Türkiye’nin Güdümlü Suriye Siyaseti
06 Temmuz 2017

Türkiye’nin Güdümlü Suriye Siyaseti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 02 Haziran Pazar günü Rusya Savunma Bakanı Şoygu ile İstanbul'da bir araya geldi. Medyaya yansıdığı kadarıyla görüşme de; “Suriye'deki durum, Astana görüşmeleri ve Suriye'deki gerilimi azaltma” konularının ele alındığı belirtildi. Toplamda asıl konunun İdlib olduğu ise bir sır değil. Astana toplantısında alınan karar çerçevesinde Rusya ve Türkiye’nin, İdlib’e yerleşeceği belirlenmişti. Şimdi ise konunun detayları görüşülüyor. Türkiye, 24 Ağustos 2016’da Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) ile birlikte Suriye'nin kuzeyinde Cerablus ve El Bab'da IŞİD ile mücadele adı altında Fırat Kalkanı Harekâtını başlatarak, Suriye’de ılımlı Muhalif grupları yanına çekip Halep savunmasının zayıflamasına, ardından da düşmesine sebep olmuştu. Şimdi de çatışmasızlık ve PKK/YPG bahanesiyle İdlib’e yerleşecek olan Rusya ve Türkiye, İdlib’i rejime teslim edecekler. Karşılığın da da Türkiye, Afrin’e kısmen operasyon yapabilirse yapacak. Halep’te uygulanan stratejinin benzeri bu defa da İdlib’de uygulanacak. Türkiye, uçak krizi sonrası Rusya ile ilişkileri başlatmak için Halep’i kurban etmişti. Şimdi de ilişkileri ilerletmek için İdlib’i kurban edecek.

GÜDÜMLÜ SURİYE SİYASETİ

Suriye devriminin daha ilk aylarıydı. Henüz ne silahlı mücadele başlamış, ne de laik muhalefet kurulmuştu. Ama Esed rejimi, tanklarla, toplarla ayaklanan Suriye halkını bombalıyordu. Türkiye’de yaşayan bir grup Suriyeli dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bir görüşme yaparak kendisinden yardım istiyorlar. Davutoğlu ise; “siz bir Konsey kurmazsanız, sizi ne biz tanırız, ne de dünya tanır” diyor ve gelenleri gönderiyor. Ardından laik-demokratik temelli bir Konsey kurulması için ön-ayak olunuyor. Antalya’da, İstanbul’da konferanslar düzenlenerek diasporada yaşayan Suriyelilerden bir Konsey oluşuyor. Bu muhalif Konsey daha sonra Amerika’nın dokunuşlarıyla Katar’ın başkenti Doha’da ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’un ifadesiyle “sahada karşılığı yok” denilerek Koalisyona dönüştürüldü. Diğer taraftan Türkiye, Amerika ile “operasyonel mekanizma” adı altında askeri, siyasi ve istihbarat işbirliği yaptı. Türkiye, Amerika’nın kurduğu Haçlı Koalisyonu içerisinde yer aldı. Üslerini Amerika ile birlikte Koalisyon güçlerine açtığı gibi yabancı askerlerin geçişine onay veren tasarıyı da onayladı. Suriye halkına kumpas olan Cenevre ve Astana Konferanslarını destekledi. Türkiye, Halep’te rejimin, Rusya’nın, İran ve milislerinin bile başaramadığını “başararak” Halep’in düşmesinde büyük bir rol oynadı. Türkiye’nin Suriye siyaseti uluslararası sistemin (Amerika) planları çerçevesinde ilerlediği halde dağıtılan roller gereği Türkiye sanki Suriye halkının yanındaymış, Rejimin de karşısındaymış gibi gösterildi. Türkiye, ülkeye gelen muhacirleri ve “ılımlı” olarak bilinen gruplara yakın durarak bu yumuşak gücünü, daha sonra yeri geldikçe kullanacaktı. Dün Halep için kullandı, bugünse İdlib…

“SURİYE’DE NE İŞİ VAR?”DAN ORTAK OPERASYONA

Türkiye artık ihanetlerini gizleme gereği bile duymuyor. Söylemlerinde dün ne söylüyorsa bugün tam tersini söylüyor. Suriye halkının katilleri Amerika, Rusya, İran ile işbirliği yapmayı diplomatik başarı olarak kabul ediyor. Daha dün Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Rusya'nın Suriye'de ne işi var?” derken, İran’ı, Amerika’yı politikalarından dolayı eleştirirken, şimdi ise Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın; "Muhtemelen İdlib bölgesinde ağırlıklı olarak bizler ve Ruslar, Şam etrafında ağırlıklı olarak Rusya-İran, güneyde Deraa bölgesinde Ürdün'ün ve Amerikalıların içinde yer alacağı bir mekanizma üzerinde çalışılıyor. Hatta Rusların bir önerisi var, belki Kırgızlar, Kazaklar belirli sayılarda güç gönderebilirler" diyor. Amerika söz konusu devletleri Truva atı gibi kullanıyor. Kirli işlerini bunlara yaptırıyor. Türkiye’nin terör örgütü olarak kabul ettiği gruplara Amerika ve Rusya açık destek verdiği halde Türkiye hâlâ bunlarla iş tutuyor, işbirliği yapıyor.

SURİYE DEVRİMCİLERİNE UYARI

Suriye devrimcileri, sponsorlarıyla olan ilişkilerini gözden geçirmedikçe, ateşkes-çatışmasızlık-müzakere gibi aldatmalara prim verdikçe, halkına yalan söylemeyen İslamî-siyasi bir liderlik altında birleşmedikçe, uluslararası ve bölge devletlerinin daha birçok kumpasına düşeceklerini anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Dolayısıyla Suriye halkı, Suriye devrimcileri, gözlerini açmalı, katilleriyle iş tutan ülkelerin tuzaklarına karşı uyanık olmalı ve kendilerini “radikal” ve “ılımlı” diye bölmelerine izin vermemelidir. Çünkü gerçek şu ki; küfür tek millettir. Kâfirler ise İslam’ın ve tüm Müslümanların apaçık düşmanıdır.

@OYildiz99