Doğu Ne Kadar Doğu?
14 Aralık 2019

Doğu Ne Kadar Doğu?

İslâm Devleti’nin yıkılıp, Allah’ın kanunlarını mütekâmil infaz eden tek makam Raşidî Hilâfet’in ortadan kaldırılmasıyla birlikte kalkanını kaybeden Ümmet-i Muhammed her türlü saldırıya açık hale geldi.

Ümmet pusuya düşürüldü, koca devlet lime lime edildi. Cetvellerle sınırlar çizilip topraklar kutsandı. Milliyetçilik ile kardeş kardeşe düşman edildi. Çanakkale’de yed-i düvelle, sömürgeci kâfirlere karşı omuz omuza savaşanlar bir birinden koparıldı. Yalanlar uyduruldu, nifak sokuldu. Oysa inananlar ancak kardeşti.

Ticari ve siyasi menfaatler uğruna Doğu Türkistan’a sırt dönüldü. 21. Asır, menfaat üzerine bina edilmiş demokrasi ile dünyanın en karanlık çağı yaşanıyor. İlkeleri, kutsalı yalnız çıkar olanlar, bu çirkinliğin adına konjonktür, reel politik diyor.

Doğu Türkistan’daki durum içler acısı. Toplama kamplarında komünist fikirlerle anneler ve babalar, yurtlarda ise çocukları asimile ediliyor. Müslüman kızlar zorla Çinli kâfirlerle evlendiriliyor. İşkence ile hücrelerde kanaat önderleri, yazarlar, âlimler katlediliyor. Çinli memurlar zorla Müslümanların evinde kalıyor. Karşı koyanlar toplama kampına gönderiliyor. İslâm’a dair her şeyi terör olarak adlandırıp yapılan bu zulmü legal bir işmiş gibi gösteriyorlar. Onların düşmanlığı İslâm’a ve Müslümanlara tıpkı ABD, AB ve Rusya gibi…

Doğu ve Batı’daki İslâm düşmanlarının en büyük derdi, Beyaz Saray’dakilerin saçlarını ağartan endişe yeniden ümmetin bir araya gelip tek yumruk olması. Bunun gerçekleşmemesi için yerli işbirlikçileri ile ellerinden geleni yapıyorlar. Terörle mücadele adı altında zulüm, işgal, soykırım ve vahşi katliamlar gerçekleştiriliyor.

Çoğu zaman anlattığımız bu acıları, bu kez bir şiirle dile getirmek istedim.

Uyanışa vesile olması dileğiyle,

“Bir Bedendir Bu Ümmet”

Doğu ne kadar doğu? Erzurum, Kars, Muş mu?

Bir de Doğu Türkistan var yoksa unutulmuş mu?

Çizilmiş sınırlar, makyajlanmış, kutsanmış

Birer bayrak verilmiş, milliyetler kutsalmış

Parçalamış kasaplar canlı canlı bedeni

Kol bacağa düşman, tanımaz el, gövdeyi

Aynı bedenden akar kanlar ayrı zemine

Zemin takdis edilir bakmaz kimse fikrine

Şuracıkta ölse din kardeşi açlıktan

Sınırın ötesinden “bana ne” der açıktan

Değmez kuşun kanadına kölenin varsa fikri

Yoğrulmuş esaret ile ne çıkar dilden zikri

Ve sen koca ceset dirilmelisin!

Kalkınca üstündeki toprak ile

Üzerinde tepinenleri gömmelisin

Şakaklarımda zonklayan ağrılarım

Cesedimde sızlayan yara gibisin

Dertlendiğimsin, derdimsin

Ya sen huzura kavuşursun bu dert savuşur

Ya girerim toprağa ruhum tutuşur

Tabutunu koysalar ey Hamid şu enkaza

Belki de son bulurdu zillet ve şu sancılı maraza

Diriler dövüşüyor, ölüler seyrediyor

Elini sokup toprağa “haydi kalk, diril!” diyor

Ölmez, ölemez! Bu fikir varken beden

Belki hapsedilir amma dikiş tutmaz bu kefen

İncecik boynuna kalın bir urgan

Bir de örtmüş üstüne uyusun diye yorgan

Beden acı çekiyor köleler sırt dönüyor

Koskoca bir devi cüceler esir ediyor

Menfaat uğruna ırzlar kurban verilir

Çıkar için yavrular Çin’e köle edilir

Adım adım geziyor vücudum üzerinde

Ölmüşüm zannediyor kalp atıyor derinde

Firavunun zindanında çocukları var Nil’in

Tarumar edilmiş Fırat, bir asırdır Dicle’nin

Hep zulümdür bekâsı küfür varken ümmetin

Gündüzü karanlıktır “Allah birdir” diyenin

Şeytan Şam’da, Bağdat’ta zulmüyle saltanat kurdu

Hep bizden görünenler Roma’nın kulu oldu

İncedir bedenleri her rüzgârla eğilir

Sekiz çizer omurga baksan yılan değildir

İman dediğin çölde susuz açan çiçektir

Kar altında dirilen hırslı bir kardelendir

Ellerinde kelepçe, narin boynunda zincir

Esir ettiler seni köleler oldu vezir

Ve değildir kardeşim değildir

Her güneşe aldanma bahar değildir

Her konuşana kanma adam değildir

Yalancının huyu bu: haktan konuşur

Batılın önünde eğilip el ovuşturur

Bin kaide barındırır yoktur temeli

Allah’a kul olmayan İblis misali

Okyanustan esen rüzgâr ile eğilir

Üç kulaçlık kuru göl derya değildir