Yeni Çağ
10 Eylül 2019

Yeni Çağ

“ABD dış politikasının ve ülkenin dünyadaki yerinin nasıl olduğu konusundaki konuşmaları, Donald Trump başkanlığından sonra asla aynı olmayacak, Amerika Birleşik Devletleri için en iyi tanıdık stratejik yol haritası…”

Stephan Walt

Giriş

Son yıllarda sağ ve sol siyasi yelpaze arasında eşitsizlikler meydana geliyor ve bu iki ekol arasındaki denge şuan ortadan kalktı. Küresel hegemonya ve büyük stratejilerin varlığı düşüşte ve popülizm yükseliyor. Dış politikada ve yürütme organında konsantrasyon eksikliği büyüyor. Başkanın öfke ile karar verdiği politikalar tüm dış politika uzmanlarını ve demokratları aşıyor. Başkan uluslararası anlaşmalar ve kurumlarla ilgili yalanlar icat ediyor, para birimi manipülasyonlarını ticaret savaşı için bir bahane olarak kullanıyor. Trump Twitter’da şöyle dedi: “Çin ve Avrupa, Amerika ile mücadele edebilmek için para manipülasyonları yapıyor ve sisteme para pompalıyor.” Ekonomist dergisi Trump’ın para manipülasyonu konusunda abarttığını söyledi. Peki, neden mevcut durum bu ve arkasındaki gerçek motif nedir?

Zafer Günleri

2. Dünya Savaşı sonrası Amerika benzersiz askerî kapasitesiyle bir süper güç olarak ortaya çıktı ve 80’lerde neo-liberalizmin zaferiyle üstünlük kazandı. Dolaylı manipülasyonun, dolandırıcılığın da söz konusu olduğu herkesin kazandığı bu oyun, Amerika için çok iyi işledi. Açık pazar, kendi kendini denetleme, düşük ticaret engelleri ve liberal demokrasi yeni normlar haline geldi.

Amerika ayrıca İngiliz para birimi yerine kendi para birimini lider para birimi haline getirerek Amerika’ya ciddi likidite varlığı sağladı. Dahası farklı ülkeler arasında ortaklık ve ittifaklar oluşturabilmek için çok taraflı anlaşmalar ve kurumlar ortaya çıkartıldı. IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi çok taraflı kurumlar, avantaj elde etmek için çok milletli ekonomik ittifaklar oluşturma amacıyla var edildi. NATO ve Marshall planı 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’yı yeniden canlandırmak ve güvenliğini sağlamak amacıyla ortaya konuldu. Tüm bu hamleler Amerika’yı Avrupa için bir lider ve koruyucu haline getirdi. Ve sonucunda Avrupa Amerika için köprübaşı haline geldi.

Amerika, Sovyet Birliği’nin çöküşü nedeniyle dünyada tek süper güç haline geldi. Seksenli yıllarda dünyaya yayılan ekonomik liberalizm, küreselleşme ve liberal demokrasi üstünlük kazandı. Buna ek olarak Amerika’nın eğitim için dünyanın diğer ülkelerinde çektiği yabancı öğrenciler ve Hollywood’un yükselişi Amerika’ya için milyarca dolar ekonomik gelir sağladı. Amerikan nüfuzu dünyayı ideolojik, kültürel, ekonomik, askerî ve politik olarak etkiledi. 2008’de meydana gelen finansal kriz ve beraberindeki Irak ve Afganistan işgalleri mevcut siyasi düzenin görünüşünü değiştirdi. Obama’nın iktidara gelişinin de şu ana kadar bu düşüşü durduramadığı görünüyor.

Yeni Çağ: Trump’ın stratejisi

Trump insanları yanına çekebilmek için bilinçli olarak ülke içi meseleler ihdas ediyor. Bir ankete göre Amerikalıların yüzde 57’si Amerika’nın “kendi sorunları ile ilgilenmesi gerektiğini düşünmektedir*.”* Bu tam olarak Trump’ın istediği şey.

“Biz Küreselleşme ideolojisini reddiyor ve vatancılığı benimsiyoruz.” Trump

Trump Amerika’nın liberal bir düşünceden gerçekçi, korumacı, otoriter, rekabetçi bir düşünceye geçişini sağlamak istiyor ve müttefiklerine, çok uluslu organizasyonlara sözlü saldırılar gerçekleştiriyor. Trump başarısızlığından ötürü artık Amerika’nın demokrasi ve liberal değerleri dünyaya taşımasını istemiyor. Bunun sebepleri ise Amerika’nın diğer ülkeler için çok fazla zaman, çaba, para sarf etmesi ve Irak, Afganistan işgallerinde yaşadığı başarısızlık. Dolayısıyla liberal değerlere dayalı toplumlar oluşturmaya çalışmak uygulanabilir değil.

Eğer Amerikan yönetimi gerçekleştirebilirse Amerikan halkının servetlerini koruyup, güvenliğini sağlayacak ve temel liberal değerleri dünyaya yaymaktansa kendi ülkesinde uygulayıp muhafaza edecektir. Amerika dünyadaki imajından ziyade dış dengeye konsantre olacaktır. Amerika diğer güçleri de hayati menfaatlerin bulunduğu bölgeler hariç kendilerini korumaları için teşvik edecek. Wilson ve Roosvelt zamanında güçler dengesi oluşturulmuş ve diğer güçler de kendilerini kalkındırmaya teşvik edilmişti. Amerika demokrasi, insan hakları ve diğer idealist düşüncelere inanır gibi yapmıştı. Üstelik dış politikada hayati meselelerine gerçekçi bir yaklaşımı benimsedi fakat Sovyetler Birliği yenilince dünya çift kutuplu olmaktan çıkıp tek kutuplu bir sürece girdi ve Amerika tek süper güç olarak kaldı. Bundan böyle Amerika kendileri için yıllarca işe yarayan gerçekliği reddetti, bunun yerine küresel siyasetini liberal değerler üzerine kurguladı.

Trump’ın Kuzey Kore, İran, Rusya ve Çin gibi ülkelere yaklaşım ve tutumu, bu değişimin ipuçlarını taşımaktadır. Onun yaklaşımı ülkelerin gündemlerini karıştırmak için engelleyici şartlar ortaya koyan kendinden öncekilerin yaklaşımlarından çok farklıdır. Örnek olarak Obama döneminde Kuzey Kore’ye karşı stratejik tahammül politikası benimsenmişti ve aslında bu politika daha ileri nükleer silahlar geliştirmesi için Kuzey Kore’ye daha fazla alan vermişti. Bush’un 2003 ve 2008 arasında gerçekleştirdiği altılı görüşmeler, barışçıl müzakereler üzerine bina edilmişti ve Kuzey Kore konusunda elle tutulabilir bir sonuca ulaşmada başarısız oldu. Trump, seleflerinin aksine gerçek sonuçlara ulaşmak istiyor. Bu nedenle daha önce tarihte hiçbir Amerikan başkanının yapmadığı gibi Kim Jong Yun ile silahsızlandırılmış bölgede buluştu. O kendi diplomasi yöntemlerini tercih ediyor, twitter'da Kim'e G20'ye geleceğini bildiren bir tweet atıyor ve “buluşmak güzel olacak” diyebiliyor. Trump seleflerinin aksine liberal değerler sistemi kurallarına karşı koyarak gerçek sonuçlar elde etmeye çalışıyor.

Bunun yanı sıra Çin’e yaklaşımı da önceki başkanlarla kıyaslandığında çok farklılık arz etmektedir. 2000 yılında Clinton Çin’le olan ticareti normalleştirdi ve ondan bu yana Çin ticarette Amerika’yı aldatmaya devam ediyordu. Amerika ise buna karşı hiçbir ciddi önlem almadı, sadece uyarmakla yetindi. Trump ise Çin’i devamlı olarak tehdit ediyor ve iki tarafa da faydadan çok zarar veren korumacı politikalar uyguluyor.

İran’a gelince; Obama İran’ın yakıt üretimini enerji üretebileceği fakat nükleer silah üretemeyeceği bir seviyede kısıtlamıştı. Bu anlaşma İran’ın gelecek 12 yılda yaptırımlarla karşılaşmaması karşılığında yapılmıştı. Donald Trump 12 yıl bekleyemeyeceği için İran’la hemen bir anlaşma yapılmasını istiyor. Bu nedenle Amerika İran’a ağır yaptırımlar uyguluyor ki İran nükleer programından vazgeçsin.

Amerika'nın Rusya'ya karşı politikası her zaman kayıtsız olmuştur ama Trump’ın döneminde bu çok doğrudan oldu; Putin ile yakın ilişki ve Ruslarla mücadele için Ukrayna'ya silah temini. Brook Enstitüsü’ne göre 17 Rus hükümet yetkilisi ve Rus Devleti’ne ait silah fabrikasının siber saldırıları, Kırım’ın işgali ve Esed rejimine olan destek faaliyetleri nedeniyle Rus oligarkları yaptırımlara maruz kalıyor. Politikalarda açık ve direkt olmak, Putin ve Kim gibi liderlerle yakınlıklar oluşturmak, Trump’ın bu kişilerin şahsiyetlerini kendine karşı zararsız hale getirerek politikalarından meydana gelebilecek zararları izale etmek şeklindeki stratejisini gösteriyor.

Sonuç

Liberal düzenin dolayısıyla liberal ekonomik düzenin iflasıyla ekonomik milliyetçiliğin geri dönüşü, süper güçlerin yavaş yavaş kendini destekleme, otoriterlik, merkantilizm/milliyetçilik gibi hedeflere yöneldiği bir dünya… işte bu, Trump’ın istediği şey. Dolayısıyla bu planın başarılı olabilmesi için Trump’ın Avrupa’yı da aynı istikamete doğru yönlendirmesi gerekiyor ki zaten Danimarka, Slovakya, Hollanda, Fransa ve başka birçok ülkede bunun gerçekleştiğini görüyoruz. Örnek olarak Boris Johnson’ın İngiltere’nin başına geçmesi aynı mantığı takip ediyor olması sebebiyle Trump için daha tercih edilir bir durum.

Başka bir önemli faktör ise liberal dünya düzeninin bir ürünü olan Almanya’nın durumu. Bu düzen Avrupa’da çözülürken Almanya’ya ne olacak? Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Polonya gibi ülkeler liberalizm karşıtı otoriter bir döneme girerken, İtalya’nın güneyi milliyetçi ve popülist bir hükümet tarafından yönetilirken ve son olarak Fransa milliyetçilerin zaferinden bir oy uzakta iken Almanya’nın durumu ne olacak? Brexit kesinlikle Avrupa’nın istikrarsızlığına katkı sağladı, bunun sonucu olarak kuvvetler dengesizliği uygulanıyor ve Trump da bu durumu planlayan ve başarı ile yürüten isim.

Kaynaklar:

https://www.nbcconnecticut.com/news/politics/Trump-Smiles-With-North-Korea-Threatens-Iran-Analysis-512100032.html

https://www.bloomberg.com/news/articles/2019-06-30/trump-s-dmz-summit-shows-how-little-kim-has-conceded-on-nukes

https://www.foreignaffairs.com/articles/2019-04-16/open-world

https://worldin2019.economist.com/germanysweakness

Bremmer. I (2018) Us v Them: The Failure of Globalism. New York: Penguin