Efkâr-ı Umumi mi, ABD ile Müşterek Harekât mı?
19 Ağustos 2019

Efkâr-ı Umumi mi, ABD ile Müşterek Harekât mı?

İlk bakışta başlıktaki soru “alakasız sorulmuş” diyebilirsiniz fakat günümüz yöneticilerinin ihmal ettikleri efkâr-ı umumi konusunu detaylandırdığımızda göreceksiniz ki, bir siyasetçi idare ettiği topluma uzak ve topluma rağmen bir şeyler yapmak istediğinde ya ömrü kısa olur, ya da tebaasının yüzüne bakamaz hale gelir. Maalesef ki İslâm coğrafyası bunun onlarca örneğine sahip. Nedir Efkâr-ı Umumi? Türkçe karşılığı, *“genel kamuoyu”*dur. Diğer bir ifade ile; toplumu oluşturan fikir ve duyguların toplamıdır. Batılı sosyologlar da bu konu üzerinde durmuşlar ve şöyle ifade etmişlerdir: “Efkâr-ı umumiye, önemli bir toplumsal şuur ve hukuki gücü olmayan korkunç bir mahkemedir.” [Sauvy, I’Opinion publique] Yine bir başka sosyolog olan Hobbes; “Dünyayı efkâr-ı umumiye idare eder.” demiştir. Bir başka Batılı müellif ise şöyle ifade etmiştir: “Doğru olmak için iyilik yapmak yetmez, idare edilenlerin de buna inanması, ikna edilmesi lazım. Hükümet efkâr-ı umumiyeden mahrum ise bir hiçtir.” [Dêmonach] Ve son olarak Gazali bu konuyu şöyle açıklar: “Melik, daima tebaasının rızasını aramak zorundadır, ancak bunu daima dini kanunlara uyarak yapmalıdır.”

Peygamber Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem de bir siyasetçi ve hükümet lideri idi. Ümmeti idare ettiği mekanizma ümmet ile aynı cinstendi ve ümmetin menfaatlerini önceliyordu. O tebaasına rağmen bir işe girişmiyor, Allah’ın emirlerini uygularken diğer yandan bu hükümlere karşı tebaasının inançlı ve istekli olmasını sağlıyor ve bunun için çalışıyordu. Hazreti Peygamber nazarında haklı olmak, doğru yolda olmak yeterli değildi. İnsanların şüphe duyacağı şeylerden sakınmak gerekiyordu. Mesela, bir Ramazan ayının son on gününde itikâfa çekilmiş olan Peygamberimizi SallAllahu Aleyhi ve Sellem zevcesi Safiyye ziyarete gelmişti. Ziyaret bitip de Safiyye’yi kapıya kadar uğurlayan Efendimiz kapının önünden geçerken kendisine selam veren Ensar’dan iki kişiyi durdurarak “Bu zevcem Safiyye’dir.” dedi. Adamlar biraz utanıp “Bundan şüphe mi edeceğiz ya Rasulullah?” deyince Aleyhi’s salatu ve’s Selam şu açıklamayı yaptı: “Gerçek şu ki, şeytan insana nüfuz eder, tıpkı kanın damarlarında cereyan etmesi gibi. Kalplerinize herhangi bir şüphe atmasından korktum.” [Buhari, Müslim, İbn-i Mace] Bir Kur’an ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmuştur:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لَا تَقُولُوا رَاعِنَا وَقُولُوا انْظُرْنَا وَاسْمَعُواۜ

“Ey iman edenler! Peygambere ‘Râina’ (bizi kolla) demeyin. ‘Unzurna’ (bizi gözet) deyin…” [Bakara 104] demiştir. Zira burada ‘râina’ kelimesi İbranice “bizim kötümüz” anlamına gelmektedir ve Rabbimiz böylesi bir yanlış anlaşılmadan Müslümanları men etmiştir. Kur’an’da geçen bir başka ayette de efkâr-ı umumiye karşısında yâd-ı cemil de bulunan İbrahim Aleyhi’s Selam şöyle dua etmiştir:

رَبِّ هَبْ ل۪ي حُكْماً وَاَلْحِقْن۪ي بِالصَّالِح۪ينَۙ وَاجْعَلْ ل۪ي لِسَانَ صِدْقٍ فِي الْاٰخِر۪ينَۙ

“Ey Rabbim! Bana hikmet ver ve beni iyiler arasına kat! Sonrakilerin (benden sonra gelecek olanların) beni güzel şekilde anmalarını sağla!” [Şuara 83-84] Allah’ın da, kullarının da hoşnut olacağı insan için Efendimizin şu kavlini de ifade ettikten sonra bu bahsi kapatıp diğerine geçelim:

اِزْهَدْ فِي الدُّنْيَا يُحِبَّكَ اللهُ وَزْهَدْ فِيمَا فِي أَيْدِي النَّاسِ يُحِبُّوكَ

“Dünyaya karşı müstağni (tok gözlü) ol ki Allah seni sevsin, insanların elindekine karşı müstağni (tok gözlü) ol ki insanlar seni sevsin.” [İbn Mace]

Diğer konuya geçelim; Dışişleri Bakanımız M. Çavuşoğlu son yaptığı basın açıklamasında oldukça mutluydu. Zira Amerikalı 6 kişilik yetkili bir heyet Şanlıurfa’da konuşlanmak üzere Türkiye’ye gelmiş ve Savunma Bakanı H. Akar ile görüşmüşlerdi. Bu görüşmede Suriye konusunda Türkiye’nin başrol oynayacağı bazı askerî işlerin olduğunu ve bu konuda müşterek hareket edeceklerini ifade ettiler. Özellikle Suriye’nin kuzeyinde terörden arınmış güvenli bölge için Amerika’dan 20 mil (32 km) gibi bir alanın temizlenmesi sözü almışlardı, nasıl mutlu olmasın ki… Türkiye hükümeti daha önce Münbiç’e girmek istediyse de ABD buna izin vermedi. Çünkü ABD hükümeti hem Münbiç’teki PYD-YPG güçleriyle müşterek çalışıyor, hem de onlara karşı savaşmak isteyen Türkiye ile müşterek çalışıyordu. Dolayısıyla Amerika, her iki çalışma ortağının birbiriyle gireceği savaşı koordine etmek istiyor, bunu da bir lütufmuş gibi Türkiye tarafına yansıtıyor. Fakat Türkiye kendisini savaşa sokacağını bildiği Amerika tarafından çok defa aldatıldı, ihanete uğradı. F35 uçakları için ödeme alıyor ama programından çıkarıyor, S-400 füzelerinin ana başlıklarının gelmesini engelliyor, döviz manipülasyonu yapıyor, yaptırım ile tehdit ediyor, FETÖ liderini teslim etmiyor, vize kısıtlaması getiriyor, Halkbank Genel Müdürü’nü cezaevine atıyor ve yıllarca mahkûm ediyor, kırk yıllık düşmanımıza silah taşıyor vs… Yani Türkiye halkı için efkâr-ı umumiyeye ne kadar ters bir durum varsa hepsini uyguluyor. Hatta İslâm coğrafyasına karşı kin ve nefret ile saldırıyor. Ümmeti parçalıyor, topraklarını sömürüyor, servetlerini yağmalıyor, kanlarını akıtıp namuslarını kirletiyor, tüm dünyaya terör, nefret ve kin saçıyor.

Bu durumda efkâr-ı umumiyi gözeten akıllı bir liderin Amerika’ya karşı dik duruş ve karşı koyuş göstermesi gerekir. Tebaasının gönlünü kazanmak, onu ikna etmek ve halkıyla omuz omuza yürümek için Amerika’ya güvenmez, onu tüm dünyaya ifşa eder, halkının boynunu ona karşı eğmez ve sinsi tuzaklarına karşı uyanık olur. Sömürgeci kapitalist bir devletten İslâm’a ve Müslümanlara hayır ummaz ve genel kamuoyunda sevgi kazanacak ameller yapar. Hem Rabbi kendisinden razı olur, hem tebaası kendisini sever ve korur. Ümmetin doğal lideri haline gelir ve ferasetiyle çevresine ışık yayar. Böylece hem dünyada hem ahirette kazananlardan olur.

Biz böyle düşünürken, efkâr-ı umumiyeyi gözetmekten bahsederken maalesef ki liderlerimiz ‘umum’un gözüne sokarcasına tersini yapıyor. Amerika ile müşterek harekât merkezi kuruyor ve bir başka İslâm beldesine saldırı planlaması yapıyor. Bu durumda Müslümanların genel kamuoyunu bir kenara bırakıp Amerika’nın siyasetine ve kamuoyuna teslim oluyor. Bu durumda da yukarıda belirttiğimiz akıbet de kaçınılmaz oluyor. Hukuki bir gücü olmasa da korkunç bir mahkeme olan ümmetin vicdanı er ya da geç kendisini yok sayanları hakkıyla muhakeme edecektir.

إِنَّهُ يُسْتَعْمَلُ عَلَيْكُمْ أُمَرَاءُ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ ، فَمَنْ كَرِهَ فَقَدْ بَرِئَ ، وَمَنْ أَنْكَرَ فَقَدْ سَلِمَ ، وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ

“Sizin üzerinize birtakım emirler, yöneticiler tayin olunacaktır. Onların dine uygun olan işlerini iyi bulur, uygun olmayanlarını ise hoş karşılamaz, tenkit edersiniz. Kim hoş karşılamaz, kerih görürse günahtan korunmuş olur. Kim de tenkit eder, onların kötülüklerine engel olmaya çalışırsa, kurtuluşa erer. Fakat kim de razı ve hoşnut olur, onlara uyarsa isyan etmiş olur.” [Riyazu’s Salihîn 190]