Anıtkabir Serbest, Cami Yasak!
25 Nisan 2020

Anıtkabir Serbest, Cami Yasak!

Koronavirüs salgını tüm dünyada etkisini sürdürürken hayatlarımızı da olumsuz etkilemeye devam ediyor. Devletlerin aldığı önlemler insan sağlığını öncelemekten ziyade ekonomiyi ve yöneticilerin koltuklarını koruma temelli olduğundan virüsün bertaraf edilmesi geciktikçe gecikiyor. Bu yıl ki mübarek Ramazan ayına da işte böyle bir ortamda girdik. Uzun süredir Cuma ve cemaat namazlarından mahrum kalmamıza ilave olarak, alınan kararlar doğrultusunda Ramazan’ın en güzel ve kaynaştırıcı amellerinden olan toplu iftarlardan ve omuz omuza Rabbimizin huzuruna durduğumuz teravih namazlarından mahrum bırakılmak isteniyoruz.

Şüphesiz bu salgın, inanıp idrak edenler için bir imtihandır. Kaybettiklerimizi yeniden kazanmak için yaşadığımız bir imtihan desek herhalde yanlış söylemiş olmayız. Zira bir şeyin hakkını vererek yapamayan, o şey üzerinden sağlanacak fayda ve kazanımlardan da mahrum kalır. Bu maddi açıdan da böyledir, ruhi açıdan da…

Bizler Müslümanlar olarak Allah’ın bize verdiği iman nimetinin hakkını veremediğimiz, Allah’ın emir ve yasaklarını hayatımızın merkezine koyamadığımız için bugün birçok hayr ve güzellikten mahrum kaldık maalesef. Öyle ki hakkını vermek konusundaki bu ihmalimiz yaklaşık bir asır önce huzur ve adaletin sembolü olan İslâm Devleti’nin yıkılmasıyla sonuçlandı. Ve bugün münkerler her yeri sarınca küçücük bir virüs ile kudretini hatırlatan Rabbimizin uyarısı geldi.

Tabiri caizse Rabbimiz, yaşadığımız bu uyarı ile sanki bizlere “bedenlerinizi, elbiselerinizi, fikirlerinizi ve yaşantılarınızı temizleyip huzuruma öyle gelin” diyor.

Peki, böyle yapıyor muyuz?

Malumunuz olduğu üzere bu yıl ki Ramazan ayının başlangıcı 23 Nisan ile aynı zamana denk geldi. Müslüman halkımıza bayram olarak sunulan 23 Nisan’ın aslında ne olduğunu tekrar hatırlatmakta fayda var:

23 Nisan 1920, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Kurtuluş Savaşı (1919-1923) esnasında ilk defa toplanıp Türkiye’nin –sözde- egemenliğini ilan ettiği gündür. Bundan 5 yıl sonra da göz boyayıcı bir argüman ile “Çocuk Bayramı” olarak ilan edildi. 23 Nisan; Mustafa Kemal’in Müslümanları ve Müslüman çocukları korumak için bir kalkan görevi gören Hilâfet’in ilgasının temellerini attığı gündür... Ümmetin ebediyen tekrar birleşmemesi için kâfirlerin elleriyle kurduğu, Türkiye başta olmak üzere İslâm beldelerinin egemenliğini Batılı güçlerin iradesine teslim eden laik kapitalist sistemin temsilcisi ve icra mercii olan TBMM’nin doğum günüdür.

Yine 23 Nisan; Müslümanların başındaki yöneticilerin bir yandan topraklarımızda terör estirip çocuklarımızı katleden kâfirler ile yardımlaşırken, diğer yandan insanlık, çocuk hakları ve çocuklar için güzel bir gelecek içerikli içi boş ve çarpıtıcı konuşmalar yaptığı gündür.

Özetle 23 Nisan, Aziz ve Celil olan Allah’ın emri ve Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in örnekliğinin terk edilip egemenliğin -Batılı kâfirlerin yaptığı gibi- insana/millete verilerek hem dünyada hem de ahirette hüsrana uğramanın en somut ifadesidir. Oysaki yaratmak da emretmek de yalnızca Allah’a aittir.

اَلَا لَهُ الْخَلْقُ وَالْاَمْرُۜ تَبَارَكَ اللّٰهُ رَبُّ الْعَالَم۪ينَ

“Bilesiniz ki, yaratmak da emretmek de O’na mahsustur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir!” [A’raf 54]

İşte böyle bir günde, başını Kemalist ideolojiden mustarip Müslümanların desteğiyle iktidar olan AKP’nin çektiği devlet erkânı salgın falan dinlemeden toplu halde Anıtkabir’e koştular.

Ülke çapında tüm organizasyonlar ertelenip camiler bile devlet eliyle ibadete kapatılırken, Anıtkabir’deki 23 Nisan ayini iptal edilmedi.

Milli Egemenlik safsatasını kutsayan yöneticiler ve -sözde- milletin vekilleri vatandaşa yasak edip ceza kestikleri “sosyal mesafe” kuralını pişkin ve arlanmaz bir şekilde kendilerine mubah kıldılar. Müslümanları tahkir etmek pahasına Kemalistleri memnun etmek için çalıştılar. Sonra da ibadete kapattıkları camilerin minarelerinden sala ve dualar okutarak İslâmi değerlerin kendileri için sadece bir istismar malzemesi olduğunu kanıtladılar. Lakin elhamdulillah Türkiyeli Müslümanlar laiklik, demokrasi gibi bize ait olmayan Batılı küfür değerleri İslâmi değerlerden daha kutsal göstermeye çalışan bu ihanete sessiz kalmadılar. Bu yazıya ilham veren Twitter’daki “#AnıtkabirSerbestCamiYasak” etiketi adı altında İslâm’ı cesurca savundular. Yapılan onca hakaret ve tehditlere rağmen haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmadılar. Ve kısa zamanda bu etiketi gündemin ilk sıralarına çıkartarak bu ülkenin asıl sahipleri ve İslâm’ın emin bekçisi olduklarını gösterdiler. Allah Subhanehu ve Teâlâ bu çalışmayı organize eden ve katılımlarıyla destek veren tüm Müslümanlardan razı olsun.

Bundan sonra yapılması gereken iş ise hava koşullarının gayet müsait olacağı mübarek Ramazan günlerinde semtlerde, ilçelerde ve şehir meydanlarında bulunan irili ufaklı bütün futbol sahaları, devasa miting meydanlarını Cuma ve teravih kılmak için talep etmek olmalıdır. Elbette ki önlem ve tedbirler dâhilinde…

Yöneticilere gelince; onlar camileri ibadete açmak ve Ramazan’ı güzel bir şekilde karşılamak için yapmaları gerekenleri 23 Nisan törenleri için yaparak korona musibetinden ibret almadıklarını göstermiş oldular. Avrupa’da meydanlarda Kur’an-ı Kerim okutulup ABD’de şehirlerin billboardlarına Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in salgın hastalıklar konusundaki hadisleri yazılırken onlar, “Korona bizden daha güçlü değil” dediler. Bugün yaşadıkları şaşalı hayatı laik Kemalist düzenin imkânlarına borçlu olduklarını düşünerek hayatın ve ölümün sahibi Allah’a olan kulluk borçlarını unuttular. Umarım bundan sonra hatırlarlar. Zira herkes gibi onlar da “kişi sevdiğiyle beraberdir” kaidesi gereği yarın ahirette dünyada iken sevip beraber olduklarıyla haşrolacaklar.

Kim bilir belki de çok yakında, kapitalist zulüm sisteminin çöküşüne, putların devrilip tüm günahların ve batıl inançların yasaklandığı, dinin sadece Allah’a has kılınıp, Hakk’ın yeniden hâkim olduğu günlere şahit olacaklar.

Allahu Teâlâ’dan o günleri çabuklaştırmasını niyaz ediyorum.

وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً

“De ki: “Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti! Şüphesiz bâtıl yıkılmaya mahkûmdur.” [İsrâ 81]