Kim Bu Sahte Şeyhler?
08 Eylül 2020

Kim Bu Sahte Şeyhler?

Her şey ismine Kurtuluş Savaşı denilip neticesi esaret ile biten; ümmetin son çırpınışları olan zorlu bir süreçle başlamıştı. Müslümanlar kâfirlerin, değil kanunları olan demokrasiyi ve cumhuriyeti, onların necis ayaklarının bile bu coğrafyaya bir daha basmaması ve Hilâfet Devleti’nin bekası için bütün güçleriyle savaş meydanlarına koşmuşlardı. Allah’ın yardımıyla savaş kazanılmıştı ama ne yazık ki yolunda gitmeyen tuhaf işler başlamıştı.

Kazananlar Müslümanlar olduğu halde Hilâfet kaldırılmış cumhuriyet kurulmuştu. Yani yurdumuzdan atmak için her türlü fedakârlıkla savaşıp kovduğumuz düşmanlarımızın, yönetim şeklini alıp uğruna canımızı verdiğimiz Hilâfet kaldırılmıştı. Mesele Öyle bir oldubittiye getirilmişti ki deyim yerindeyse adeta şapkadan tavşan çıkartan sihirbazlar misali ne olduğunu kimsenin anlamasına izin vermeden istediklerini gerçekleştirmişlerdi.

1912 – 1913 Balkan Savaşları ardından 1914 - 1918 I. Dünya Savaşı ve nihayetinde Kurtuluş Savaşı derken halk tamamıyla bitkin ve yılgın bir hâldeyken fırsat bu fırsat deyip, bir yandan Yunanlılara ait cumhuriyet ve demokrasi ilan edilirken bir yandan da Fransızlara ait, dini hayattan ayırma ilkesi üzerine bina edilen laiklik gereği dinin bütün değerlerini tek tek hayattan ayrılarak rafa kaldırılmıştı.

Elbette bu kötü gidişat karşısında ümmetin samimi ve ihlaslı evlatları boş durmuyordu; ülkenin dört bir yanında ilan edilen necis sisteme karşı kıyam hareketleri başlamıştı.

Ne tuhaftır ki -şapkadan tavşan çıkmaya devam ediyor- mevcut rejim bu kıyam hareketlerini sözde Kurtuluş Savaşı’nda düşman bildikleri devletlerden silah ve para yardımı alarak durduruyordu.

Bu kıyamın başını çeken birçok alim şehit edilmiş, geriye kalanlar içinse zindan ve sürgünle dolu acımasız bir yaşam başlamıştı.

Zalimler bu işin burada bitmeyeceğini çok iyi biliyorlardı. Yarınlarda bu ümmetin evlatları tekrar kıyama kalkışacak ve fasit rejimi rahat bırakmayacaklardı. Çünkü bu fasit rejim bir oldubittiyle, tabir yerindeyse bir alicengiz oyunuyla kurulmuştu. Yarınlarda oluşacak kıyam hareketlerini durdurmanın yegâne yolu bize benzeyip bizden olmayanları bizim başımıza getirmekti.

Netice itibarıyla kıyam hareketlerine katılan cesur yürekli kıyam önderlerinin tümü ortadan kaldırılmış, geriye sözde âlimler ve rejimle ortak hareket eden ihanet içindeki korkak taife kalmıştı.

Yani günümüzde “sahte şeyh” dediğimiz adamlardı bunlar. Âdeta bu adamlar (sahte şeyhler) üzerinden ümmetin bütün değerleri tarumar ediliyordu. Mevcut rejim bu sahte şeyhlere her türlü olanağı tanıyıp âdeta onları dokunulmaz zırhlarla korumaya başlamıştı.

Bu sahte şeyhler keyiflerine gelen, menfaatlerine uygun her sözü İslâmdanmış gibi gösterip dini hurafe ve efsaneler dini hâline getirdiler. Halkın durumu daha da vahim bir hâl aldı. Nitekim öyle bir hâle getirildiler ki bu sahte şeyhler her ne derlerse desinler halk nezdinde sorgusuz sualsiz kabul ediliyordu. Onlara karşı çıkmak ise hem dünyada hem ahirette büyük bir vebal gibi gösteriliyordu.

Rejim bu sahte şeyhler üzerinden, etliye sütlüye dokunmayan, İslâm’ı salt birkaç ferdî ibadetle sınırlı bilen bir zihniyet inşa etmeyi başardı. Hayatla ilişkili en ufak bir şeye Müslümanca bir yaklaşım olduğunda da “biz siyasetten uzağız, bu bizim işimiz değil, gün iman kurtarma günüdür...” vb. birkaç kalıplaşmış sözden oluşan cümlelerle insanları rejimin işleyişine müdahale etmekten uzak tutuyorlardı. Bu sahte şeyhler bir nevi mevcut egemen rejimin emniyet sibobu hâline getirilmişti. Aynı zamanda hayatın akışı içerisinde yeri geldikçe de bu sahte şeyhlerin bir kısmının fasit amellerini medyaya yansıtıp bunlar üzerinden Müslümanlar ve dinleri olan İslâm’ı da kötülemeyi ve ihmal etmiyorlardı. Tabir yerindeyse son dönemde yaşadığımız olay veya olaylarda tam da bahsettiğimiz bu şaibe oluşturma operasyonuna şahit olmaktayız. Mesele basit ve her şey ortada; Bir yandan Avrupa’ya entegre olarak İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasalarla aileyi mahvet, ardından çarpık ilişkilerin ve sapıklıkların faturasını da yine kurmuş olduğun panayırda Müslümanlara ve dinlerine mal et.

Biliyoruz ki hak ve batılın mücadelesi tarihin ilk anında başlamış son anına kadar da devam edecektir.

Bütün mesele; biz Müslümanların feraset ile davranıp küfrün oyunlarına gelmeden Allah’ın şeriatını hayatın bütün alanlarına uygulayacak olan Hilâfet Devleti’nin yeniden inşası için yapılan çalışmaya katılmak destek vermektir. İşte çalışanlar bunun için çalışsınlar ki hayatları da ölümleri de şerefli olsun. Selam ve dua ile…