Adalet, Tabelaya Yazmakla Gerçekleşmez!
18 Nisan 2020

Adalet, Tabelaya Yazmakla Gerçekleşmez!

Yaklaşık iki yıldır tartışılan ve toplumda infaz yasası olarak bilinen, 70 maddelik Ceza Ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun 15 Nisan’da Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi.

Söz konusu infaz kanunu, toplum tarafından kısmi af olarak algılanmaktadır. Çünkü kanunun Resmî Gazete’de yayımlanmasının akabinde cezaevlerinden çıkacağı ifade edilen kişi sayısı 90 bini geçmektedir ki aynı gün tahliyelerin başladığı görüldü. Yürürlüğe giren yasanın, bazı suçlar için ceza indirimini getirmiş olması ve denetimli serbestliği bir yıldan üç yıla çıkartmış olması, haklı olarak kısmi af olarak nitelendirilmesine sebep olmuştur.

Ayrıca bu kanunda bazı suçların ceza miktarı artırılması öngörülmekte, bazı suçlar için herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Örneğin, kasten yaralama suçunun, üstsoya, altsoya, eşe veya kardeşe karşı, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı… işlenen suçlarda şikayetçi aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılırken, canavarca hisle işlenmesi halinde bir kat oranında yükseltilecektir.

Diğer taraftan, Türk Ceza Kanunu’nda yer verilen devletin güvenliğine karşı işlenen suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, milli savunmaya karşı işlenen suçlar, devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk, Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar, kadına şiddet, cinsel istismar ve cinayet suçları infaz yasasının kapsamı dışında bırakılmıştır.

Yine bu infaz yasası ile yukarıda belirtilen suçlar dışında çocuk, yaşlı, kadın ve sağlık sorunu yaşayan hükümlüler için lehte birçok düzenleme getirilmektedir. Benzer şekilde açık cezaevine geçme koşulları içinde “iyi hâl” uygulaması ve benzeri birçok değişikliği kapsamaktadır. Söz konusu yasanın detaylarına internetten kolaylıkla ulaşılabilmektedir.

Mevcut düzenlemeye baktığımızda bir Müslüman olarak mahzun olduğumu ifade etmek isterim. Adalet ve vicdan adına yapıldığı ifade edilen bu düzenlemeye birkaç açıdan itirazım var.

Öncelikle şunu ifade etmek isterim. Beşer ürünü hiçbir nizamın insanların fıtratına uymadığını ve dolayısı ile insanlar arasındaki ilişkileri adil bir şekilde düzenlemediğini hem Rabbimiz bize bildirmekte hem de yaşanan tarihî pratiklik bunu ispatlamaktadır. Resmî makamlarca yayınlanan suç istatistiklerine bakıldığında net bir şekilde görülecektir ki günümüzde uygulanan demokratik kapitalist nizamın kendisi adeta suç üretme fabrikası gibidir.

Aynı şekilde mevcut demokratik nizamın, suçlar için belirlediği cezalar caydırıcı olmadığı gibi insanların vicdanlarını rahatlatacak adil cezalar da değildir. Bundan dolayı, mevcut demokratik nizamın ortaya koyduğu hukuk hiçbir şekilde adaleti sağlamamaktadır.

Bu genel bakışıma binaen yazacağım bazı hususlar, özellikle mevcut yasadan olumlu olarak etkilenenlerin hoşuna gitmeyebilir. Aslında yaratılışımız gereği cezayı sevmeyiz, kimsenin ceza çekmesini de istemeyiz. Ancak, adalet dediğimiz şey, bazı durumlarda cezayı kaçınılmaz kılmaktadır. Bunun için empati kurmak yeterli olacaktır.

Yürürlüğe giren infaz ile ilgili düzenlemeye olan birinci itirazım; ceza indirimi veya denetim serbestliği süresinin uzatılması yolu ile kısmen de olsa bunun bir haksız “af” olmasıdır. Çünkü devlet, mevcut düzenleme ile kendisine yönelik işlendiğini iddia ettiği “suçları” kanun kapsamı dışında bırakmış, vatandaşa karşı işlenen suçlara yönelik bir af çıkartmıştır. Bu adalet midir? Af denilen şey şahsi değil midir? Birey ya da devlet, başkasına karşı yapılan bir haksızlığı nasıl affedebilir? Suç, kime karşı işlendi ise affetme yetkisi de ondadır. Mağdur af ederse sorun yok; bir başkası bu yetkiyi gasp ediyorsa burada adalet değil yeni bir zulüm ortaya çıkmış olur.

İkinci itirazım; devletin kendisine karşı işlendiği iddia ettiği bazı suçlar ile ilgilidir. Örneğin, cebir ve şiddet uygulamamış, cebir ve şiddeti teşvik dahi etmemiş ve edenleri onaylamamış, sadece inancı gereği yaşamak istediğini ifade etmiş olanlar, haksız bir şekilde cezalandırılmakla birlikte bu yasa kapsamına da alınmamışlardır. Çünkü bu kişiler, mevcut sisteme alternatif bir dünya görüşüne sahip oldukları için “terörist” olarak vasıflandırılmışlardır. Özellikle İslâmi davet çalışmaları içinde bulunan Müslümanlar, kendilerine yapılan bu haksız yargılamaların son bulmasını beklerken, hırsızları, dolandırıcıları, mafya babalarını kapsayan bu yasadan faydalandırılmamışlardır. Bu adalet midir? İnsanların canını yakanlar affedilip serbest bırakılmakta, bir karıncayı bile incitmemiş insanlar cezaevlerinde tutulmaktadır. Devlet eğer “affedecekse”, haklı ya da haksız, kendisine yönelik suçları affetmelidir.

Üçüncü itirazım ise, son aylarda özellikle İslâmi kesimlerce yoğun bir şekilde gündem edilen, uğradıkları haksızlığın giderileceğine dair umutların oluştuğu erken evlilik yapanların uğradıkları mağduriyetlerin de bu infaz yasasının kapsamı dışında tutulmasıdır. Çünkü 18 yaşından önce evlilik yapan insanlar cinsel istismar kapsamında yani tecavüz suçundan yargılanmakta ve bu “suç” da af kapsamı dışında bırakılmıştır. Yaş sınırı olmaksızın her türlü zina ve sapıklık serbest iken, -hatta bu sapıklığı yapanlara müdahale eden cezalandırılırken- Allah’ın emri, Rasul’ün kavli ve ailelerinin rızası ile düğün dernek ile evlenen insanlar suçlu sayılmakta ve affedilmeyen tecavüzcüler olarak nitelendirilmektedirler. Bu adalet midir? Hiçbir haksızlık ve şikâyet olmadan, anneleri ve çocukları eşsiz ve babasız bırakan bu yasaların saçmalığı ayyuka çıkmasına rağmen bu mağdurlar neden infaz yasası kapsamı dışında tutulmuştur? Yasalarda bir revizyon yapılacaksa haksız bir şekilde mahkum edilen insanlar için olmalı değil midir?

Elbette itiraz edilecek birçok husus daha var. Ancak bu kısa yazıda bariz bir şekilde öne çıkan hususları ifade etmek istedim. Dolayısı ile “adalet”, parti, bakanlık, saray ismi olarak tabelaya yazmakla olmuyor. İsminde “Adalet” olan iktidar, bu yasa ile de adil olamamıştır. Oysaki adil olmak farzdır. Rabbimiz, Maide Suresi 8. ayette şöyle buyurmaktadır:

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا كُونُوا قَوَّام۪ينَ لِلّٰهِ شُهَدَٓاءَ بِالْقِسْطِۘ وَلَا يَجْرِمَنَّكُمْ شَنَاٰنُ قَوْمٍ عَلٰٓى اَلَّا تَعْدِلُواۜ اِعْدِلُوا۠ هُوَ اَقْرَبُ لِلتَّقْوٰىۘ وَاتَّقُوا اللّٰهَۜ اِنَّ اللّٰهَ خَب۪يرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ

“Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah'a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyla bilmektedir.”

Yine yüce Rabbimiz, Nisa Suresi 58. ayetinde şöyle buyurmaktadır:

اِنَّ اللّٰهَ يَأْمُرُكُمْ اَنْ تُؤَدُّوا الْاَمَانَاتِ اِلٰٓى اَهْلِهَاۙ وَاِذَا حَكَمْتُمْ بَيْنَ النَّاسِ اَنْ تَحْكُمُوا بِالْعَدْلِۜ اِنَّ اللّٰهَ نِعِمَّا يَعِظُكُمْ بِه۪ۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ سَم۪يعاً بَص۪يراً

“Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir.”