Tarihin En Büyük Aldatmacası: Demokrasi
27 Mayıs 2020

Tarihin En Büyük Aldatmacası: Demokrasi

Arınma zamanı olması gereken bir Ramazan ayını ve bayramımızı geride bıraktık.

Küresel pandemi sonrası gerektiği şekilde yaşayamadığımız bu günlerimizi Rabbim inşallah bu ümmete bir daha göstermesin.

Hata ve kusurlarımızla da olsa yaptığımız ibadetleri, ettiğimiz duaları kabul buyursun.

Allah’a kulluk etmenin verdiği şerefle kavuştuğumuz ama malum nedenlerden dolayı buruk geçen bayramlarımızdan, gerektiği şekilde ibret almamızı ve bir an evvel Allah’ın emir ve yasaklarına uygun bir hayatı inşâ etmemiz için bir vesile kılsın.

Ve bir an önce özelde İslâm ümmetini genelde ise tüm insanlığı bu demokrasi belasından kurtarmak nasip eylesin bizlere.

Demokrasinin ne olup olmadığına dair birçok eser yazıldı.

Her şey o kadar açık ve seçik bir şekilde ortada ki; kanaatimce demokrasinin ne olduğuna dair herhangi bir esere başvurmaya bile gerek kalmamıştır.

Rönesans sonrası karanlık çağlardan bulup çıkarılan bu yönetim şekli, bırakın insanlığa huzur ve saadet sunmayı, insanoğluna yaşayabileceği bir yeryüzü bile vermemekte kararlı görünmektedir.

Hızla kirletilen ve özelleştirilen temiz su kaynakları, yok edilen yağmur ormanları, rezerv çalışmaları nedeniyle eriyen buzullar…

Ve belki de şimdiden başlayan tahmin oyunları: Dünya bu hızla ne zaman sonra yok olur?

Bu duruma ister “Tanrıyı kıyamete zorlamak!” deyin isterse de “insanoğlunun açgözlülüğü” fark etmez.

Tüm bunların müsebbibi ise akla aykırı olan laiklik ve onun yönetim şekli olan demokrasidir.

Çünkü bu nizamlar “zalim ve cahil” [Ahzab 72] olan insanoğluna bu zalimliği ve cahilliğini pervasızca uygulayabileceği ortamı sunmuşlardır.

Mülkte, mülkün sahibine söz hakkı tanınmamış aciz, sınırlı ve muhtaç olan akıl ile nizam konulmaya kalkışılmıştır.

Yemek yemek, uyumak, def-i hacette bulunmak… zorunda olan bir mahlûk, Halık’ına/Yaratanına asi olmuştur.

Bunda garipsenecek bir durumda yoktur aslında.

Şeytan ve onun yolunu takip edenlerin bunu yapacaklarını Rabbimiz kutsal kitabımız olan Kur’an-ı Kerimi’nde bizlere bildirmektedir: İblis isyanıyla küfre girip şeytanlaşınca, insanların tekrar diriltilecekleri güne kadar süre istedi. Rabbimiz de o süreyi tanıyınca şeytanın söylediği söz şu oldu:

قَالَ فَبِمَٓا اَغْوَيْتَن۪ي لَاَقْعُدَنَّ لَهُمْ صِرَاطَكَ الْمُسْتَق۪يمَۙ ثُمَّ لَاٰتِيَنَّهُمْ مِنْ بَيْنِ اَيْد۪يهِمْ وَمِنْ خَلْفِهِمْ وَعَنْ اَيْمَانِهِمْ وَعَنْ شَمَٓائِلِهِمْۜ وَلَا تَجِدُ اَ كْثَرَهُمْ شَاكِر۪ينَ

“(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım. Sonra (pusu kurup) onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve sen onların çoğunu şükreden (kimse)ler bulamayacaksın.” [Araf 16-17]

Rabbimiz de şeytanın bu sözüne karşılık:اِنَّ عِبَاد۪ي لَيْسَ لَكَ عَلَيْهِمْ سُلْطَانٌۜ “Gerçekte senin, kullarımın üstünde herhangi bir zorlayıcı gücün olmayacak.” [İsra 65] وَاَنَّ هٰذَا صِرَاط۪ي مُسْتَق۪يماً فَاتَّبِعُوهُۚ وَلَا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَب۪يلِه۪ۜ ذٰلِكُمْ وَصّٰيكُمْ بِه۪ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ “İşte bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun, sizi O’nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın. Kendinizi korumanız için işte size böyle tavsiye ediyor.” [Enam 153] buyurmuştur.

İnsanoğluna hükmetme çabası içerisine giren şeytan, bazı insanlar eliyle bu amacına ulaşmak istemiştir.

Tabii şeytanın istediği şey sadece birkaç insanı etkilemek değildir. Onun derdi tüm insanlığı kendisi ile birlikte cehenneme sürüklemektir.

Çünkü kendisinin cehennemlik olmasının nedeni olarak insanı görmektedir.

Elbette ki bu, kendisini kandırmak için ürettiği bir sanrıdır.

Çünkü Allah kendisinden bir şeyi yapmasını istemiş İblis ise buna karşı gelmiştir.

Allah’ın yapmasını istediği şeyin bir önemi yoktur.

İnsana secde etmesini de ister başka bir şeyi de…

Sonrasında ise tüm insanlığa düşman olmuş ve kıyamete kadar da Allah’tan müsaade alıp bu görevini yerine getirmeye çalışmaktadır.

Bu açıdan bakıldığında şeytan ve aveneleri işlerini yapmaktadırlar.

İman edenler açısından ise durum çok farklıdır.

Allah’a, yaratılışa, ahiret gününe ve arasındakilere iman edenlerin görevi ise bu hadsizliğe “dur” demektir.

İnsanın yeryüzünün şerefli bir varlığı olarak kalmasını sağlamaktır.

Yeryüzünü imar etmek, hayra (İslâm’a) davet etmek, iyiliği emredip kötülükten men etmektir.

Bu görevi yerine getirmek için çeşitli bahanelere sığınmak değildir, iman edenlerin vazifesi.

Azlık veya çokluk, imkân veya imkânsızlık, güçlü olmak veya güçsüzlük… gibi aklın oyunlarına gelmeden, sadece ve sadece Allah’a dayanıp güvenerek, sadece O’ndan korkarak yürümektir dosdoğru yol üzerinde.

Bir avuç müstekbirin tehditlerine boyun eğmek ise hiç yakışmamaktadır bir Müslümana.

Demokrasi denen illetin ne menem bir şey olduğunu yaklaşık yüz yıldır İslâm dünyası bizatihi yaşayarak öğrendi zaten.

Hâlen demokratik yollara tevessül etmek de ne demektir?

Hâlâ demokrasi ile İslâm’ı bir araya getirme çabaları da nedir?

Kan ve gözyaşından başka ne sunmuştur bu karanlık çağın necis uygulaması?

“Özgürlük” adı altında yaratıcısından koparılan insanlık için yapılması gereken seyretmek midir?

Dünyalık tehditlere boyun eğmek midir hayırlı bir ümmetin vasıfları?

Her fırsatta bizleri kandıran yöneticilere mazeretler bulmaya çalışmak mıdır ilim ehli olmak?

“İstanbul Sözleşmesi” adı altında İslâm’ın kalesi olan aileyi yok etme planlarını hayata geçiren, bizlerdenmiş gibi görünen yöneticilere “lütfen”li cümleler kurmak mıdır?

Müslümanların verdikleri destek ile iktidarda olanların, mübarek bayram günlerinde Diyarbakır’da İslâmi davet yapan bir gariban Müslümanı akıl hastanesine göndermesini, Hilâfet istedikleri için yüzlerce Müslüman hakkında soruşturma açılıp cezaevlerine atılmalarını seyretmek mi kalmıştır yoksa?

Kâfirler Osmanlı Hilâfet Devleti’ni onlarca parçaya böldüğünde kendilerine âşık hain ve ajan kimseleri bu topraklara yönetici yapmıştır.

Bizi yine bizlerdenmiş gibi görünenler eliyle kontrol altında tutmaya çalışmaktadırlar.

Kâfirlere karşı aşırı müşfik olan bu yöneticiler, söz konusu Müslümanlar olduğunda çok şiddetli olmaktadırlar.

Bu kimselerin tek derdi kâfir efendilerini razı etmektir. Bunu görmek için uygulamalarına bakmak yeterlidir.

Ülkelerin servetlerini üç-beş şirkete peşkeş çekenler, Allah’ın nizamını istedikleri için Müslümanları hapse atanlar, ümmetin saf inanç ve duygularını göstermelik ameller ile sömürenler hep bunlar değil midir?

Allah’ın ayetlerini okuyup o ayetler ile hükmetmeyenler, miting meydanlarında esip gürleyen ama iş icraata geldiğinde sesleri kısılanlar, kâfirlerle dostluk yarışında bulunanlar, İslâm için ölen insanlara “Demokrasi şehidi(!)” diyenler, gayr-ı İslâmi olan demokrasiyi bu ümmetin kılcal damarlarına kadar zerk etmeye çalışanlar… bunlar değil midir?

Ey İslâm ümmetinin seçkin evlatları!

Bu zulümlere ortak olmaktan artık vazgeçmelisiniz. Ve bunu bir an evvel yapmalısınız. Çünkü Rabbim bizleri yok edip yeni bir topluluk getirmeye kadirdir:

اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۚ وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ

“Eğer Allah dilerse, sizi ortadan kaldırır ve (yerinize) yeni bir halk getirir. Ve bu da, Allah’a göre zor bir şey değildir.” [Fâtır 16]

Bizler Hilâfet ve halifelerimiz ile izzetli şerefli idik.

Ne zaman ki kâfirleri karışı karışına takip eder olduk bu hâle düştük.

Buradan kurtuluş yolumuz yine İslâm’dır.

Sizleri demokrasiye, laikliğe veya başka şeylere davet edenlerin peşinden gitmeyi, onları desteklemeyi artık terk etmelisiniz.

Allah’ın Azze ve Celle’nin vaadi [Nur 55] ve şanlı Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesi olan 2. Râşidî Hilâfet’i yeniden hayata hâkim kılmaya çalışanlar ile çalışmalısınız.

Çalışanlar bunun için çalışmalıdır çünkü dosdoğru yol budur.

___

#DemokrasiYalanÇözümİslam