DOĞU TÜRKİSTAN’DA ÇİN ZULMÜ
09 Ağustos 2014

DOĞU TÜRKİSTAN’DA ÇİN ZULMÜ

Gazze’deki Yahudi varlığının katliamlarının yanında gündeme girmeyi başaran zulmün adı Çin Cumhuriyeti… Mazlumun ismi Doğu Türkistan... Sadece Mescit’te bayramlaşmak için toplanan Müslümanlara saldıran Komünist Çin, 100’den fazla Müslüman’ı, Ramazan ayı içinde ise 3.000’den fazla Müslüman’ı katletmiştir. Bu rakamlar kesin olmamakla birlikte bölgeden gelen haberlere göre zulüm artarak devam ediyor. Tüm insani değerleri yasaklayan, sakal, başörtüsü, mescide gitme yasağına kadar adeta yaşamayın dercesine zulmün yaşandığı Doğu Türkistan birçoğumuzun sadece ismini duyduğu ama bilgi sahibi olmadığı İslami bir belde. Kâfir kapitalist dünyanın sustuğu, medyanın gündeme getirmediği, Müslümanların dahi habersiz olduğu fedakâr kardeşlerimizin ve milyonlarca şehidimizin olduğu güzel bir belde.

Türk toprağı, Türk yurdu anlamına gelen “Türk” ve “Stan” kelimelerinin birleşiminden meydana gelen Türkistan ismine sahip bu mücahit beldemiz, 1876 yılında Çin yönetimi tarafından ilk defa işgal edildiğinde “yeni zenginlik” anlamında “Şinyang” olarak isimlendirilmiştir. Doğu Türkistan’ın yüz ölçümü 1,8 milyon Km2’dir. Yani Çin’in beşte biri, Türkiye’nin 2 katından fazla büyüklüktedir. Bağımsız istatistiklere göre Doğu Türkistan’ın nüfusu 30 milyondan fazladır. Müslüman nüfusun çoğunu Uygurlar oluşturmaktadır. Türk dilinin lehçelerinden birisi olan Uygurca konuşulmakta ve Arapça kullanılmaktadır.

Doğu Türkistan büyük petrol rezervlerine sahiptir. Jeolojik araştırmalar 13 kaynakta 300 milyon ton petrol ve 220 milyar metre küp doğal gaz bulunduğunu ifade etmektedir. 600 milyon ton kömür rezervi ile birlikte en değerli uranyum’a sahiptir ve sekiz madenden çıkartılmaktadır. Bu nedenle Çin ekonomisinin, ağır sanayisinin ve askeri sanayisinin bel kemiğini oluşturmaktadır. Çin’in nükleer füzeleri ve balistik füze rampaları Doğu Türkistan’da yer almaktadır. Ayrıca daha farklı madenler ve gümüş bakımından da zengindir. Bu yönüyle de Çin’in başlıca ham madde kaynaklarından birisini oluşturmaktadır.

Türkistan halkı üçüncü Raşid Halife’nin H. 21 yılında celil sahabe “Hakem b. Amru’l Ğıfari” başkanlığında gönderdiği ilk heyetle İslam’ın nuru ile hidayete ulaşmış, sonra da dinlerine sımsıkı bağlı Müslümanlar olarak kalmışlardır. Daha sonra büyük Müslüman komutan Kuteybe b. Müslim el-Bahili H. 95 yılında bugün Orta Asya olarak bilinen “Özbekistan, Kırgızistan, Afganistan, Kazakistan ve Türkmenistan”dan meydana gelen Batı Türkistan’ı fethetmiştir. Buhara ve Semerkand’ın fethinin ardından, Doğu Türkistan’a doğru hareket etmiş ve o dönemde başkent olan Kaşgar’ı da fethetmiştir. Doğu Türkistan halkları büyük kahramanlardır. İslam’ın yayılmasında onların payı vardır. Osmanlı Hilafeti’ni kurup devam ettiren, İstanbul’u fetheden, İslam’ı balkanlara taşıyan ve Avusturya kapılarına dayanan Türkler buradan gelmişlerdir. Hilafet asırları süresince Türkistan İslam ile yönetilmeye devam etmiştir. Hilâfet’in zayıfladığı zamanlarda ise Hilâfet’ten bağımsız Müslüman valiler tarafından yönetilmiştir.

Doğu Türkistan’a yönelik ilk düşman saldırısı H. 1174-M. 1760 yılında gerçekleşmiş ve Müslümanlar şiddetli bir direniş göstermişler yaklaşık bir milyon Müslüman şehit olmuştur. Aralıksız devam eden şiddetli savaşlarda basit silahlara, fakat iman dolu kuvvetli kalplere sahip Müslümanlarla gelişmiş silahlarla donatılmış kuvvetler arasında devam eden savaşlardan sonra Çin, H. 1368-M. 1949 yılında Doğu Türkistan’ı işgal etmiştir. Bu tarihten sonra Çin, Türkistan Müslümanlarını avucunun içine alabilmek için her türlü vahşi ve iğrenç vesileleri kullanmıştır. Bölgedeki Müslüman nüfus sayısını azaltabilmek için çok büyük sayıdaki Çinli, Doğu Türkistan topraklarına göç ettirilmiştir.

İslâm’ın kanun dışı olduğu resmen ilan edilmiş, İslam’ı yaşayanlar cezalandırılmıştır.

Dini müesseseleri ilga edip binalarını yıkarak, Mescitleri kapatmışlardır. Hatta onları sürekli gözetim ve baskı altına aldıktan sonra mescitlerin az bir kısmını açtıklarında, Kur’an’ı Kerim bulundurmayı, dini eğitimi ve ibadetleri ikameyi suç saymışlardır. Müslümanları dinsizliği öğrenmeye, haram yiyecekleri yemeye ve doğum kontrolüne zorlayarak, yerel alfabeyi yabancı harflerle değiştirmişlerdir. Çinceyi resmi dil yaparak, İslami tarihi “Mao Tuse Tung”un talimatlarıyla değiştirmişlerdir. Sadece 1964 yılında Doğu Türkistan’da 35 adet nükleer deneme yapan Çin, bölgedeki tüm yaşama zarar vermiş, su kaynaklarını kirletmiş, doğal hayat zarar görmüş, kanser vakaları artmış ve genetik bozukluklarda artışa neden olmuştur.

Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz Çin işgalinden kurtulmayı ve İslam Devletini kurmayı hedeflemiş, bu yoldaki direnişlerde milyonlarca kişi şehit olmasına rağmen mücadelelerinden vazgeçmemişlerdir. Yalnızca 1997 yılında 500 kişi hakkında idam cezası verilmiş ve bu zulmü tatbik etmişlerdir. Bu zulümler hiç durmadan günümüze kadar devam etmiştir.

2 gün önce tanıştığım Doğu Türkistanlı Muhammed kardeşimiz, inancından dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalmış, aylarca yapmak zorunda bırakıldığı yolculuktan sonra eşi ve çocuğunu Malezya’da bırakarak Türkiye’ye gelebilmiş. Muhammed: “her türlü zulmü yaşadıklarını, İslami duyarlılıklarından dolayı 1988-2008 yılları arasında 450.000 siyasi tutuklu olduğunu ve birçoğunun öldürüldüğünü söylüyor.” Halkın neredeyse tamamının İslami hassasiyete sahip olduğunu, İslami faaliyetlerin çok zor ve gizli de olsa artarak devam ettiğini anlattı. Daha birçok zulümden bahseden Muhammed, Çin devletinin Hizb-ut Tahrir’le mücadele etmek için ajanlar kullandığını ve binlerce Hizb-ut Tahrir’li gencin süresiz hapsedildiğini anlattı.

Peki, bütün bunlar yaşanırken Türkiye Hükümeti Doğu Türkistan’daki Müslüman kardeşlerimiz için ne yapıyor? Çin ile ilişkiler ne durumda? Maalesef milli menfaatler, reel politik gerçekler, ihtiyaçlarımız, dünya gerçekleri gibi bahanelerin arkasına sığınarak kardeşlerimizin canları, namusları, malları ve tüm değerleri saldırıya uğramasına rağmen ilişkiler devam ediyor. Hükümetin Doğu Türkistanlı kardeşlerimiz ve Çin zulmü karşısında ne yaptığını Dışişleri Bakanlığı sitesindeki bir makaleden aldığım bir paragraf bize gösteriyor.

Çin ile ilişkiler şöyle anlatılıyor; “1971 yılında kurulan Türkiye-Çin diplomatik ilişkileri hem siyasi hem de ekonomik alanda son yıllarda büyük bir ilerleme kaydetmiştir. 2009 yılında Cumhurbaşkanı Gül’ün Çin’i ve Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ni (SUÖB), 2010 yılında ise dönemin Çin Başbakanı Wen Jiabao’nun ülkemizi ziyaret etmesiyle “Stratejik İşbirliği İlişkisi Kurulmasına ve Geliştirilmesine İlişkin Ortak Bildirge”nin iki Başbakan arasında kabul edilmesiyle Çin ile ikili ilişkilerimiz yeni bir boyut kazanmıştır. İkili ticaret hacminde ilk kez 1 milyar dolarının aşıldığı 2000 yılından bu yana kaydedilen düzenli gelişme sonucunda 2012 yılı sonunda 24,1 milyar dolara ulaşılmıştır. Böylece Çin ülkemizin üçüncü büyük ticari ortağı haline gelmiştir. Çin’e ihracatımızda Çin ekonomisinin ihtiyaç duyduğu hammaddeler ve kimyasallar ağırlıklı bir yapıdadır. İthalatımızın önemli bir bölümü yatırım malları ve ara mallar, geri kalanını ise tüketim malları oluşturmaktadır. Ülkemizdeki muhtelif altyapı yatırımlarında Çin’in katkısı her geçen gün artmaktadır. Ayrıca üçüncü ülkelerde şirketlerimiz ortak projeler gerçekleştirmektedir. 2012 yılında ülkemizden Çin’e 72 heyet, Çin’den ise ülkemizi 28 heyet ziyaret etmiştir. Öte yandan, 2012 “Türkiye’de Çin Yılı” olarak kutlanmış olup, 2013 ise “Çin’de Türkiye Yılı” olarak kutlanmaktadır.”(http://www.mfa.gov.tr/turkiye-cin-halk-cumhuriyeti-siyasi-iliskileri.tr.mfa)

Neredeyse Müslümanların topraklarında katliamın, kan dökmenin yaşanmadığı bir gün geçmiyor. Bunların tümü Hilâfet’in kaldırılmasından sonra Müslümanların paramparça edilmelerinin, birbirlerinden koparılmalarından, Onların imdat çağrılarına hemen cevap verecek Halifelerin bulunmamasından kaynaklanmaktadır. Zira Rasûlullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır: وإنما الإمامُ جُنٌَّ ة يُقاتَلُ مِن وَرائه، ويُتَّقى به “İmam ancak kalkandır. Onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.”

Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin İslam’ın hakimiyeti için mücadele ettiklerini ve her şeye rağmen bu yoldan dönmediklerini unutmayalım… Türkistan’da Çin yönetimi ve alçak çeteler tarafından zulümle, işkenceyle, vahşi düşmanlıkla karşı karşıya olan kardeşleriniz olduğunu anlatalım… Doğu Türkistan’ın, Allah’tan başka hiçbir kimseden korkmadan Allah yolunda cihad eden güçlü ve takva sahibi Müslümanlarla dolu bir belde olduğunu hatırlayalım…