“Kürt Sorunu Yoktur Siyasal Milliyetçilik Sorunu Vardır”
12 Temmuz 2021

“Kürt Sorunu Yoktur Siyasal Milliyetçilik Sorunu Vardır”

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Dergisi 2021 Haziran sayısını “Kürt Meselesi ve Çözüm Arayışları” başlıklı bir Soruşturma Dosyası olarak neşretti. Sosyolog Yazar Süleyman Uğurlu ise, “Kürt Sorunu Yoktur Siyasal Milliyetçilik Sorunu Vardır. Çözümü de Yeni Bir Siyasi Fikir Etrafında Birleşmekten Geçer!” başlıklı makalesinde, milliyetçiliğin ortaya çıkışına, Batı ve İslam beldelerindeki etkisine ve ortaya çıkan sorunların 10 maddelik köklü çözümünü de içeren bir makale kaleme aldı.

“Yaşadığımız coğrafyada insanların dillerinden ve ait olduğu kavimden ötürü aşağılanması herkesin ortak kabulü ile Cumhuriyetin kurulmasından sonra baş göstermiş bir hastalıktır. Evet, sırf farklı bir kavimden yaratıldığı için, sırf farklı bir ana dile sahip olduğu için insanların küçük görülmesi, horlanması fikirsel bir hastalığın varlığına işaret etmektedir” diyerek makalesine giriş yapan yazarımız Süleyman UĞURLU, makalesinde öncelikle “siyasal milliyetçilik” ile kapitalizm arasındaki bağı ortaya koyuyor. Sonra ise Joseph Murphy’nin “Işık karanlığı dağıtır. Çözüm problemde saklıdır” sözünden hareketle siyasal milliyetçilik probleminin nasıl çözüleceğine odaklanıyor.

Kişinin kavmini sevmesinin insani bir durum olduğunu, Vasile b. El-Eska’nın rivayet ettiği: “Rasulullah Aleyhi’s Salatu ve’s Selam’a ‘kişinin kavmini sevmesi asabiyet/ırkçılık sayılır mı?’ diye sordum. ‘Hayır, asabiyet (ırkçılık), kişinin kavminin yaptığı zulmüne yardımcı olmasıdır.’ diye buyurdu.”[1] Hadis-i şerif ile dellilendiren UĞURLU, bu sevginin normal olduğunu ifade edip, İslam’ın haram kıldığı kavmiyetçiliği anlatan satırlarına şöyle devam etti:

Öyleyse mesele, insani bir durum olan kişinin kavmine karşı sevgi beslemesinden öte bir şeydir. Esasında İslâm’ın haram kıldığı kavmiyetçilik, takvanın önüne geçen kavmiyetçiliktir. Allah, üstünlüğün ancak takvada olduğunu söylerken bu sınırı kabul etmeyerek üstünlüğün kavmiyette olduğunu söylemek, takvanın önüne geçen kavmiyetçiliktir ki biz buna “siyasal kavmiyetçilik” adını verdik. Zira bu tür bir kavmiyetçilik insanın doğal hâlinden bir parça değildir. Bu tür bir kavmiyetçilik, siyasi adımlar ile oluşturulmuş bir kavmiyetçiliktir.”

Daha sonra okuyucuyu gerilere götüren Süleyman Uğurlu, “siyasal milliyetçiliğin” anavatanı Avrupa’da milliyetçiliğin iktisadi açıdan kalkınmada nasıl kullanıldığına ve bu zehirli silahın İslâm ümmetindeki karşılığının ise ayrılık olarak tezahür ettiğine şöyle değiniyor:

Avrupa, uzun yıllar boyunca fikrî bir dönüşüm geçirmiştir. Bu fikrî dönüşümde önce kilise, sonra kral devre dışı bırakılmış ve egemenlik sermaye sahiplerinin eline geçmiştir. Avrupa bu fikrî değişimle toplumu birbirine bağlayan bağları da tek tek kopartıp atmıştır. Kilisenin halk üzerindeki sözünü iptal ederek laiklik getirilmiş, böylece kişinin -ve dahi toplumun- yaratıcı ile olan bağı kopartılmıştır. Ardından yüzyıllar boyunca alışagelmiş ‘krala bağlılık’ ortadan kaldırılmıştır. Yani toplumu yanlış da olsa birbirine bağlayan bağlar tek tek kopartılıp atılmıştır. Geri planda menfaat bağı tek bağ olarak kabul edilmiş olsa da onu destekleyecek, onunla uyum içinde yürüyecek toplumsal bir bağın varlığı kaçınılmazdır ki işte burada ‘siyasal milliyetçilik’ devreye girmektedir. Avrupa tam da bunun üzerine durmuş ve ‘ulus devlet’ adı altında -aslında- milliyetçiliği toplumu ayakta tutan, insanları birbirine bağlayan bir bağ olarak öne sürmüştür. Bunu yaparken menfaatçi yaklaşımından da ödün vermemiştir. Milliyetçiliği iktisadi açıdan kalkınmada kullanmıştır. Diğer kavimlere üstünlük sağlanması hedefinin, kapitalizmin üretim esasına da büyük katkıları olmuştur.

Kuşkusuz bu zehirli silahın İslâm ümmetindeki karşılığı ile Batı’daki karşılığı birbirinden çok farklıdır. Batı’da ‘birleşme’ olarak tezahür ederken İslâm coğrafyasında “ayrılık” olarak tezahür etmiştir. Batı’nın bilhassa İngiltere’nin siyasal milliyetçiliği, İslâm ümmetini parçalamak ve Hilâfet’i yıkmak için kullandığı hakikatini ispatlamak için üzerinde uzun uzun durmaya, deliller sunmaya gerek yoktur; her şey ortadadır.

Yazarımız Sosyolog Süleyman UĞURLU, makalesinin son bölümünde, Osmanlı Hilafet Devleti’nin milliyetçilik zehri ile parça parça edildikten sonra kurulan ulus devlet Türkiye’de nasıl bir rol üstlendiğine dikkat çekip, siyasal milliyetçilik sorununun 10 maddelik köklü çözümünü ortaya koyuyor.

Sayın Süleyman Uğurlu’nun “Kürt Sorunu Yoktur Siyasal Milliyetçilik Sorunu Vardır. Çözümü De Yeni Bir Siyasi Fikir Etrafında Birleşmekten Geçer!” makalesinin tamamını buradan okuyabilirsiniz.

#KürtMeselesiNasılÇözülür