Bu Eğitim Modeli İle Asla!
27 Mayıs 2019

Bu Eğitim Modeli İle Asla!

Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, yeni eğitim modelini açıkladı. Bakan Selçuk, “Birçok proje aslında vizyonumuzun birer parçaları. Her biri diğerinin tamamlayıcısı. Tüm projelerimizin fizibilitesi yapıldı. Hangi ay, hangi senenin nelerin yapılacağını hesapladık. Önemsediğimiz birçok konu var. Öğretmen eğitimine çok büyük bir yatırım yapıyoruz.” açıklamasını yaptı. Bakan Selçuk, yeni eğitim sisteminde ortaöğretimlerde ders sayısının azalacağını, öğrencinin soru çözen değil, sorun çözen bir birey haline gelmesini sağlayacağını ve öğrenciden sınav baskısının azalacağını söyledi.

Ben bu makalemde, açıklanan yeni eğitim sisteminin içeriğine girip teknik bir analiz yapmayacağım. Sorunun temeline inip bunu ifade ettikten sonra doğru bir çözümü ortaya koymaya çalışacağım inşallah…

AK Parti iktidarda olduğu 17 yıl boyunca tam 16 kez eğitim sisteminde değişikliğe gitti. Fakat yapılan bunca değişikliğe rağmen maalesef bu konuda bir başarı elde edemedi. Deneme-yanılma ya da yap-boz anlayışıyla çocuklarımız tam bir kobay haline getirildi. Sonuçta ise çocuklarımız ve bütün bir gençlik bir takım siyasi politikalara heba edildi. Aslında eğitimde yaşanan bu sorunlar, Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar da devam etmektedir. Cumhuriyetin ilk yıllarında Tevhid-i Tedrisat ve Harf İnkılabında yapılan kanunlarla sözde kaliteli ve başarılı bir gençliğin yetiştirilmesi hedef edinilmişti. Fakat aslında amaçlanan ise bunun tam tersidir. Zira bundan amaç, bu tür yasal düzenlemelerle Cumhuriyet ve onun değerlerine daha çok sahip çıkan bir gençlik inşa edilmek istenmesidir. Hatta o dönem eğitimde ilk önce Fransız eğitim sistemi uygulanmış, daha sonraki dönemlerde ise İngiliz ve Amerikan eğitim modelleri tatbik edilmiştir. Sonuç; yine hüsran. Çünkü tatbik edilen gayri İslâmi eğitim modellerinde öne çıkan bir anlayış vardı. O da eğitimde rasyonalizmi ön plana çıkararak vahyin yani İslâm’ın hayattan uzaklaştırılması ve İslâm’la bağının koparılmasıydı. İşte Cumhuriyetin temel paradigması buydu. Ve eğitim modelini bu paradigma üzerine inşa etmişti. Şimdi de aynı anlayışın devam ettiğini görüyoruz. Yani Cumhuriyet ve demokrasiye daha çok sahip çıkan bir gençlik.

Bununla beraber açıklanan yeni eğitim modeli üzerinde en çok tartışma konularından biri de tarih derslerinin seçmeli, Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi dersinin ise zorunlu olacağı idi. İşte bu konu üzerinde çok tartışıldı ve tartışmalar halen devam etmektedir.

Meseleyi aydın bir bakış açısı ile değerlendiren biri, yeni eğitim modelinin sadece bu alana hasredilecek kadar ufak bir mesele olmadığını görür. Mesele sadece bu kadar basit değildir. Senelerdir tarih dersleri okutulmasına rağmen yine de kaliteli ve başarılı bir nesil ortaya çıkmadı. Tam aksine tarihinden nefret eden ve utanan, mankurtlaşmış bir nesil icat edildi. Yine bununla beraber okullarda okutulan tarih kitaplarında Batılı şahsiyetler ön plana çıkartılıp övülürken İslâmi şahsiyetler maalesef hep karalandı ve kötü bir karakter halinde gösterildi. Bu konuda birçok örnek verebilirim ama bunun en bariz örneği ise -Allah ona rahmet etsin- senelerdir “Kızıl Sultan” olarak tanıtılan 2. Sultan Abdulhamid’dir.

Dolayısıyla mesele yanlış bir zemin üzerinde tartışılmaktadır. Bu zemin üzerinde tartışıldığı sürece verimli ve doğru bir neticeye ulaşamayız. Eğitim meselesine insan merkezli bakmayıp sadece menfaatleri ve ekonomik getirisi açısından bakan veya laik, liberal pencereden bakıp da konuyu bu zeminde tartışanları bir şekilde anlamak mümkünken İslâmi birtakım fikirlere sahip olan bazı akademisyen ve yazarların eğitim sistemi meselesini bu şekilde ele alıp sathi bir şekilde değerlendirmelerini anlamakta zorlanıyoruz. Bu tip insanların ister eğitimle, ister ekonomiyle, isterse de diğer meselelerle ilgili olsun kendilerini ve destekledikleri iktidarı haklı çıkarmak için Amerika ve Batı’yı kaynak göstermeleri de anlamakta zorlandığımız ve şaşırıp kaldığımız bir diğer konudur.

Öyle ki Müslümanlar olarak bizlerin, hayata İslâmi bir zaviyeden bakıp olayları İslâmi hükümlere göre yorumlamamız kaçınılmazdır. Bu da kulluğumuzun bir gereğidir. Bununla birlikte Allah Subhanehu ve Teâlâ bu dini her şeyi beyan edici bir şekilde inzal etti. O halde bizler niçin Amerika ve Batı’yı referans gösteriyoruz? Niçin halen eğitimde başarısızlığın ana kaynağı olan laik, seküler eğitim sistemini devam ettirmekte ısrar ediyoruz? Referans kaynağımız İslâm olması gerekmez mi? Ya da “1300 senedir İslâm hükümlerinin tatbik edildiği İslâmi Devlet’te eğitim sistemi nasıldı?” diye İslâm tarihine bakmamız gerekmez miydi? Veyahut da İslâm’ın meselelere bakış metodolojisine göre -ki o metodoloji: öncelikli olarak var olan sorunu incelemek, daha sonra bunu şer’î naslara götürüp bu naslardan çıkartılan hükmü o problemin üzerine indirerek var olan bu sorunu köklü bir şekilde çözmektir- incelemek gerekmez miydi? İslâmi hassasiyete sahip olan şahsiyetler var olan meseleyi bu şekilde ele alır ve çözer. Fakat bizde var olan Batılı olma kompleksi olaylara bu şekilde yaklaşmamızı engelliyor.

Yapılması gereken tek şey, tatbik edildiği dönemlerde güçlü şahsiyetler ortaya çıkaran İslâm’ın eğitim ve öğretim metodunun uygulanmasıdır. Bu belki birilerine farazi gelebilir. Ve hatta şöyle diyenlerde olabilir: “Hocam iyi, güzel de sistem İslâmi olsa zaten bu sistem uygulanacaktır. Fakat şu anki sistem gayri İslâmi olduğundan dolayı İslâm’ın eğitim ve öğretim sistemini nasıl tatbik edeceğiz? Buna müsaade etmezler!” Evet, biz de bu söylemi haklı görmekle beraber, bu eğitim sisteminin tatbik edilmesi için öğretmenlerin ve İslâmi bir devletin varlığının kaçınılmaz olduğunu görüyoruz. Bununla ilgili olarak elimizde bu konuda bir çözümün olduğunu defalarca kamuoyu ile paylaştık. Buna bağlı olarak hükümete, bu sistemin uygulanması için bir teklifte bulunduk. O halde yapılması gereken, bu eğitim sistemini tatbik edecek İslâmi Devleti ortaya çıkarmak için var gücümüzle çalışmaktır. Fakat biz bu çözümü hükümete teklif ederken hükümetin bu nasihatimizi kulak ardı edeceğini de bilmekteyiz. Buna rağmen biz yine de “umulur ki akledip alırlar” diye nasihatimizi sürdürmeye devam edeceğiz. Çünkü şu anda eğitim noktasında ciddi bir kalitesizlik ve düşüklük var. Yapılan tüm iyileştirmelere rağmen… Hatta bu konuda iktidarın birtakım gayretlerine rağmen… Ne yazık ki ezbere dayalı bir eğitim modeli devam ettiği ve bununla beraber İslâm hayata tatbik edilmediği sürece eğitim alanında -bu ister devletin okullarında olsun isterse özel okullarda olsun-, İslâm şahsiyetine sahip dünya çapında kaliteli insanların yetiştirilmesi asla söz konusu olamaz. “Kalite”, üniversite imtihanlarında dereceye girmiş olan öğrencileri televizyon ekranlarına çıkarıp forma giydirmek ve bununla da övünmek değildir. Esas kalite, alınan bilgileri pratiğe sokmak ve bununla birlikte güçlü İslâmi bir şahsiyete sahip olmak demektir. Yani İslâmi renge sahip formaların o yavrulara giydirilmesi demektir. Nitekim burada zikredemeyeceğimiz kadar çok o şahsiyetleri, İslâm tarihinde görmek mümkündür.

Bizler Köklü Değişim Dergisi olarak senelerdir dergi, panel, konferans ve makalelerimizde bu konunun önemini vurguladık ve vurgulamaya da devam edeceğiz. Bu konuda insanlara çözümler gösterdik. Bu çözümlere vakıf olmak isteyenler dergimizin sitesini (www.kokludegisimdergisi.com) ziyaret edebilirler. Kaliteli bir eğitimden maksadın ne olduğunu, sağlıklı bir gençliğin yetiştirilmesinin nasıl mümkün olduğunu açıkladık. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan günümüze kadar matematik, tıp, fizik ve astronomi gibi eğitim alanlarında insanların yetiştirilemediğini çoğu kere vurguladık. Hatta bazıları bu konudaki tenkitlerimizden dolayı bizleri eleştirdi. Fakat gelmiş olduğumuz nokta itibariyle zaman bizi haklı çıkardı. Özellikle şu anda yeniden açıklanan yeni eğitim sisteminin tartışıldığı bu günlerde… Mesela, son zamanlarda yüz lise öğrencisi arasında yapılan bir anket, Batılı liberal değerlerin “özgürlükler” ve “modernlik” adı altında genliğin getirilmiş olduğu uçurumu açık bir şekilde gözler önüne sermektedir. Her yüz lise öğrencisinden kırk beşi sigara, otuz beşi alkol ve on dokuzu uyuşturucu kullanmaktadır. Bunu liselerde gördüğümüz gibi ilköğretimde de görmemiz mümkündür. Ve ne yazık ki bu sayılar her geçen gün artmakta ve okullarda alarm zilleri çalmaktadır. Alın size dindar bir gençlik!

Bu istatistikleri tabii ki çoğaltmamız mümkündür. Bu konuda devletin okulları ile özel okullar arasında da hiçbir fark yoktur. Öğrenciler açısından durum böyledir. Okullar açısından ise dünyadaki en iyi 500 üniversite sıralamasına Türkiye’den sadece 9 üniversite listeye girebilmiş ve listenin en son sıralarında yer almıştır. Yani ister öğrenciler açısından isterse okullar açısından bakın son derece vahim bir tablo ile karşı karşıyayız.

Eğitimdeki bu kalitesizliğin kaynağı ise tatbik edilen laik seküler eğitim sistemi, kutsadıkları demokrasi ve özgürlükler fitnesidir. Bu fitneden sakınılmadığı sürece iddia ediyoruz ne dindar bir nesil, ne kaliteli öğrenciler, ne de güçlü bir toplum kesinlikle inşa edebiliriz. Belki bazılarınız haklı olarak bana “hocam sende çok karanlık bir tablo ortaya koydun” diye sitem edebilir fakat ne yazık ki vaka bu söylediklerimizi haklı çıkarıyor. Senelerdir eğitim alanındaki düşüklük ve buralardan mezun olan öğrencilerin hal-i pürmelali ortada. Bu konuda hem konunun uzmanlarından hem de ailelerden senelerdir sitem dolu sözler duymaktayız. Bununla beraber, İslâm bu topraklardan atıldığı ve O’nun devletinin yıkıldığı günden bugünümüze kadar, güçlü İslâmi şahsiyetler yetiştiren bu topraklar da çoraklaşmış ve bunun sonucu olarak kaliteli ve üstün nitelikli insanların yetiştirilmesi söz konusu olmamıştır. Başka bir deyişle “kaht-ı rical” yani “adam kıtlığı” meydana gelmiştir. Fakat bizler her şeye rağmen bu gençliği “geleceğimizin teminatı” olarak görüyor ve elimizden geldiği kadarıyla bu gençliğin kaliteli ve güçlü birer İslâmi şahsiyetler olmaları için gece gündüz çalışıyoruz.