Çarpıtılan Gerçekler
26 Mart 2020

Çarpıtılan Gerçekler

Evet, dünya nüfusu giderek artıyor. Lakin kimse merak etmesin, herkese yetecek kadar kaynak var. Açgözlüler (sermaye sahipleri), hepsini kendilerine almak istedikleri için diğer insanlara yetmiyor gibi gözüküyor. Böyle olunca da yoksulluk pandemi gibi artıyor. Yoksulluk önlenemez epidemik bir salgın hâlini alıyor. “Pandemi” kavramına kulaklarımız pek aşina değildi. Koronavirus gündemimize bu denli girene kadar. Pandemiler veya pandemik hastalıklar, bir kıta, hatta tüm dünya yüzeyi gibi çok geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel addır. Ekonomik olarak kalkınmış olduğu iddia edilen ülkeler de dâhil, yoksulluk had safhada olduğu düşünüldüğünde uygulanan fasit sistemler sebebiyle, kaynakların adaletsiz kullanımı sebebiyle yoksulluğun yayıldığı görülebiliyor. Ne diyordu Peter Rosset? “Dünya açlığının gerçek kaynağı kıtlık değil, bizatihi politikalardır. Çaresizlik değil, bilakis siyasettir. Gerçek suçlular, herkese fırsat sunmakta başarısız olan ekonomiler, ekonomik verimliliği şefkatin üzerinde konumlandıran toplumlardır.”

Market raflarında temel tüketim malzemelerinin kalmadığını gördünüz değil mi? İşte tam da bunun gibi… Aslında, örneğin makarna tüm Türkiye halkına yetecek kadar üretilmişti. Ancak, bazıları ihtiyacı olandan fazlasını, yiyebileceğinden fazlasını alıp stok yapma yoluna gidince, diğer bazılarına ise açlığını giderecek kadar bile kalmadı. Gayri Safi Milli Hâsıla konusu da böyledir. Türkiye’deki toplam makarna sayısı bellidir; nüfus da bellidir. Toplam makarna sayısı, nüfusa bölündüğünde kişi başına düşecek makarna sayısı bellidir. Herkes zanneder ki, bu makarnayı ben yiyeceğim. Hayır, hiç boşuna heveslenmeyin. Bazen %5’lik bir kesim makarnayı o kadar sever ki, makarnaların %90’ını onlar yer. Halkın geri kalanı ancak %10’unu paylaşmak zorunda kalır. Bazılarına ise hiç kalmaz. Kapitalizm böyledir! Üzerimize tatbik edilen nizam işte böyle acımasızdır! Aslında “orman kanunları geçerlidir” diyebiliriz, “güçlü olan kazansın!” der, “alabilen alsın, alamayan alamasın” der. Aslan payı hep sermaye sahiplerine gitmektedir.

Dünyanın gündemi virüs. Hastalık da sağlık da, hayat da ölüm de Allah’ın dilemesi ile olur. Biz ancak tedbir alabiliriz, takdir muhakkak Allah’tandır. Konuya alakalı hadis-i şerifleri biliyorsunuz. Salgın hastalığın olduğu yerde isen çıkmamaya, dışarıdaysan oraya girmemeye yönelik talimatlar var. İslâm’ın her konuya, her zamana dair çözümleri olduğu bir gerçek.

İslâm’ın tatbik edildiği zaman dilimlerinde, insan sağlığı, akıl sağlığı, kaynakların adaletli dağıtımı, zekât-infak ile malların paylaşılması garanti altındaydı. Hilâfet’in kaldırılması sonrasında gerek sosyalizm gerekse kapitalizm dünyayı sömürmek için insanı, nesli, ekini bozmak üzere çalışmalara girişti. “Hepsi bana!” diyen sermaye sahiplerinin önü açıldı. Amiyane tabirle; zengin hep zenginleşti, fakir daha da fakirleşti.

Virüs ile alakalı gerçeği yansıtan, yansıtmayan birçok şey konuşuluyor. Biliniyordu, bilinmiyordu, doğal bir seleksiyon gerçekleşiyordu yani güçsüzleri ayıklıyor, güçlüler ayakta kalıyordu, yok komplo teorileriydi, planlardı, projelerdi, nüfus azaltma hamlesiydi, endüstri 5.0’a geçme pratiğiydi. Bunların hepsi olabilir, hiçbiri de olmayabilir. Lakin içinde bulunduğumuz durumda “biz ne yapıyoruz” kısmı önemli.

Evet, acizliğimizi hissediyorduk, daha iyi hissettik. Gözler gördü, kalpler mutmain oldu. Azgınlıklarıyla arşı titretenler, gözle görülmeyene diz çöktüler. Yok, virüsten bahsetmiyorum. Virüsün Rabbi olan âlemlerin Rabbi Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya diz çöktüler. Teknolojiler, robotlar, otonom sistemler sınıfta kaldı. İnsanların canını koruyamadılar.

Sistem çöktü mü? Kapitalist sistem zaten çökmüştü; yamalar, istinat duvarları, destek kolonları ve bir tutam da sihirbazlık ya da daha doğrusu illüzyon ile ancak ayakta durabiliyordu. Ama bir virüs geldi, Hz. Musa’nın asasının dönüştüğü şey gibi illüzyonları yuttu. Hizb-ut Tahrir, tam da bu konuda “Çöküşe Sürüklenen Kapitalist Küfür Sistemi Korona’dan Daha Ölümcüldür!” diyerek hakkı yine ortaya koydu.

Kim ne plan yapıyorsa yapsın, muhakkak ki Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın planı tüm planlara üstün gelecektir. Nemrud’u bir sivrisinek ile helak etmeye kadir olan Allah Subhanehu ve Teâlâ, günümüz nemrudlarını, firavunlarını, karunlarını, kisralarını, kayserlerini de dilediği vesileler ile alt etmeye muktedirdir. O’nun vesileye dahi ihtiyacı yoktur. Burada fırsat ise Müslümanlar içindir. Bu fırsat, kurtuluşu hedef edinenler içindir. İmkân, amel defterlerini doldurma imkânıdır. Mesele budur. Vakıaya göre şekil almak değil, vakıaya şekil vermektir. Tam da Prof. Dr. Muhammed Malkawi’nin dediği gibi:

“Nicedir diyoruz ki Hilâfet Devleti’ni kurma fırsatı, ABD’nin zorbalıkla tahakküm ettiği küresel sistemde bir çöküş meydana gelmedikçe tamamen ortaya çıkmaz. Tek kutuplu kapitalist küresel sistemin çöküşü ise devletlerarası sistemin dağılmasını tetikleyecek ve ABD’nin demir pençesini zayıflatacak ekonomik ve finansal çöküşler meydana gelmedikçe mevcut devletlerarası koşullar altında mümkün olmaz. Yine demiştik ki: suni yöntemlerle de olsa bu çöküşü geciktirmek ve engellemek üzere Amerika ve müttefikleri kasıtlı eylemler gerçekleştirebildikleri sürece böyle bir çöküşün meydana gelmesi zordur. Ancak ABD ve müttefiklerinin, anlık enerjisini tüketen, ekonomi ile finansı birbirinden koparan güçlü bir faktörün varlığı halinde bu çöküş gerçekleşecektir. İşte şimdi görünüyor ki bu faktör ve çöküşün doğrudan sebebi, arkasında ilk kimin olduğu ve nasıl olduğuna bakılmaksızın, küresel korona krizinde ortaya çıkmıştır. Önemli olan şu anki devletlerarası durumun hazır olmasıdır, tıpkı Katrina Fırtınası ve Irak savaşı sonrası 2008 yılında olduğu gibi. Devletlerarası durum artık şiddetli bir çöküşe hazırdır. İşte Hilâfet Devleti’nin kurulması ve dünyanın hegemon devletlerinin şiddetli saldırılarına uğramadan ayakta kalabilmesi için zorunlu olduğunu söylediğimiz koşullar tam da budur. Bu durumda iş, değişim iradesini, değişim metodunu ve değişim araçlarını elinde tutanlardadır. Allah’tan bunları bir an evvel lütfetmesini niyaz ederim.”

Evet, Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan bunları bir an evvel lütfetmesini niyaz ederiz.