Okulların Açılmasına Sevinelim mi, Üzülelim mi?
06 Eylül 2021

Okulların Açılmasına Sevinelim mi, Üzülelim mi?

“İlk ve orta öğretim okulları büyük bir heyecan, neşe ve umutla açıldı” demek isterdim fakat ne heyecan, ne neşe ne de umut bırakmadılar. Henüz okullar açılmadan bir ay önce Milli Eğitim Bakanı istifa etti. Kulislerin ortak görüşüne göre eski bakan Ziya Selçuk, MEB ile Cumhurbaşkanlığı Eğitim Kurulu arasındaki çift başlılık ve kararlarının uygulanmaması nedeniyle istifa etmişti. Yani kararlar her zaman olduğu gibi tek yerden alınıyor, görünürde teknokrat bir bakan ile meşruiyet kazanıyordu. Eğitim sistemi tıpkı hukuk ve adalet sisteminde olduğu gibi siyasi egemenlerin elinde oyuncağa dönüyor, heba ediliyordu. Oysaki gelecek nesillerin, yarının bürokratları, siyasetçileri, doktorları ve öğretmenlerinin işlendiği tezgâh sırf politik menfaatler vücut bulsun diye ehil olmayan sözüm ona ustaların elinde kullanılamaz hâle getiriliyordu. Bunun tabii sebebi devletin ideolojik olmaması, eğitim ve öğretim gibi oldukça kritik bir konuda temel bir bakış açısından mahrum kalışıdır. Bu söylemi salt eleştiri olsun diye serdetmiyoruz. Zira hem geçmişte öğretmenlik yapan bir eğitimci hem de çocuğu okula giden bir veli olarak bizde bir eğitim-öğretim sistematiği olduğunu düşünmüyorum. Hâlbuki eğitimde temel fikrin ve uzun vadeli hedeflerin sabiteleri olan değişmez kaideler olması gerekirken, eğitim-öğretim yöntemleri, araç-gereçler ve kısa vadeli hedefler ise tamamen toplumsal ihtiyaçlara ve öğrencilerin durumlarına göre çeşitlendirilmesi, düzenlenmesi gereken hususlar olmalıdır. Fakat ideolojik olmayan uydu veya tabi devletlerde bütün bu unsurlar egemen devletlerden taklit yoluyla fakat yarım yamalak alınan, özgün olmaktan uzak, geçmişinden kopuk, tarihine muhalif, yaşam tarzına ters bir şekilde alınmaktadır. Bu konuyu daha fazla siyasal zemine çekmeden bugün açılan okullar özelinde yeni plan, proje ve hedefleri konuşalım…

Bu yıl devlet bütçesinden Millî Eğitim Bakanlığı’na (MEB) 146 milyar 920 milyon TL bütçe ayrılmıştır. Bu bütçe doğru kullanıldığı, hakkaniyetli bir şekilde yatırım yapıldığı takdirde eğitimden beklenen hedeflerin tamamına yakını gerçekleşebilir. Fakat mesele bu bütçenin yeterliği değil, amacı dışında ve eğitim-öğretim süreci ile ilgisi olmayan harcamalar yüzünden iç edilmesi. Geçen sene pandemi bahanesiyle ilk ve orta kademeli okullar kapalı kalarak, uzaktan eğitim yapıldı. Dolayısıyla MEB tarafından belirlenen kısa, orta ve uzun vadeli hedefler gerçekleşemedi. Fakat bu sene genç neslin iki yılını birden kurtaracak, kaybedilen süreci daha kaliteli bir şekilde kazanacak planlar, projeler yapılmalı etkili yol haritaları çizilmeliydi. Fakat ne eski ne yeni bakan eğitim sistemini güçlü ve kaliteli kılacak hiçbir adım atmadı, atamadı. Mesela, bu sefer uzay teknolojileri alanında neler yapılacak? Sağlık konusunda hangi gelişmeler yaşanacak? Okullarımızda yıllardır konuşulan ama tek bir adım atılmayan yapay zekâ, robotik ve kuantum fiziği konularında nasıl ar-ge faaliyetleri yürütülecek? Toplumun hayatını kolaylaştırmaya yönelik icat ve keşifler konusunda öğrenciler nasıl teşvik edilecek? Öğretimde kalıcılığı sağlamak için hangi zihinsel faaliyetler yapılacak? Gelişen dünyada inovatif düşünmeyi ve teknolojideki ilerlemeyi arttıracak çalışmalar neler olacak? Diğer taraftan ahlaki, insani ve İslâmi yönden gençlerin zihniyetleri ve nefsiyetleri nasıl şekillenecek? Hangi akidenin şahsiyetine bürünecek; mesela, neslin ifsat edilmemesi için ne gibi tedbirler alınacak? Bütün bu sorular, yeni Millî Eğitim Bakanlığı 2021 eğitim-öğretim süreci için yayınladığı son dakika genelgesi ile cevapsız kalmaya devam edecek. Zira yine belli bir plan, proje ve hedef yok. Tek bir beklenti var o da eğitim sezonunun Covid-19 tedbirlerine uygun bir şekilde yürütülmesi. [https://personel.meb.gov.tr/]

Bütçenin neredeyse yarısı salgınla mücadeleye ayrılacak, okulların dezenfekte edilmesi, esnek çalışma programı, sınıfların ikiye ayrılması vs. Tüm dünya salgının bıraktığı siyasi, iktisadi, sosyal ve eğitim ile ilgili enkazı kaldırıp yeni bir inşa sürecine giderken biz kaldığımız yerden devam ediyoruz. Turizm sezonunun kapanmasıyla birlikte koronavirüse yeniden “merhaba” diyoruz. Aşağıdaki linkte bulabileceğiniz üç sayfalık mevzuat bu sene de gençlerin Covid-19 kurbanı olacağını ortaya koyuyor. Öğretmenleri ve okul çalışanlarını aşıya zorlamak ve PCR testine mecbur etmek “keşke okullar hiç açılmasaydı” dedirtiyor. Morali, motivasyonu çökmüş bir öğretmenin nasıl öğrenci yetiştireceğini düşünüyorsunuz? Maske takmak zorunda olan öğrencilerin karbondioksit soluyarak zihinsel faaliyetlerine nasıl devam edeceğini düşünüyorsunuz? Mesafe kuralı yüzünden herkesten uzak ve izole bir şekilde hangi toplumsal hedefi gerçekleştireceğini düşünüyorsunuz? Velhasıl öğretmenin de öğrencinin de kafasındaki tek gündem Covid iken ne kadar faydalı ve etkili bir eğitim-öğretim sürecinden bahsedebiliriz?

Hülasa, eğitim sistemimiz temelden ve esasından fasittir. Fakat bu bozuk hâliyle bile küresel elitlerin, Batılı bilim adamlarının ve her yönüyle bağımlı yöneticilerin eliyle oradan oraya savrulmakta, dikiş tutturamamaktadır. Çünkü küresel elitler kazançlarının artması ve güçlerinin bekası için dünyayı yakacak kadar gözlerini karartmışlardır. Batılı zevat ise kapitalist ideolojilerine zeval gelmesin diye çalışmakta, alternatifleri tek tek ortadan kaldırmaktadır. Onlara her yönüyle bağımlı günümüz siyasi liderlerinin ise doğruyu yanlıştan ayıran, okuyan, sorgulayan, eleştiren, muhasebe eden nesillere tahammülü yoktur. Onlar kendilerini iktidar yapacak kadar politize olan gençler istiyorlar. Onlar koltuklarında bir müddet daha kalabilmek için zemin hazırlıyorlar. Onlar gelecek nesilleri değil gelecek seçimleri düşünüyorlar. O yüzden kendilerinin de içinde bulunduğu geminin batışını sadece izliyorlar.