlı bir Orta Doğu barışı hedefini gerçekleştirmek için Suriye ile birlikte çalışmayı dört gözle bekliyoruz.”[^37]
Dördüncü Dönem: Şam'daki Düşman Beşşar Esad
Hafız Esad'ın ölümünün ardından oğlu Beşşar başkan olarak atandı. Amerika'nın bu karara verdiği destek, Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın Hafız Esad'ın cenazesine yeni başkan Beşşar ile görüşmek üzere giden yalnızca iki Batılı yetkiliden biri olmasıyla kanıtlandı.27 Toplantıdan sonra Albright, iç politika açısından Beşşar'ın ülkenin ihtiyaç duyduğu "reformcu" olduğunu ifade etti.28 Uluslararası politikaya gelince, Dışişleri Bakanı, Esad'ın süreklilik politikası izleme taahhüdünden büyük cesaret aldığını belirtti.29
Ancak Beşşar Esad'ın iktidara yükselişi büyük ölçüde Amerika'daki neocon (yeni muhafazakar) hareketinin yükselişiyle aynı döneme denk geldi. Başkan George W. Bush (oğul), neocon hareketinin pek çok liderini Amerikan güç merkezlerine taşıdı ve bu, onların Ortadoğu planlarını uygulamalarına olanak sağladı. Bu plan ilk olarak 1996 yılında geliştirilmiş ve "Temiz Bir Kopuş: Krallığı Güvence Altına Almak İçin Yeni Bir Strateji" başlığı altında yayımlanmıştı. Bu, Amerika'nın Ortadoğu politikasında köklü bir değişiklik öneriyordu. Başkan Carter'ın Dışişleri Bakanı Cyrus Vance'in sözleriyle, bu geleneksel Amerikan politikası, İsrail ile Arap ülkeleri arasında barış sağlanmasını ve Amerikan erişimine açık Arap petrolü için istikrarlı, ılımlı, Batı yanlısı rejimler kurulmasını içeriyordu.30 Ancak neoconların önerdiği yeni Ortadoğu politikası, Amerika'nın bölgeye askeri müdahalede bulunmasını gerektiriyordu. Neoconlar, müzakerelere öncülük etmek yerine, Amerika'nın sadece askeri gücünü göndererek, arzu edilen Ortadoğu'yu zorla yaratması gerektiğini savundu. Bu müdahaleye hedef olan ülkelerin başında Irak geliyordu. İkinci sırada Suriye, üçüncü sırada ise İran yer alıyordu.31
Beşşar Esad liderliğindeki Suriye, Amerika ile aktif bir şekilde etkileşim kurarak neocon gündeminin Suriye'ye ulaşmasını engellemeye çalıştı. Bush yönetimindeki neoconları yatıştırmak için CIA ile El Kaide hakkında istihbarat paylaşımını artırdı.32 Ancak Suriye, bu hamlelerinden beklediği karşılığı alamadı. Amerika'nın Teröre Karşı Savaşı'na verdiği destek, neoconların Suriye planlarını yürütmesini engellemiş olsa da, neoconların Amerikan-Suriye ilişkilerine verdiği zararı tamamen ortadan kaldıramadı. Başkan George W. Bush'un yönetimi sırasında, Amerika Suriye'yi büyük ölçüde göz ardı etti ve Irak'ın ikinci işgaline odaklandı. Bu nedenle Suriye, Irak'taki Amerika'ya "şartlı destek" sunmaya başladı.
Suriye, Irak direnişini desteklemek isteyen yabancı savaşçıların Irak'a akışını organize etmeye başladı. Hatta El Bukemal'de eğitim kampları düzenleyecek kadar ileri gitti. Amerika karşıtı savaşçılara verilen bu açık destek, Suriye'nin bu ağlara sızmasını ve onları etkilemesini sağladı. Bu, özellikle Esad'ın kayınbiraderi Asıf Şevket’e, Irak direniş faaliyetleri hakkında ayrıntılı bilgi sağladı. O dönemde Genel İstihbarat ve Ulusal Güvenlik Direktörü olan Ali Memlük, Amerikalı yetkililerle yaptığı bir görüşmede, "Onlara hemen saldırmıyor ya da öldürmüyoruz. Bunun yerine, kendimizi onların içine yerleştiriyoruz ve sadece uygun zamanda hareket ediyoruz," dedi. Memlük, daha sonra Suriye'nin Amerika'ya desteğini teklif etti ancak bunun karşılığında ekonomik yaptırımların hafifletilmesini ve Suriye rejiminin bölgesel ve uluslararası siyasi statüsünün iyileştirilmesini talep etti.33
Suriyelilerin Amerika'dan almaya çalıştıkları, o dönemde Amerika'nın sunmaya istekli olduğu şeylerle uyumluydu. Amerikan ordusu, 2003 işgalinden sonra Irak'ta büyük bir çıkmazla karşı karşıya kaldığında, 2006 yılında bir çözüm aramak üzere özel bir komite kuruldu. Bu komite, resmi olarak Irak Çalışma Grubu (ISG) olarak adlandırıldı ancak başkanları olan eski Dışişleri Bakanı James A. Baker ve eski Kongre Üyesi Lee H. Hamilton'ın isimlerinden dolayı Baker-Hamilton Komisyonu olarak biliniyordu. ISG, Amerika'nın Irak'taki durumunun "vahim ve kötüleştiği" sonucuna vardı ve Irak direnişini yenmek için, Suriye (ve İran) ile yakın iş birliği yapılmasını önerdi. ISG, ekonomik teşvikler ve Suriye ile diplomatik ilişkilerin resmi olarak yeniden kurulması yoluyla ülkenin Amerikan taleplerine uymasının sağlanabileceğini öne sürdü.34
Beşşar Esad, Amerika'nın daha geniş Ortadoğu planlarını desteklemekle kalmadı, İsrail konusunda da babasının çizgisini sürdürdü. 'İsrail' Başbakanı Ehud Olmert’in de dahil olduğu, Türkiye’nin liderlik ettiği bir barış anlaşması ve İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun yer aldığı Amerika destekli bir başka barış girişiminde yer aldı. Daha sonra Amerikalı arabuluculardan biri, Beşşar Esad'ın bir anlaşmaya ulaşmak için neler teklif ettiğini açıkladı. Buna, İran, Hizbullah ve Hamas ile askeri bağları kesmek ve İsrail’in Haziran 1967’de Suriye’den aldığı toprakları, yani Golan Tepeleri’ni geri vermesi koşuluyla İsrail’e yönelik tüm tehditleri etkisiz hale getirmek de dahildi.35 Bu müzakereler 2010 ve 2011 yılları boyunca ilerledi ancak 2012’de Suriye Devrimi’nin başlamasıyla durdu.36
Amerika için kritik kabul edilen konulardaki bu Suriye pozisyonları, Amerikan yetkililerinin Beşşar Esad döneminde Suriye'yi ziyaret etmeye devam etmelerinin nedenini açıklıyor. Önde gelen Demokrat Kongre Üyesi Nancy Pelosi, 2007 yılında Beşşar Esad ile görüşmek üzere Şam’a bir heyet başkanlığı yaptı.37 2009’da, Barack Obama’nın Amerika başkanlığını devralmasından kısa bir süre sonra, Kongre Üyesi John Kerry ve eşi Teresa, Beşşar Esad ve eşiyle akşam yemeği yemek için Şam’a gitti. 2010’da Kerry tekrar Şam’a gitti. Bu ziyaretten sonra düzenlenen bir basın toplantısında Amerikan yönetimi, Suriye’yi “bölgeye barış ve istikrar getirmede önemli bir oyuncu” olarak gördüğünü belirtti. Kerry, 2011 yılında Esad rejimine karşı devrimin patlak vermesine kadar Suriye’yi toplamda altı kez ziyaret etti.38 Devrime gelince, başlamasından yalnızca birkaç gün önce, 27 Mart 2011’de, Amerika Dışişleri Bakanı Hillary Clinton hâlâ Beşşar Esad’ı savunuyordu ve şöyle diyordu: “Artık Suriye’de farklı bir lider var. Son aylarda Suriye’ye giden iki partili Kongre üyelerinin çoğu, onun bir reformcu olduğuna inandıklarını söylediler.”39
Arap Baharı Esad Rejimini Sarsıyor
Arap Baharı, 2012'nin başlarında Suriye'ye ulaştığında, Amerika ülkedeki nüfuzunu korumak için karşılık verdi. Amerika, Birleşmiş Milletler bayrağı altında İsviçre'nin Cenevre kentinde bir konferans düzenledi ve tüm dünya büyük güçlerini – Amerika, Rusya, Büyük Britanya, Fransa, Çin, Almanya – “Suriye sorunu”nun çözümünün Esad ailesi tarafından kurulan devlet kurumlarını, özellikle polis, istihbarat servisleri ve orduyu korumak olduğu konusunda anlaşmaya ikna etmeye çalıştı.40 Amerika’nın Savunma Bakanı Leon Panetta, o dönemde şunları söyledi: “Esad gittiğinde, ki gidecek, o ülkede istikrarı korumanın önemli olduğunu düşünüyorum... Bu tür bir istikrarı korumanın en iyi yolu, mümkün olduğunca çok askeri ve polisi güvenlik güçleriyle birlikte muhafaza etmek ve onların demokratik bir yönetim biçimine geçiş yapmalarını ummaktır. Bu anahtardır.”41 Amerika, Suriye halkının Esad ailesi tarafından inşa edilen devletin devamını kabul edeceği şekilde Beşşar Esad’ın yerine halk tarafından daha kabul edilebilir birinin getirilmesini istiyordu. Ancak Ruslar, “Suriye sorunu”nun çözümünün Esad’ın gitmesini içermesi gerektiği fikrine katılmadılar. Onların pozisyonu, yalnızca Esad rejiminin hükümet kurumlarının sağlam kalması değil, aynı zamanda Beşşar Esad’ın da Suriye’nin başkanı olarak kalması gerektiğiydi. Ruslar, şiddetli devrimlerin siyasi gerçekliği değiştirebileceği fikrinin bölgede yayılmasını önlemek istiyordu çünkü Rus topraklarının önemli bir kısmı Müslüman çoğunluklu nüfusa sahip.
2013 yılında Amerika, Suriye’deki bazı direniş gruplarına silah ve eğitim sağlamaya başladı. Bu, “Esad’ı devirmek” için bir çaba olarak sunulurken, programın detayları, bunun Esad ailesi tarafından inşa edilen Suriye rejimini korumak için tasarlandığını ortaya koyuyor. Program, Amerikan hükümetinin politik olarak ılımlı, yani “İslamcı” olmayan olarak gördüğü Özgür Suriye Ordusu’na (ÖSO) bağlı güçleri destekliyordu. Programın amacı, ÖSO’yu İslamcı gruplara, özellikle de El-Kaide’nin Suriye kolu olan ve şimdi Heyet Tahrir El-Şam (HTŞ) olarak bilinen El-Nusra Cephesi’ne karşı güçlendirmekti. Amerika, bu onaylı isyancı gruplara hafif silahlar, askeri eğitim, maaşlar ve bazen tanksavar füzeleri sağladı. Ancak Washington, onlara yüzeyden havaya füzeler gibi daha ağır silahlar sağlamayı her zaman reddetti.42 Amerika ayrıca, müttefik gruplarına, hoşlanmadığı direniş gruplarını geri tutabilecekleri kadar kaynak sağladığından emin oldu, ancak savaş alanında hakimiyet kurabilecekleri kadar kaynak sağlamadı. Başka bir deyişle, muhalif gruplara sadece hayatta kalmaya yetecek kadar, ancak asla baskın aktörler haline gelmeyecek kadar kaynak sağladı.43
2014 yılında Amerika liderliğindeki bir koalisyon ülke içinde askeri operasyonlar başlattı, ancak bunların da esas olarak Suriye rejimine karşı değil, Beşşar Esad yönetimine direnen “İslamcı” isyancı gruplara, özellikle de “İslam Devleti” grubuna44 karşı olduğu ortaya çıktı; tam da Suriye rejiminin umduğu gibi.45
2015 yılında Amerika ve Rusya uzun süredir devam eden anlaşmazlıklarını bir kenara bırakarak Suriye’de iş birliği yapmayı kabul etti. Bu Amerikan-Rus ortaklığı, her iki ülkenin dışişleri bakanları, Amerikalı John Kerry ve Rus Sergey Lavrov arasında 2015’in ilk aylarında yapılan bir dizi toplantıyla ortaya çıktı.46 Amerikan Başkanı Obama ve Rusya Başbakanı Putin daha sonra 28 Eylül 2015’te Suriye’yi görüşmek üzere bir araya geldi.47 Kısa bir süre sonra, 30 Eylül’de Rusya, Suriye’ye askeri müdahalede bulundu.48 Kerry ve Lavrov’un Rusya’nın ilk saldırılarından sadece birkaç saat sonra düzenledikleri bir basın toplantısı, bu Rus eylemlerinin Suriye için Amerikan-Rus ortaklığı temelinde gerçekleştirildiğini doğruladı. Bu basın toplantısında her iki taraf da Suriye’yi “demokratik, birleşik, laik” tutma arzusunu paylaştıklarını söyledi. Ve iki ülkenin ordularının bunu başarmak için Suriye’de yakın bir şekilde iş birliği yapacaklarını belirtti.49
Bu Amerikan-Rus ortaklığının özü iki ay sonra ortaya çıktı. Hem Amerika hem de Rusya, Esad ailesi tarafından inşa edilen Suriye devletinin korunmasını istiyordu, ancak Beşşar Esad’ın bu hükümetteki rolü konusunda anlaşamıyorlardı. Rusya’nın Esad rejimini desteklemek için askerini Suriye’ye göndermesini sağlamak için, Amerika sonunda Beşşar Esad ile ilgili Rus pozisyonunu kabul etti. Aralık 2015’te bir basın toplantısı sırasında John Kerry, Amerika’nın Suriye politikasını değiştirdiğini ve Suriye’de Beşşar Esad’ın istifa etmesinin öncelik listesinden çıkarıldığını duyurdu.50 Dahası, Rusya’nın Suriye’deki askeri müdahalesi karşılığında Amerika, Ukrayna’nın işgaline ve Kırım’ın ilhakına göz yumdu, ancak bu, Ukrayna hükümetine 1994 tarihli Budapeşte Muhtırası’nda verdiği güvenlik güvencelerini ihlal etti.51
Rusya’nın acımasız hava saldırıları, İran ve Hizbullah’ın binlerce Şii milis savaşçısıyla birlikte karada gerçekleştirdiği katliamlarla birlikte, Suriye halkına karşı dengeleri değiştirdi. Beşşar Esad ve rejimi, yüz binlerce kişinin öldüğü ve milyonlarcasının yerinden edildiği yıllarca süren katliamlarla ülkeyi yok etmeye devam etti. Küresel güçler, Astana, Cenevre ve Riyad’da Suriye’nin geleceğini görüşmek üzere zirveler düzenledi ve yalnızca belirli Suriye gruplarını davet etti. Türkiye, Rusya ve rejim arasında, isyancı grupların silahlarını bırakmayı kabul ettikten sonra bu bölgelerde konuşlandırılmaları üzerine “gerginliği azaltma bölgeleri” üzerinde anlaşıldı. 2017’nin başlarında rejim, Halep’i geri aldı. Beşşar Esad, küresel ve bölgesel güçlerin yardımıyla Suriye’deki Arap Baharı ayaklanmasını sona erdirdiğini ve isyancıların elinden Suriye’nin büyük bölümünü geri aldığını iddia etti.
İkinci bölümde Beşinci Dönemi ve Esad sonrası dönemi ele alıyoruz.
[^37] https://1997-2001.state.gov/travels/2000/000612trip_remarks.html
Sami Moubayed, "Royalism in Syria in Syria after Faysal I: The Struggle for the Struggle for the Damascus, 1920-1958", Royal Studies Journal, 2022, https://rsj.winchester.ac.uk/articles/322/files/submission/proof/322-1-3047-1-10-20221209.pdf ↩
Sami Moubayed, "Suriye ve ABD: Wilson'dan Eisenhower'a Washington'un Şam ile İlişkileri", I.B. Tauris, 2013 ↩
Meir Zamir, "Orta Doğu'da Gizli İngiliz-Fransız Savaşı: İstihbarat ve Dekolonizasyon, 1940-1948", Routledge, 2015 ↩
Meir Zamir, "Britanya'nın ihaneti, Fransa'nın intikamı", Ha'aretz Dergisi, 2008 ↩
SKP, Moskova'daki Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi'nde eğitim görmüş bir Suriyeli olan Khaled Bakdash tarafından yönetiliyordu. ↩
Aynı eser notu 2 ↩
Miles Copeland, "Ulusların Oyunu: Güç Politikasının Ahlaksızlığı", Simon ve Schuster, 1970 ↩
Olivia B. Waxman, "ABD 1949'da Suriye'ye Müdahale Etti. İşte Olanlar", Time, 2017, https://time.com/4735438/america-syria-war-coup-history/ ↩
Aynı eser notu 2 ↩
Ibiden not 3 ↩
Aynı eser notu 2 ↩
Jorg Michael Dostal, "Syria and the Great Powers (1946-1958): How Western Power Politics Pushed the Country Towards the Soviet Union", Suriye Araştırmaları, 2015, https://nbn-resolving.org/urn:nbn:de:0168-ssoar-57358-2 ↩
Christopher Solomon, "Remember Syria's Adib Shishakly", Syria Comment, 2016, https://joshualandis.com/blog/24236-2/ ↩
Aynı not 12 ↩
Aynı not 3 ↩
Lars Hasvoll Bakke, "Esad'la Yüzleşmek: Suriye ile Amerikan Diplomatik İlişkileri, 1969-76", Oslo Üniversitesi, 2013, www.duo.uio.no/bitstream/handle/10852/38434/1/Facing_Assad_-_Masters_Thesis_by_Lars_Hasvoll_Bakke.pdf ↩
Bu, "İran Kontra Olayı"nın ortaya çıkardığı gibi, Amerikalıların neden Humeyni'ye gizlice silah sağladığını açıklamaktadır. ↩
Raymon Hinnebusch, "Suriye'nin Körfez Savaşı Koalisyonundaki Rolü", "İhtiyacı Olan Arkadaşlar: Basra Körfezi Savaşı'nda Yük Paylaşımı", St Martins Press, 1997 ↩
İsrail, ikili müzakereleri tercih ettiği için bu girişime karşıydı, ancak Amerika, İsrail'in Sovyetler Birliği'nden gelen Yahudi göçmenlerin yerleştirilmesine yardımcı olmak için talep ettiği 10 milyar dolarlık kredi garantisini alıkoymakla tehdit ederek İsrail'i girişimine katılmaya zorladı. https://history.state.gov/milestones/1989-1992/madrid-conference ↩
Aynı eser notu 22 ↩
Itamar Rabinovich, "Ayaklanma Öncesi ve Sonrası Suriye Politikası", New Lines Dergisi, 2021, https://newlinesmag.com/first-person/how-israel-weighed-its-syria-policy-before-and-after-the-uprising/ ↩
Toi Staff, "Yeni kitap İsrail'in Bill Clinton hakkında casusluk yaptığını iddia ediyor", The Times of Israel, 2014, www.timesofisrael.com/new-book-alleges-israel-spied-on-bill-clinton/ ↩
Neil MacFarquhar, "Suriye'yi Ortadoğu'da Bir Güç Haline Getiren Hafız Esad 69 Yaşında Öldü", New York Times, 11 Haziran 2000, www.nytimes.com/2000/06/11/world/hafez-al-assad-who-turned-syria-into-a-power-in-the-middle-east-dies-at-69.html ↩
Patrick Seale, "Hafız el-Esad", The Guardian, 15 Haziran 2000, www.theguardian.com/theguardian/2000/jun/15/guardianweekly.guardianweekly1 ↩
John Daniszewski, "Suriye'nin Esad'ının Ölümü Barış Umutlarını Zorlaştırıyor", Los Angeles Times, 2000, www.latimes.com/archives/la-xpm-2000-jun-11-mn-39965-story.html ↩
Toplantıya katılan diğer Batılı lider, Fransa'nın Lübnan'da bir zamanlar etkili olan ve Suriye'nin Kissiner ile Hafız Esad arasındaki Kırmızı Hat Anlaşması'na dayanarak Lübnan'a girmesinin ardından sona eren rolünü yeniden tesis etmeleri için Suriyelileri ikna etmeye çalışan Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac'tı. Jamil Hamad, "Esad'ın Cenazesinde Kim İçeride, Kim Dışarıda", Time, 2000, https://time.com/archive/6926172/whos-in-who's-out-at-assads-funeral/ ↩
Jane Perlez, "Albright, Suriye'nin Yeni Liderini Görüşmelere Devam Etmeye İstekli Buldu", The New York Times, 14 Haziran 2000, www.nytimes.com/2000/06/14/world/albright-finds-syria-s-new-leader-willing-to-pursue-talks.html ↩
"SURİYE: ALBRIGHT, BAŞKAN ESAD'IN CENAZESINE KATILDI", Associated Press, 2000, https://newsroom.ap.org/editorial-photos-videos/detail?itemid=3cc3b628a1b8eb736355d028ff48546a&mediatype=video&source=youtube ↩
Alex Hobson, "Jimmy Carter'ın Orta Doğu'sunun Çözülmesi", New Lines Dergisi, 2023, https://newlinesmag.com/essays/the-unraveling-of-jimmy-carters-middle-east/ ↩
William O. Beeman, "Suriye ve Yeni Muhafazakar Gündem", Highbrow Magazine, 2013, www.highbrowmagazine.com/2788-syria-and-neoconservative-agenda ↩
James Harkin, "Esad Cepheyi Düşürdüğünde", The American Prospect, 2012, https://prospect.org/world/assad-dropped-façade/ ↩
Laila Alrefaai, "Esad Rejimi 'IŞİD'in Yaratılmasına, Desteklenmesine ve Sürdürülmesine Nasıl Yardımcı Oldu?", Rowaq Arabi, 2021, https://cihrs-rowaq.org/views-how-the-assad-regime-helped-create-support-and-perpetuate-isis/?lang=en ↩
"Irak Çalışma Grubu Raporu", 2006, www.govinfo.gov/content/pkg/GPO-IRAQSTUDYGROUP/pdf/GPO-IRAQSTUDYGROUP.pdf ↩
Itamar Rabinovich, "Ayaklanma Öncesi ve Sonrası Suriye Politikası", New Lines Dergisi, 2021, https://newlinesmag.com/first-person/how-israel-weighed-its-syria-policy-before-and-after-the-uprising/ ↩
Frederick C. Hof, "Neredeyse İsrail-Suriye barışını müzakere ediyordum. İşte böyle oldu.", The Atlantic Council, 2022, www.atlanticcouncil.org/blogs/menasource/i-almost-negotiated-israel-syria-peace-heres-how-it-happened/ ↩
"Pelosi, Bush'un eleştirisini omuz silkti, Esad'la buluştu", NBC News, 2007, www.nbcnews.com/id/wbna17920536 ↩
"Kerry'nin Esad hakkındaki yorumları inceleme çekebilir", The Times of Israel, 2013, www.timesofisrael.com/kerry-comments-on-assad-may-draw-scrutiny/ ↩
"Suriye Çatışması Öfkelenirken, Clinton'ın Söylemi Yoğunlaşıyor", ABC News, 2012, https://abcnews.go.com/Politics/syria-conflict-rages-clintons-rhetoric-intensifies/story?id=16561069 ↩
"Suriye için Eylem Grubu Sonuç Bildirisi (Cenevre Bildirisi)", 30 Haziran 2012, https://peacemaker.un.org/sites/default/files/document/files/2024/05/sy120630final20communique20of20the20action20group20for20syria.pdf ↩
Missy Ryan, "U.S. defence chief – Syria military must remain intact when Assad goes", Reuters, 31 Temmuz 2012, www.reuters.com/article/uk-syria-crisis-usa/u-s-defence-chief-syria-military-must-remain-intact-when-assad-goes-idUKBRE86T1KF20120730 ↩
Fabrice Balanche, "Suriye'deki CIA Programının Sonu – Washington Sahayı Terk Ediyor", Foreign Affairs, 2017, https://shs.hal.science/halshs-03189328/document ↩
Mark Mazzetti, Adam Goldman ve Michael S. Schmidt, "Suriye'de 1 Milyar Dolarlık Gizli CIA Savaşının Ani Ölümünün Ardında", The New York Times, 2017, www.nytimes.com/2017/08/02/world/middleeast/cia-syria-rebel-arm-train-trump.html ↩
Helene Cooper ve Eric Schmitt, "ABD ve Müttefiklerin Hava Saldırıları Suriye'deki IŞİD Hedeflerini Vurdu", New York Times, 22 Eylül 2014, www.nytimes.com/2014/09/23/world/middleeast/us-and-allies-hit-isis-targets-in-syria.html ↩
Zachary Laub, "Suriye'nin İç Savaşı: Dehşete İniş", Dış İlişkiler Konseyi, 2023, www.cfr.org/article/syrias-civil-war ↩
Shaun Walker, "Kerry, Ukrayna krizinin başlamasından bu yana Rusya'ya ilk ziyaretinde Putin ile görüşmeye ayarlandı", The Guardian, 12 Mayıs 2015, www.theguardian.com/us-news/2015/may/11/john-kerry-meet-russian-foreign-minister-talks–ukrayna-Suriye-Yemen ↩
Jeff Mason ve Denis Dyomkin, "Obama, Putin spar over Syria", Reuters, 29 Eylül 2015, www.reuters.com/article/us-un-assembly-obama/obama-putin-spar-over-syria-idUSKCN0RS1TC20150929 ↩
"Russia launch airattacks in Syria amid U.S. concern about targets ", Los Angeles Times, 30 Eylül 2019, https://www.latimes.com/world/europe/la-fg-kremlin-oks-troops-20150930-story.html ↩
Max Fisher, "John Kerry az önce Rusya ve Suriye'de önemli ve sonuç olarak ortaya çıkan bir gaf yaptı", Vox, 30 Eylül 2015, https://www.vox.com/2015/9/30/9429039/syria-russia-kerry-lavrov ↩
"Esad kalabilir, şimdilik kalabilir: Kerry Rusya'nın tutumunu kabul ediyor", Military Times, 16 Aralık 2015, www.militarytimes.com/news/your-military/2015/12/16/assad-can-stay-for-now-kerry-accepts-russian-stance/ ↩
Steven Pifer, "Ukrayna ve Budapeşte Memorandumu neden önemselim", Brookings Enstitüsü, 5 Aralık 2019, www.brookings.edu/blog/order-from-chaos/2019/12/05/why-care-about-ukraine-and-the-budapest-memorandum/ ↩