Komplolara Rağmen Suriye Devrimi 12. Yılında
15 Mart 2023

Komplolara Rağmen Suriye Devrimi 12. Yılında

Köklü Değişim Medya

ABD’nin kontrolünde Astana ve Cenevre’de kurulan komplolara rağmen Suriye Devrimi 12. yılında devam ediyor.

Suriye Devrimi, 15 Mart 2011 tarihinde Dera’da çocukların duvarlara yazdıkları “Sıra sende doktor” sloganına, Suriye muhaberatının sert karşılık vermesi sonucu barışçıl protesto gösterileri ile başladı. Çocukların işkence görmüş cesetleri ailelerine teslim edilirken, Dera’da başlayan gösteriler tüm ülkeye yayıldı.

Köklü-Değişim,Sıra-Sende-Doktor.jpg

1970 yılında yönetimi ele geçiren Baba Esed’den bu yana ülkeyi 52 yıldır zorbaca yöneten ve geniş muhaberat ağıyla halkı sürekli baskı altında tutan kanlı rejim, daha önce 1982 yılında Hama’da on binlerce sivili katlettiği gibi 2011 yılında da önce şehirlerde barışçıl gösteriler düzenleyen sivillere ateş açılmasını sonra bombalar yağdırılmasını emretti. Scud füzeleri bitince varil bombalarını ve kimyasal silahlar kullanmaya başladı.

Subayların Esed ordusundan istifa edip, devrim saflarına katılması ile çatışmalar ülke çapına yayıldı. Amerika, aynen diğer Arap Baharı ülkelerinde meydana geldiği gibi, devrimin sonuçlarını pasifize etmeyi amaçlayan stratejiye başvurdu. Bu bağlamda, önce Suriye Ulusal Konseyi'nin, ardından Suriye Ulusal Koalisyonu'nun kuruluşunu, daha sonra da bir geçiş hükümeti oluşturulmasını desteleyip birtakım muhalif figürleri öne çıkardı. Ancak işler planlandığı gibi gitmedi. ABD eski başkanı Obama, Suriye’de olanları anlatırken “saçlarımı ağarttı” ifadesini kullanmıştı.

Köklü-Değişim,Suriye-Devrimi-12.-Yılında,İlsam.jpg

Amerika destekli Hafız Esed'in 1971 yılında yönetimi ele geçirmesinden sonra söylemlerinde tıpkı İran gibi ABD ve “İsrail” karşıtlığıyla prim yapsa da Washington’ın bölgede çıkarlarını koruyan ve “İsrail”in güvenliğini sağlayan bir rol üstleniyor. Irak’ı, “Saddam’ın kimyasal silahları var” diyerek işgal eden ABD, Esed rejiminin kimyasal silahlar kullandığı belgelense de en geniş toleransları tanıyarak devrimin başından bu yana rejimin ayakta kalması için perde arkasından sahayı kontrol ediyor. Halkına karşı aslan kesilen vahşi Esed rejimi, Golan Tepeleri’nin işgal eden, sürekli Şam ve Halep’i hava saldırılarıyla vuran “İsrail” karşısında tıpkı İran rejimi gibi süt dökmüş kediye dönüyor.

Muhaliflerin ilerleyişi ve sahada meydana gelen gelişmeler, özel olarak Amerika'yı, genel olarak Batı'yı derinden endişelendirdi. Suriye’de Müslümanlar ve silahlı tugaylar tarafından yürütülen ayaklanma, yükselen sloganlar ve beyan edilen amaçlar, açıkça bu devrimin İslami bir karaktere sahip olduğunu ortaya koyuyordu. Güney'deki Der'a'dan Başkent Şam'a, Batı'daki Humus'tan Kuzey'deki Halep ve İdlib'e ve Doğu'daki Rakka'ya kadar Suriye genelinde düzenlenen çok sayıda protesto gösterisinde, Hilafet'in yeniden kurulması çağrıları yankılanmaktaydı. 2014 yılına gelindiğinde muhalifler neredeyse ülkenin yüzde 70’ini kontrol ediyordu.

2014 yılında Kırım’ı işgal eden Rusya, yaptırımların hafifletileceğini ve işgaline göz yumulacağını umarak ABD’nin daveti ile Suriye sahasındaki vahşi rolünü oynamak için 2015 yılında adım attı. Washington, Rusya’nın Suriye sahasına girişine meşruiyeti ise Esed rejiminin resmi daveti ile kazandırmış oldu. Daha sonra nükleer anlaşma imzaladığı İran da sahaya davet edildi. 2013 yılında Lübnan’daki Hizbullah ile katliamlara dahil olan İran, bizzat Beşar Esed'e destek vermek için savaşa dahil edildi.

Böylece karadan İran, havadan Rusya, ihtiyati kuvvet olarak elinde tuttuğu ve DEAŞ ile teröre karşı mücadele ettiğini ileri sürerek meşruiyet kazandırmaya çalıştığı terör örgütü PYD/PKK ile Esed rejimini ayakta tutmaya çalışan ABD, dört bir koldan kuşatmasına rağmen devrim ateşini söndüremedi. Öyle ki mücadele ettiğini söylediği DEAŞ bile muhaliflerle savaşarak Müslümanları katletti ve devrimi zayıflattı.

Köklü-Değişim,Astana-Üçlüsü.jpg

Bunun üzerine Washington, Rusya, Türkiye ve İran üçlüsünden oluşan Astana süreci ile masada işi kotarma yoluna gidildi. Rusya ve İran ile Halep’i yoğun bombardıman ile taş üstünde taş bırakmayacak şekilde yerle bir etse de neredeyse şehir muhaliflerin eline geçecekken, Türkiye’nin başlattığı “Fırat Kalkanı” harekatı ile muhaliflerin bir kısmının kuzeye çekilmesi sayesinde cephe zayıfladı ve şehir Esed rejiminin kontrolüne geçti. Şehirde sıkışıp kalan muhaliflerin İdlib’e gitmesine izin verildi. Daha sonra Şam yakınlarındaki Doğu Guta, Kuneytra ve diğer bölgeler de bu şekilde Rusya ile Türkiye arasında imzalanan anlaşmalarla tek tek boşaltılıp, rejime teslim edildi. Türkiye ve Rusya arasında imzalanan mutabakatlarla iyiden iye rejim güçlenirken ABD’nin başından beri istediği siyasi sürece adım atılmaya başlandı.

Astana süreci ile temeli atılan Cenevre görüşmelerinde bugün BM’nin 2254 sayılı kararı çerçevesinde hareket ediliyor. ABD’nin desteklediği BM kararı ile kimyasal silahlar ve varil bombalarıyla çocuk, kadın, yaşlı, genç bir milyona yakın Müslümanı katleden, milyonlarcasını sakat bırakıp, yaşanan zulüm ve saldırılar sonucu 10 milyona yakın Müslümanı evlerini terk etmek zorunda bırakan katil Esed rejimine masada meşruiyet kazandırılmaya ve yeniden mazlum halka dayatılmaya çalışılıyor.

Suriye devriminin yıldönümü olan 15 Mart tarihinde yani bugün Türkiye, Moskova’da Suriye halkının katilleri ile aynı masada oturuyor. Esed ile “normalleşme” sürecini yürüten Ankara, adım adım katil rejime meşruiyet kazandırmaya çabalarken düğmeye basılmış gibi ABD’nin müttefiki Arap rejimleri de bu ihanete koşar adım gidiyor. Esed rejimine meşruiyet kazandırmak için depremi de fırsata çeviren bölge ülkeleri ve başta Sisi rejimi, Şam ile el sıkışmak için sıraya girmiş durumda. Dokuz Arap ülkesini temsil eden delegasyon kısa süre önce Esed rejimi liderliğindeki Suriye’yi yeniden Arap Birliği’ne katma konusunda görüşmek üzere Şam’ı ziyaret etmiş ve Suriye halkının katili ile el sıkışmışlardı.

Ankara Esed rejimi ile görüşmeleri BM’nin 2254 sayılı kararına binaen yaptığını sık sık vurguluyor ve ABD’nin Suriye’de desteklediği çözüm olan 2254 sayılı karar doğrultusunda bu siyasete angaje hareket ediyor. “Siyasi süreç” de denilen bu çalışma ile Esed rejiminin meşru yönetim olarak tanınması, geçiş sürecini yönetmesi ve yeniden halka dayatılması amaçlanıyor.

Kısa süre önce Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “bizim amacımız rejim ile muhalefeti uzlaştırmak” açıklamasıyla ağzındaki baklayı çıkarırken, Şam ehli 12 yıldır katliamlara, evinden yurdundan edilmesine rağmen dimdik ayakta ve “Rejimle asla uzlaşmayacağız” sloganları atarak kurulan komploların farkında olduklarını beyan ediyorlar. Azez’deki gösterilerde Suriye halkı, sözde muhalefetin başı olan ve ABD’den medet uman Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) Başkanı Salim el-Muslat’ı “Şebbiha” diyerek kovup, kimle iş tuttuğunun farkında olduklarını ifade ediyorlar. İdlib’de Esed rejimi ile savaşmayı bırakıp, Ankara’nın peşine takılan muhalefeti protesto ediyorlar.

Köklü Değişim,Suriye Devrimi 12. Yılında,Muhalifler.jpg

Kahraman Şam ehli, mübarek kıyamı 12. yılına girerken dostunu da düşmanını da çok iyi tanıdığını, kimin komplolar kurduğunu, kimlerin zalimlerle iş tuttuğunu, kimin mala ve mevkiye meyledip Allah’a verdiği sözden döndüğünü, artık alenen ihanetleri dillerinden dökülenlere karşı meşhur “Ölmek var, dönmek yok! Allah için Allah için” sloganı ile yeniden meydanlarda haykırıyor.

Köklü Değişim,Suriye Devirmi'nin 12. Yılı.jpg

Baskıyla ve komployla söndürülmeye çalışılan devrim ateşi, 12. yılında gizli ve açık tüm düşmanlarına meydan okuyor. Söndü derken küllerinden yeniden doğuyor ve “Bir kere başlayan devrim başarıya ulaşana kadar asla bitmez” duruşuyla komplolara ve tuzaklara rağmen yolundan dönmeyeceğini tüm dünyaya deklare ediyor.