Bugün Batı dünyasının “aşırı eğilimler” “İslamî radikalleşme” veya “terörle mücadele” adı altında İslâm’ın yeniden canlanmasını engellemek için canhıraş bir şekilde çalışma yaptığını hepimiz çok iyi biliyor ve görüyoruz. Batılılar İslâm beldelerindeki hegemonyalarını muhafaza etmek ve Müslümanları baskı altında tutmak için birçok yola başvurdular. İşgaller gerçekleştirdiler, iç karışıklıklar oluşturdular, mezhep karşıtlığı üzerinden ülkeleri ve halkları karşı karşıya getirdiler. Bunların hiçbirisi Müslümanların değerlerini ve tarihlerini yok saymaları için yeterli olmadı, yani başarı sağlayamadılar.
Bu üslupların yanında fikrî ve kültürel yozlaşmanın
oluşmasını sağlamak için eğitimin laikleşmesini amaçladılar ve bunun için de
İslam beldelerindeki müfredatlar ile oynamaya başladılar. Mesela geçmişte düzenli
olarak dinlerarası diyalog konferansları ile İslâm beldelerinde müfredat
değişikliği önererek dinlerarası ilişkileri sıkılaştırmak istediler.
İslâm dünyasındaki eğitim sistemlerini laikleştirme
gündemi son yıllarda daha da şiddetlendi. Gerçekten de, inceleyen herkes bu
müfredat değişikliklerinin sinsice yayılan özellikle de gençliğin dimağlarına
nüfuz eden gizli bir hastalık olduğunu görecektir. Bu müfredat değişikliği
dalgası tüm İslâm beldelerine ve bilhassa İslâm medeniyetinin merkezi olan Arap
dünyasına sözde “aşırı eğilimler”, “terör” ve “radikalizmle” mücadele adı
altında ulaşmakta ve bize ait olan değerleri silip süpürmektedir. Müfredatlarda
en fazla değişikliğe maruz kalan kavram “cihat” kavramıdır. Örneğin, en son
Suud ve Fas devleti eğitim müfredatlarından cihadı çıkardılar. Türkiye ise tam
tersine bugüne kadar müfredata koymadığı, hatta literatürde hiç duymak
istemediği cihat kavramını müfredata ekledi.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)’nın hazırladığı ve
kamuoyu ile paylaştığı ilköğretim, ortaöğretim ve lise ders müfredatının
tanıtım toplantısında Milli Eğitim Bakanı İsmet YILMAZ müfredatta olmayan “cihat”
kavramının yeni müfredata eklenmesini şu şekilde açıkladı: “Cihat, bizim dinimizde bir unsur, dinimizde var. MEB’nın görevi her
kavramı hakkıyla, olduğu gibi doğru şekilde öğretmektir. Yanlış olarak algılanan,
görülen veya öğretilmiş olan şeyleri düzeltmek de bizim vazifemizdir” Cihat
kavramının Milli Eğitim müfredatına girmesini sorgulayan ve niçin konulduğuna
anlam veremeyen laiklere karşı ise bakan YILMAZ şu cevabı veriyor: “Kafanızda bir soru var, cihat kavramını
niçin öğrencilerin öğrenmesini istiyorsunuz? Cihadın gerçek anlamı ülkenizi
sevmektir, vatanınızı sevmektir, milli birlik ve beraberliğe hizmet edecek her
ne gerekiyorsa o konuda faaliyet göstermektir. Kırmak, dökmek, savaşmak bunun
içine girmez. Dolayısıyla cihadın ne olduğu ve ne olmadığının öğretilmesinin de
bizim bakanlığımızın asli görevleri arasında olduğunu düşünüyoruz.”
Milli Eğitim Bakanlığı’nın asli görevi gerçekten
kavramları hakkıyla olduğu gibi öğrencilere öğretmek olsaydı, demokrasiyi
tanımlarken onun okulda sınıf başkanı seçimi gibi bir şey olduğu yalanı ile
ilköğretim öğrencisi çocukları kandırmamış olması gerekirdi. Demokrasinin bir
düşünce ve yönetim sistemi olduğunu ve bunun kaynağının da kâfir Batı olduğunu
anlatırdı. Demokrasinin geldiği toprakların ecnebi Batılı topraklar olduğunu ve
ondan katiyen uzak durulması gerektiğini anlatır ve öğrencileri doğru
bilinçlendirirdi. Ama öyle yapmadı, kavramlar üzerinde mugalatalar oluşturdu,
aynen cihat kavramında yaptığı gibi.
Kuruluş yıllarından bugüne Türkiye’de Laik Kemalist
iktidarlar, cihat kavramını resmî olarak eğitim müfredatlarına koymadılarsa da
kafaları bozuk ilahiyatçılar ve sosyologlar üzerinden cihada bir tarif
yükletmeyi de ihmal etmediler. Kavramı aslından ve zemininden saptıran bu
kişiler, cihadı lügat anlamında (ceht etmek, çalışmak, gayret etmek) anlamlarına
sıkıştırıp durdular. Adeta bu kavrama eziyet, işkence ettiler. Ama İslam
dünyası bu kültürel işkenceye de yenilmedi. Çünkü İslam cihada net ve açık bir
şer’î tarif yüklemiştir. Cihat; İslam’ın davetinin diğer topraklara yayılmasındaki
maddi engellerin ortadan kaldırılması için kıtal yani savaş yapmaktır. Bu işi
ise bizatihi İslamî Devlet yapar. Peki, Devlet’in olmadığı yani Halife’nin
olmadığı bir dönemde cihat var mıdır, sorusunun cevabı nedir? Evet, vardır,
ancak oradaki cihat İslam topraklarından bir parça Batılı kâfirler tarafından
işgal edilirse o toprakta yaşayan tüm Müslümanların kâfirlere karşı savaş ile
mukabelede bulunmalarıdır ve bu da cihattır. Hülasa İslam, cihadın kıyamete
kadar bitmeyip devam edecek farz bir amel olduğunu söylemiştir. Müslümanlar
onların kafa karıştırıcı tariflerini değil, İslam’ın yüklediği bu net ve açık
tarifi aldılar. Kâfirler işgal ettikleri beldelerde Müslümanların direnç ve
azmi ile karşılaşınca cihadı aslından saptırmak için ellerinden geleni
yaptılar. Yerli işbirlikçiler, işgal edilen mübarek beldelerde yaşananlara
kayıtsız kalınca da Müslümanlar geçmişte kâfirlerin hakkından gelen kuvveti yani
cihadı özler oldular.
Bir yandan Batı’nın “Hilafet” ve “cihat” kavramı
üzerinden yürüttüğü kara propaganda başarısız oldu diğer yandan da yerli
işbirlikçilerin bu gayretleri sonuçsuz kaldı. Durum böyle olunca Türkiye şimdi 15
Temmuz darbe girişimi sürecinin atmosferini de fırsat bilerek daha milliyetçi,
vatancı -kendi tabiri ile- “yerli” değerler üzerinden cihada başka bir anlam
yüklemek zorunda kaldı. Cihadı klasik devlet literatürü ile tarif etti ve şöyle
dedi: “Cihat vatanı sevmektir”. Yıllarca
“Vatan sevgisi imandandır” sözünü hadis diye anlattılar, şimdi bir tık
daha ileri giderek “cihat, vatanı sevmektir” diyorlar. Bende şimdi Milli
Eğitim Bakanlığı’nın müfredata koyduğu bu cihat tarifine tek bir söz söylemeyen
akademisyenlere, alimlere ve özellikle de Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Sayın
Mehmet GÖRMEZ hocaya soruyorum; eğer cihat vatanı sevmek olsaydı, Rasulullah Sallallahu
Aleyhi ve Sellem vatanını (Mekke’yi) terk eder miydi? Eğer cihat vatanı
sevmek olsaydı, Rasulullah ne diye uzak bir beldeye (Medine’ye) hicret etti o
zaman? Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki Rasulullah hicret sonrası kâfirlere
karşı verdiği ilk üç savaşı Medine’de iken yapmıştır. Bu ne yaman çelişki o
halde? Soruyorum; cihadın tarifi nedir? Ceht etmek mi, gayret etmek mi,
mücadele etmek mi? Yoksa vatanı sevmek mi? Ceht ve gayret etmek, vatanı sevmek
cihat ise Mekke’yi bırakıp Medine’ye hicret eden Rasulullah size göre ceht ve
gayret etmeyen, vatanını sevmeyen, dolayısıyla korkup kaçan ve cihadı terk eden
bir Peygamber mi?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim müfredatına cihat
kavramının eklemesini tehlikeli olarak gören laik kafalılar da yok değil. 25
Temmuz Salı günü Habertürk Televizyonu’nda yayınlanan Teke Tek programında
Fatih Altaylı bunun tehlikesini dile getirirken, “ortaöğretim çağında bir öğrenciye
cihat kavramı hakkında bilgi vermek tehlikelidir” diyor ve ekliyor “eğer çocuk öğretmeninin anlattığından
mutmain olmazsa çıkıp internette bunu araştıracak, kitaplar okuyacak, başkalarına
ya da bazı gruplara –Fatih Altaylı’nın bu gruplardan kastı kendisine göre “marjinal
radikal” İslamî gruplar- soracak, o zaman
bu daha tehlikeli değil mi?” Aslında
Fatih Altaylı’nın bu sızlanışının altında yatan gerçek, Milli Eğitim
Bakanlığı’nın müfredata eklediği cihat tarifinin 10 yaşındaki çocuğu bile
tatmin etmeyeceği gerçeğidir. Zira bu tarif, doğru bir tarif değildir. Fatih
Altaylı’nın bu sözleri üzerine programda konuk olarak bulunan Prof. Dr. Şaban
Ali Düzgün araya girerek konunun gidişatı ile hiç de alakası olmamasına rağmen
Hizb-ut Tahrir’e saldırdı. Kendisini üniversitede ziyaret eden Hizb-ut Tahrir’den
bir heyet ile görüşmesinden bahsederken “İslam dünyasının böyle bir problemi
var” diyerek Hizb-ut Tahrir’i bir problem gibi göstermeye çalıştı. Kendisinin
ve onun gibi düşünenlerin, İslam dünyası için asıl büyük problem olduğunu söyleyerek
makaleme son vermek istiyorum ve ekliyorum:
Müslümanlar kâfirlerin işgalleri ve zalimlerin
zulümleri atında inim inim inlerken, mübarek Mescid-i Aksa Yahudi varlığının
işgali altında hâlâ esaret altındayken ordularınızı karargâhlarda çürüten siz devletler,
yöneticiler ve komutanlar! Ayaklarınız üzerine çakılıp kaldığınız ve yapmayıp
terk ettiğiniz işte bu hayırlı ameldir, cihat. Eğer bir gün bu hayırlı ameli
yaparsanız çocuğundan yaşlısına, erkeğinden kadınına, ümmisinden okullusuna
herkes cihat nedir bilecektir. Siz yapmazsanız tarihlerine ve ecdatlarına
bakacak ve öğreneceklerdir. Hiç boşuna müfredatları değiştirmeyin…