Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı - [25 MART 2020]
25 Mart 2020

Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı - [25 MART 2020]

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut KAR, dün akşam yaptığı değerlendirme toplantısında gündemi değerlendirdi.

Koronavirüs salgınının birinci gündem maddesi olduğu dünyada Mahmut Kar da değerlendirme toplantısına bu konuyla başladı. Konu hakkında Müslümanlara önemli hatırlatmalarda bulunan Kar, Allah’a tevekkülün Müslümanda her daim bulunması gereken bir özellik olduğunun altını çizdi. Tedbir konusunun da ihmal edilmemesi gerektiğini ifade eden Kar, İslâm’a ve Müslümanlara her fırsatta saldıran zihniyetin, koronavirüs salgını sürecini de bu süfli emellerine âlet etmek istediklerini söyledi.

3. Yargı Paketini de gündemine alan Mahmut KAR, iki yıldır bekletilen paketin korona salgını bahane edilerek 1,5 saat gibi kısa bir sürede hazırlandığını ve bu paketten de mağdur İslâmi davet taşıyıcılarının değil de uyuşturucu, cinayet, hırsızlık gibi suçlardan ceza alan suçluların faydalanacağını belirtti.

Son olarak da “Aile, Nesil ve Toplum İslâm ile Korunur!” kampanyasının kapanış programına dair hatırlatmalarda bulunan Mahmut KAR, koronavirüs tedbirleri gereği bu programın telekonferans yöntemi ile yapılacağını duyurdu ve herkesi, Değişim TV sosyal medya hesapları üzerinden canlı olarak yayınlanacak programı izlemeye davet etti.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar’ın haftalık değerlendirme toplantısının tam metnini istifadenize sunuyoruz:

ÖNCE ALLAH’A TEVEKKÜL SONRA TEDBİR!

Öncelikle koronavirüsü salgını yoluyla hayatını kaybeden Müslümanlara Allah’tan rahmet, virüs ile mücadele eden hastalarımıza da acil şifalar dileyerek programımıza başlamak istiyorum. Korona virüs salgını elbette ki her şeyi gölgede bırakan tek gündem maddesi oldu. Sadece Türkiye’nin değil tüm dünyanın...

Bu virüse karşı Müslüman bireylerin takınması gereken tavır önce Allah’a tevekkül etmek sonra da alınması gereken bütün gerekli tedbirleri eksiksiz bir şekilde almaktır. İslâm, bu tür salgın durumlarında nasıl hareket etmemiz gerektiğini bize bildirmiştir.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

“Hasta olan kişi sağlıklı bir kimseye gitmesin!” [Buhari]

Yine başka bir hadiste Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

“Bir ülkede veba olduğunu duyarsanız, oraya gitmeyin. Eğer veba olan bir yerde bulunursanız sakın oradan çıkmayın!” [Buhari]

Görüldüğü gibi salgın hastalıklarda gerekli tedbirlerin alınması İslâm’ın emirlerindendir. Müslümanlar bu emirleri yerine getirmek ve salgın hastalıktan hem korunmak hem de diğer insanları korumak için yapılması gereken her ne varsa onu yapmalıdırlar. “Evde kalın!” uyarısı yapılıyorsa ve dışarıda bir işleri yoksa buna uymalıdırlar. “Kalabalık ortamlarda diğer şahıslarla güvenli bir mesafe oluşturun!” deniyorsa bu yapılmalıdır. “Ellerinizi yıkayın!” deniyorsa yıkanmalıdır. Zaten Müslüman beş vakit namaz için abdest alıyor, zaten Müslüman her daim temiz olmalıdır. Elbette ki hastalık da, sağlık da, ölüm de Allah’ın elindedir. Ancak hastalığı, sağlığı ve ölümü veren Allah’ın bizden tedbirlerimizi almamızı istediğini de unutmayalım.

Koronavirüs salgını sürecinde toplumsal olarak bir travma yaşadığımız muhakkak. Medyanın özellikle de sosyal medyanın etkisiyle halk adeta korku seline kapıldı. Hastalık bulaşanların, hastalıktan ölenlerin sayısını öğrenmek için gece yarısına kadar Sağlık Bakanı’nın açıklamasını bekliyor insanlarımız. İfade edilen sayılar o kadar uçtu ki ülkenin yarısının bu hastalığa yakalanacağını, yüzbinlerce insanın ölebileceğini söyleyen tabipler var. Camiler kapalı, Cuma namazları kılınmıyor, kafeler, spor salonları, berberler ve daha niceleri… Maske, eldiven, dezenfekten ürünleri, kolonya kapış kapış. Marketler boşaldı. Her an sokağa çıkma yasağı ilan edilecek diye tetikte bekleyen milyonlar var. Öyle bir atmosfer oluştu ki koronavirüs vücuda değilse bile düşüncelere bulaştı ve düşünceleri enfekte etti.

Teşbihte hata olmaz ama -hâşâ- Allah unutuldu! Ölümün ve hayatın sahibi unutuldu! Hastalığın ve şifanın Allah’ın elinde olduğu unutuldu. Tevekkül unutuldu! Şifa, salgından korunma bir maskeye, bir doktora, bir ilaca indirgendi. Bırakın gözle görülmeyi normal bir mikroskopla dahi görülemeyen bir virüs tüm dünya düzenini yerle bir ederken bu virüsün sahibi unutuldu; Allah’ın kudreti unutuldu!

Bu nedenle Kıymetli Müslümanlar!

Önce tevekkül! Önce Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya sığınma, O’ndan yardım dileme, her şeye gücü yeten Allah’a içten bir yakarış ve peşinden tedbir! Sonra maske! Sonra doktor! Sonra ilaç! Sonra karantina! Ama her zaman ve her şartta önce Allah!

Korona ile ilgili bir diğer konu da şu; bu süreçte sosyal medyada Müslümanları cahillikle itham edenler çıktı; “yüz elli bin imam olacağına bir doktor olsa” dediler. Korona virüsünün yaygınlaşmasını umreden gelenlere bağladılar ve Müslümanları suçladılar. Ama bu cahiller yabancı ülkelerde tatil yaptıktan sonra Türkiye’ye dönenleri görmediler, onların 14 günlük karantinayı uygulamamalarını hiç sorgulamadılar. İçlerindeki kini her fırsatta açığa vuran bir güruhun varlığına şahit olduk işte. İslâm düşmanlığı iliklerine işlemiş bu güruha deriz ki! Sizin cahillikle suçladığınız Müslümanlar yüzyıllar boyunca tüm dünyaya hükmetmiş, tıbbın ne demek olduğunu daha da önemlisi insanlığın ne demek olduğunu dünyaya öğretmiş bir ümmettir. Unutmayın ki Müslümanlar akıl hastalarını özel hastanelerde müzikle tedavi ederken hayranı olduğunuz batı akıl hastalarını öldürerek onlardan kurtuluyordu! Bugün modern tıbbın, mühendisliğin, astronominin bu seviyelere ulaşması kuşkusuz Endülüs kütüphanelerinden alınan temel bilgiler sayesinde olmuştur. Yani o sizin düşmanı olduğunuz İslâm ve hor gördüğünüz Müslümanlar sayesinde. Azıcık tarih bilginiz varsa bu gerçeği bilirsiniz. Şayet bugün Müslümanlar cahil ise -ki cahillikte sizden üstünü yoktur- bu cahilliğin kaynağı kuşkusuz laik Kemalist sistemdir. Kurulduğu günden bu güne Müslümanları düşman olarak gören Kemalist zihniyettir cehaletin sebebi. Zira bu zihniyet Müslümanların İslâm’ı yaşamalarına engel olmuş, İslâm’ı gericiliğin kaynağı olarak görmüş ve ona savaş ilan etmiş bir zihniyettir.

Bu nedenle kimse çıkıp İslâm’ı ve Müslümanları suçlamasın! Kimse onlara cahil demesin! Unutmayın ki en büyük cahillik arzın ve arşın sahibi olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’dan egemenliği almaya çalışmaktır! Allah’ın hükümlerini yürürlükten kaldırmaktır cahillik! En büyük cahillik kibirdir! Allah’ın hükümlerini beğenmeyip beşer aklından çıkan hükümlerle insanları yönetmektir cahillik!

Kıymetli Müslümanlar!

İslâm ümmeti zor bir dönemden geçiyor. Zorluklara zorluklar, imtihanlara yeni imtihanlar ekleniyor. Allah’ın mescitleri boşaltıldı! Kâbe mahzun! Kâbe’yi sadece kuşlar tavaf ediyor. Mescid-i Nebevi’nin kapısına kilit vuruldu. Bu zor dönemlerde ibadetlerimizi arttırarak Rabbimizden yardım dilemeliyiz. Sizlere söyleyeceğiz şey, nasihatimiz: Farzların yanında nafile ibadetlerinizi arttırın! Sabrınızı arttırın! Dualarınızı arttırın! Birbirinize daha sıkı kenetlenin! Safları sıkılaştırın ve tek vücut olarak zorlukların üstesinden gelmek için elinizden geleni yapın!

Unutmayın ve her daim hatırlayın: Önce Allah’a tevekkül, sonra tedbir!

3. YARGI PAKETİ

Bilindiği üzere hükümet uzun süredir yeni infaz yasası üzerinde çalıştığını söylüyordu ve yeni yargı paketleri ile bunun yürürlüğe geçmesi bekleniyordu. Koronavirüs kamuoyunun gündemi olunca infaz yasası çalışmasına da hız verildi. İnfaz yasasını içeren bu 3. Yargı Paketi’ne, MHP ve muhalefetle yapılan görüşmeler sonrasında son hâlinin verildiği ve kesinleştiği ifade ediliyor. Düzenlemeye göre 1 Mart 2020’den önceki suçlarda cezaevinde geçirilmesi gereken süreden ½ oranında yani %50 indirim yapılacak. Yine bu kapsamda denetimli serbestlik bir defaya mahsus olmak üzere 3 yıl olarak uygulanacak. MHP’nin önerisi ile normalde istisnai suçlar arasında yer alan yani indirime tâbi olmayan; uyuşturucu kullanma ve bulundurma, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal etme ve ticaretini yapma suçları da kapsam içine alındı. Yani uyuşturucu ile ilgili suç işleyenler de bu indirimden yararlanacak. Ayrıca yargılamada reform yapılarak evde infaz uygulamasına geçilecek. Yaşlılar ile hamileler cezalarını evlerinde çekebilecek.

Söz konusu bu infaz yasası iki yıldır rafta bekletiliyordu. Şimdi koronavirüsü çıkınca iki yıldır verilemeyen karar, 1,5 saatlik bir toplantıyla verildi. Ancak gelin görün ki bu karar; sadece adli mahkûmları yani cinayet, hırsızlık, uyuşturucu ticareti, kaçakçılık, cinsel istismar vs. suçları içerisine alıyor. Sadece İslâmi kimlikleri yüzünden bugün yüzlerce Müslüman hâlen cezaevlerinde tutulmaktadır. 28 Şubat sürecinde Kemalist yargının verdiği kararlarla cezaevlerine mahkûm edilen mağdurlar var hâlâ. Ve bunları devlete karşı işlenen suçlar kapsamında değerlendiriyor yargı; terör suçları kapsamında değerlendiriyor. Oysa iki yıl önce infaz yasası ve ceza indirimi gündeme geldiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Affın sadece devlete karşı işlenen suçlarda mümkün olabileceğini” söylemişti değil mi?

Peki, öyle mi yapılıyor? Hayır!

Tam tersine, adli suçlardan mahkûm olmuş hem de mükerrer şekilde suç işlemiş kişiler indirim kapsamına alınıyor. Yine Paralel Yargının verdiği hukuksuz yargı kararları neticesinde de zindanlara hapsedilen Hizb-ut Tahrir üyeleri hâlen zindanlarda tutuluyor.

Cezaevinde yatan herkes suçlu değildir. Devletçi bakış açısının kurban ettiği binlerce insan maalesef mağdur edilmiştir. Sivas davası hâkimi; “Bu adamlar bu cezaları hak etmemişlerdi ama Yargıtay bize baskı yaptı” diyerek hukuksuzluğu itiraf etmişti. Yine Hizb-ut Tahrir ile ilgili yargılamalarda Türkiye’deki en üst yargı mercii olan Anayasa Mahkemesi “Hizb-ut Tahrir terör örgütü değildir” diyerek bu yargı zulmünü gün yüzüne çıkarmıştı. İnfaz yasasının değiştirilmesinin artık netleştiği şu günlerde kaderin değil, devletin haksız yere mahkûm ettiği, mağdur ettiği Müslümanların isimlerinin dile getirilmemesi büyük vebaldir.

15 Temmuz sonrasında getirilen ceza indiriminden uyuşturucu tacirleri dâhil birçok kişi faydalanmıştı. Şimdi ikinci kez faydalanacaklar. Ergenekonculara hakları iade edilerek milyonlarca lira tazminat verildi. Balyoz dosyası rafa kaldırıldı. Ancak Paralel Yargı, FETÖ ve 28 Şubat zihniyetinin haksız ve hukuksuz bir şekilde mağdur ettiği Hizb-ut Tahrir üyeleri AYM kararlarına rağmen serbest bırakılmıyor. Hiçbir şekilde terör ve şiddete bulaşmadığı bilindiği halde, bu Müslümanların hâlâ cezaevlerinde tutulmalarının sorumluluğu kime ait?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sözünü hatırlatıyorum ve ayrıca şu nasihati yapmak istiyorum: Batılı İslâm düşmanları ve yerli Kemalistlerden korkarak, baskılarından çekinerek bu mağduriyetlere son vermiyorsanız, size sözümüz şudur: Allah’tan korkun! Allah’ın adaletini düşünün ve o günden korkun. Bu hesap kolay kolay verilebilecek bir hesap değildir. Allah’ın dini için çalışan Müslümanların zindanlara mahkûm edilmesi haktır ve bu hak ile Allah’ın huzuruna çıkmayın.

KAPANIŞ PROGRAMINA DAVET DUYURUSU

Toplantımızı bir duyuru ile kapatacağım. Malum koronavirüsü salgını sebebiyle “Aile, Nesil ve Toplum İslâm ile Korunur!” başlıklı kampanyamız çerçevesinde gerçekleştireceğimiz birçok konferansı iptal ettik. Yine kampanyayı çok katılımlı bir çalıştay ile bitirmeyi planlıyorduk. Birçok uzman, yazar, avukat ve akademisyen bu çalıştaya katılacaktı. Lakin salgın sürecinin devam etmesi sebebiyle bu toplu çalıştayı da yapmama kararı aldık. Durum böyle olunca 28 Mart Cumartesi günü telekonferans yöntemi ile kampanya kapanış programını yapmayı uygun gördük. Telekonferans yöntemi ile yapacağımız bu program, Değişim TV’nin tüm sosyal medya platformlarından yayınlanacak. Canlı bağlantılar ile bu konuda uzman kişiler değerlendirmeler yapacaklar. Kampanya sürecinde yaptığımız çalışmalar değerlendirilecek ve kampanya sonuç bildirgesi yayınlanacak. Koronavirüs sebebiyle evde kalan ve ailesi ile vakit geçiren herkesi 28 Mart Cumartesi saat 19:30’dan itibaren bu programı takip etmeye davet ediyorum.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu