Rıdvan Kaya: "İslam Ümmetinin Siyasi İradesi Yok"
01 Ekim 2024

Rıdvan Kaya: "İslam Ümmetinin Siyasi İradesi Yok"

7 Ekim Aksa Tufanı Harekâtı’nın üzerinden tam bir yıl geçti. İşgal, katliam ve soykırım ile geçen bu bir yılda Müslümanlar, İslami kitleler, âlimler, yöneticiler, devletler ve dahası dünya halkları nasıl bir sınav verdiler. Gasıp Yahudi Varlığı “İsrail”in işgali altında olan Gazze ve Filistin’in kurtuluşu için ne yapılmalı? Sorunun nihai çözümü nedir ve bunun için ne tür adımların atılması gerekir?

Köklü Değişim olarak; kanaat önderleri, âlimler, STK temsilcileri ve gazeteci yazarların katılımı ile 7 Ekim’in yıldönümünde Gazze’de yaşananları bir soruşturma dosyası ile kamuoyunun istifadesine sunduk. Soruşturmaya katılan 8 kıymetli katılımcıya 5 soru sorduk ve cevaplarını sizler için hazırladık. Kıymetli katılımcılara teşekkür ediyoruz Allah kendilerinden razı olsun.

Soruşturmanın ikinci katılımcısı Özgür-der Genel Başkanı Rıdvan Kaya ’nın sorularımıza verdiği cevapları istifadenize sunuyoruz:

SORUŞTURMA: 7 EKİM AKSA TUFANI'NIN 1. YILI

Katılımcı: Rıdvan KAYA

Köklü Değişim: Bir yıl boyunca tüm dünya, Gazzeli bebek, çocuk, kadın ve masumların katle-dilmesini seyretti. Hiçbir somut adım atılamadı ve hiçbir devlet harekete geçemedi. Özellikle halkı Müslüman olan devletler hamasi birkaç söylem dışında hiçbir etkinlik gösteremedi. Bu durumu siz nasıl izah ediyorsunuz?

Rıdvan Kaya: Bahsettiğiniz bu olgu, bu acı manzara, en özet biçimde işgal altında olanın sadece Filistin değil, tüm ümmet coğrafyası, hatta yeryüzünün tamamı olduğunu bize gösteriyor. Aslında “hiçbir şey yapılmadı” denilemez, çok şey yapıldı; neredeyse yeryüzünün tamamında büyük kitleler harekete geçti, bir yıldır Gazze ve Filistin tüm dünyanın merkezî gündemini teşkil etti, uluslararası zeminlerde Siyonist çete aleyhine davalar açıldı ama bu çabalar, soykırımı durdurmaya yetmedi. Çünkü fiilen, askerî güç manasında Siyonist şebeke ve destekçileri güçlüler; güç dengesi açık bir şekilde onların lehine işliyor.

İslâm ümmeti, bir vücut olarak ortak hassasiyet ve bilince sahip, elinden geleni de yapıyor. Ben, İslâm ümmetinin suçlanamayacağını düşünüyorum. Mamafih İslâm ümmetinin siyasi iradesi yok. Siyaseten ümmete tahakküm eden güçler, büyük ölçüde İslâm ümmetiyle aynı hassasiyete sahip değiller. “Halkı Müslüman ülkeler” dediğimiz yapı, iki boyuttan etkisiz kaldı. Bir kısmı aciz, bir kısmı ise doğrudan zalimin işbirlikçisi. İslâm coğrafyasının geniş bir bölümünü İslâmi hareketlere düşmanlıkta sınır tanımayan zihniyet mensupları yönetiyor. Bu durumda da başka bir sonuç çıkması ihtimali zaten yok.

Köklü Değişim: Boykot noktasında insanlar büyük bir hassasiyet gösterirken yöneticilerin birtakım kısıtlamalar ile birlikte bazı şirketler üzerinden ticarete devam ettiği görüldü. Ayrıca boykot mallarının tüm marketlerde satışına devam edildi. Gerek devam eden ticaret gerekse de boykot hakkında düşünceleriniz nelerdir?

Rıdvan Kaya: Burada da yeknesak bir tutumdan söz etmek mümkün gözükmüyor. Gerek devlet bazında gerekse de halk kesimleri açısından Siyonist çeteye tavır hususunda farklılaşan tutumlar mevcut. “İsrail”i tanımayan, onu gayrimeşru kabul eden devletler yanında “İsrail” ile gayet iyi ilişkiler sürdüren devletler de var. Bu manada genellemecilik yanlış olur. Örneğin; Cezayir ile BAE’yi, Pakistan ile Azerbaycan’ı eşitlemek doğru değil. Ticari faaliyetler maalesef gerek kimi devletler gerek kimi şirketler açısından her şeyin önünde tutuluyor. Eğer “Filistin” diye bir davası yoksa birilerinin “İsrail” ile ya da hamisi ABD ile, AB ile ters düşmesi beklenemez. Kârından vazgeçmesini beklemek de mantıklı olmaz.

Türkiye’de boykot konusunda genelde kamuoyu duyarlılığı iyi bir seviyede. Ama elbette İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık hususunda Siyonistler kadar zalim bir anlayış olan Kemalizm’in müntesiplerinden hayırlı bir tavır beklemek anlamsız olur. Nitekim başından itibaren Kemalistler, Türkçüler, hatta Kürtçüler ve bazı solcuların boykot çabasını sabote etmek için çabaladıklarını biliyoruz. Onlar belki “İsrail”e doğrudan sempati duymuyor da olabilirler ama işin içine İslâmi Hareket girdiğinde, Hamas aktör olarak öne çıktığında İslâmi harekete düşmanlıkları, Siyonistleri kendilerine sevimli gösterebiliyor.

Ticari ilişkiler hususunda uzun bir süre hükümetin yalpaladığına şahitlik ettik. Bilahare artan kamuoyu baskısıyla ticari ilişkiler kesildi. Bu, geç kalmakla birlikte olumlu bir gelişme oldu. İnşallah ilerleyen zamanlarda, Gazze’de süren savaşa ara verildiğinde tekrardan Siyonist çete ile münasebetlerin geliştirilmemesi için çabalarımızı sürdürmeliyiz.

Köklü Değişim: Bu bir yıl içinde; sivil toplum kuruluşu (STK) ve İslâmi kitlelerin, ayrıca âlimler, hocalar ve kanaat önderlerinin söylemleri, talepleri, yaptıkları ve yapmadıkları açısından değerlendirme yapmak gerekirse neler söylersiniz? Sizce İslâmi yapılar ve âlim/kanaat önderleri bu süreçte üzerlerine düşeni yaptılar mı? Nasıl bir sınav verdiler?

Rıdvan Kaya: Yapılanları küçük görmüyorum, Allah Teâlâ’ya hamd olsun çokça çaba sarf edildi, güzel nitelikli eylemlilikler gerçekleştirildi ama şüphesiz her zaman yapılanların daha iyi, daha güçlü bir şekilde yapılması imkan dahilindedir. Zulmün büyüklüğünü, korkunçluğunu ve direnişin cesametini, değerini göz önüne alacak olursak tepkiler anlamında genel manada yapılanların yeterli olduğunu, mutmain edici olduğunu söylememiz ise mümkün olmaz. Çok daha güçlü, yaygın ve sistematik bir karşı koyuş sergilenmeliydi. Nitekim ilk dönemlerde bu konuda daha iyi bir görüntü sergilendiğini de söyleyebiliriz ama süreç uzayınca ister istemez kimi çevrelerde daha fazla kimilerinde belki daha az olmak kaydıyla gevşeme, kanıksama, yorgunluk alametleri belirdi.

Bu noktada geniş kitleleri suçlamak doğru değil ama örneğin İslâmi camiaya mensup kimi isimlerin ve yapıların, Gazze hadisesine odaklanma zorluğu yaşadıklarına şahitlik ettik. Bazı çevreler kendilerince Gazze hadisesini arızi olarak görüp fırsat buldukları anda “asıl gündem”lerine bir an önce dönme çabası içinde oldular. Mesela; Gazze için sokağa çıkmak ya da yapılan bir etkinliğe destek olmak yerine mutat programlarını sürdürmeyi tercih edenler oldu. Anlamak mümkün değil ama örneğin bizim tefsir dersimiz var, siyer sohbetimiz var gibi gerekçeler ileri sürenler oldu. Devam eden Gazze hadisesinden daha net, daha derinlemesine bir tefsir, siyer ya da herhangi bir ders yapmanın mümkün olup olmadığı ise sorgulanmadı.

Yaşadığımız ülkede eylem anlayışının, protesto kültürünün zayıf olması, uzun süreli bir eylem çizgisini sürdürme hususunda güçlü bir geleneğin bulunmayışı gibi etkenler de rol oynuyor. Sokağa genelde iyi bakılmıyor ya da fazla anlam yüklenmiyor. İnsanlar dua ediyor, infakta yarışıyor, boykotu çoluk çocuğa kadar yaygınlaştırma hususunda çaba sarf ediyor, bu konularda duyarlılar ama daha geniş kitleleri, genel manada kamuoyunu yönlendirme hususunda etkili eylemler hususunda zayıf kalınıyor.

Köklü Değişim: Meydanlarda aylarca “Ordular Aksa’ya!”, “Mehmetçik Gazze’ye!” sloganları atıldı. Dünya Alimler Birliği de bu konuda fetvalar verdi ve orduların harekete geçirilmemesini “ihanet” olarak tanımladı. Sizce işgalci Yahudi varlığına karşı nasıl bir mücadele verilmesi gerekirdi?

Rıdvan Kaya: Maalesef “Ümmetin orduları” diyebileceğimiz bir gücümüz, varlığımız mevcut değil. İslâm coğrafyasında bu doğrultuda bir ortak tutum yok. Bunu kimin yapmasını bekliyoruz? Varlığı emperyalistlerin ipoteğine bağlı Ürdün’ün mü, Hamas’ın Mısır’daki izdüşümü İhvan hareketini imha eden Sisi Mısır’ının mı, Esed zaliminin tahakkümündeki Suriye’nin mi?

Aynı şekilde İran, Pakistan, Türkiye, Cezayir gibi Filistin davasına destek veren ülkelerin de doğrudan askerî bir müdahaleye cesaret edemeyecekleri ortada. “İsrail” denilen yapının “İsrail”den ibaret olmadığı ABD’sinden İngiltere’sine, Fransa’sına, Almanya’sına tüm emperyal dünyayı içerdiği gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, bu beklentinin gerçekçi olmadığı görülmekte. Bahsedilen çapta bir hareketlilik, müdahale iradesi ancak İslâm coğrafyasının topyekûn değişimiyle, dönüşümüyle söz konusu olabilir. O pozisyondan ise şu an itibariyle çok uzaktayız.

Köklü Değişim: Gazze’de yaşananlar Müslümanların sahipsizliğini ve iradesizliğini bir kez da-ha gösterdi. Sizce bu sahipsizlik, acziyet ve iradesizliği ortadan kaldıracak unsur nedir?

Rıdvan Kaya: Bunun uzun süreli, uzun soluklu bir mücadele gerektirdiğini kabullenmeli, kolay ve çabuk bir zafer, bir sonuç beklenmemesi gerektiği hususunda net olmalıyız. İslâm coğrafyası, iki asrı geçen bir süredir zalimlerin tasallutu altında. Kurtuluş da uzun mücadeleler neticesinde gelebilir ancak.

İslâmi hareketler büyük bedeller ödeme pahasına mücadele ediyorlar. Sadece Filistin değil, Keşmir’den Doğu Türkistan’a, Arakan’dan Kafkasya’ya kadar pek çok beldemiz doğrudan, daha büyük bir coğrafyamız ise dolaylı işgal altında. İktidar ve güç anlamında somut bir başarı elde edilememiş olmakla beraber İslâmi hareketlerin çok uzun süredir mücadele ederek ümmet nezdinde önemli mevziler elde ettiğini görüyoruz. Bunu daha ileri noktalara taşımak ve topyekûn bir canlılık düzeyine dönüştürmek için elimizden geleni yapmalıyız. Elbette bu süreçte Filistin gibi kanayan yaralarımızı gündemde tutmayı, buralarda ortaya konulan direnişle dayanışmayı sürdüreceğiz. Ama mevzi kazanımlar haricinde topyekûn bir kurtuluş ancak ümmetin ortak direniş bilincini yaygınlaştırmakla mümkün olacaktır.