Lübnan’da Halk Meydanlarda
21 Ekim 2019

Lübnan’da Halk Meydanlarda

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

Lübnan’ın Başkenti Beyrut’un merkezinde, Lübnan’ın kuzeyinde ve güneyinde binlerce kişi sistemi protesto için sokaklara döküldü. Halk ne için meydanlara çıktı, eylemlerdeki talepler nasıl evrildi?

18.10.2019 Cuma gecesi Lübnan’ın Başkenti Beyrut’un merkezinde, Lübnan’ın kuzeyinde ve güneyinde binlerce kişi sokaklara çıktı. Beyrut’taki Riyad es-Sulh Meydanı’nda iyice yıpranmış bu sisteme, özellikle de 17.10.2019 Perşembe günü hükümetin, “ücretsiz” olan Whatsapp gibi sosyal iletişim/paylaşım ağlarına kadar uzanan yeni vergi paketini onayladığını duyurmasındaki pervasız tutum sonrası, kızgınlıklarının bir ifadesi olarak halkın sloganı, “sistemin devrilmesi” şeklinde yükselince, emniyet güçleri ile karşı karşıya geldi.

Umursamazca vergi toplama zihniyetine sahip kokuşmuş yönetici zümrenin (Lübnan Yönetiminin), halkın cebinde kalan son kuruşa kadar talan ederek insanları daraltmak hatta boğmaktan başka bir şey yapmadığı ortada. Parasal istikrarı öne süren yanlış mali politikalar sebebiyle Lübnan Lirasının maruz kaldığı zayıflama da cabası.

Merkez Bankası ve yöneticisi piyasalar da dolar karşısında Lübnan Lirasının düşüşünü göz ardı ederken, aşağıdaki hususlar bunun arkasında sistematik ve kasıtlı bir politikanın var olduğunu işaret ediyor:

-Halkın cebinden bu siyasi varlığın borçlarını ödeyebilmek için piyasalardan dövizin özellikle de doların çekilmesi,

-Zamanında seçim politikaları gereği yönetim tarafından onaylanan maaş, derece ve farklarından oluşan açığın merkez bankasının döviz rezervlerini artırarak döviz fiyatındaki farklardan kazandıklarıyla kapatılması. Zira mesele zorlaşınca kokuşmuş yönetici zümrenin zihinlerinde piyasalarda dolar karşısında Lübnan Lirasını zayıflatma şeklindeki çözüm var oldu.

-Mevcut durum böyle devam ederse, halkın elindeki paranın alım gücünü daha fazla zayıflatmak pahasına, Merkez Bankası üzerinde dolar karşısında Lübnan Lirasını sabitleme yükünü hafifletmek.

Sistemin bütün bunlardan çıkarı, halkın fakirleşmesine ya da elindeki paranın alım gücünün önemsiz hale gelmesine yol açsa da, Merkez Bankası’nın kasalarını dolarla doldurmaktır. Yine, kimseden gizli kalmayacak şekilde piyasaları ve ticareti bozan hususlardan birisi de yatırımcının parasını riske atmak yerine küçük karlarla bankalara yatırması için Merkez Bankası’nın Lübnan Lirası üzerindeki “faiz oranı”nı %13’lere yükseltmeye teşvik edilmesidir.

Olayların başladığı Cuma gecesi, Lübnan’ın Kuzeyinden Güneyine yaklaşık 20 ayrı noktada halk, anayolları keserek protesto gösterileri düzenledi. Emniyet güçleri ve ordu protesto gösterilerini dağıtmada başarılı olamadı.

İletişim Bakanı Muhammed Şukayr’ın, WhatsApp uygulamasına yönelik vergi kararından vazgeçildiğini açıklamasına rağmen ülkenin dört bir yanına yayılan eylemler dinmedi. Başbakan Saad el Hariri, hükümet ortaklarından, kendisine 72 saat içinde uluslararası toplumu ve Lübnanlıları memnun edecek bir çözüm sunmalarını istedi. Ulusal birlik hükümetinde bulunan Lübnan Güçleri Partisi’nden 4 bakanın istifasını istediklerini duyuran Lübnan Güçleri Partisi Başkanı Semir Caca, Lübnan’ı içinde bulunduğu durumdan kurtarması yönünde mevcut hükümetin uygun kararlar alacağına güvenlerinin kalmadığını söyledi. Krizin çözümü için yetkililerden herhangi bir ciddiyet görmediklerini savunarak, ülkede yeni bir hükümetin kurulması gerektiğini vurguladı.

Birçok dinî ve etnik grubun bir arada yaşadığı Lübnan’daki siyasi yapı, ülkenin kurucu belgesi olarak tanımlanan ve 1943 yılında üzerinde mutabakata varılan Ulusal Pakt çerçevesinde, siyasi görevlerin mezhepler arasında nüfuslarıyla orantılı olarak paylaştırılması esasına göre oluşturulmuştur. Ulusal Pakt ile Cumhurbaşkanının Maruni, Meclis Başkanının Şii, Başbakanın Sünni olması ve Parlamento üyelerinin Hıristiyanlar ile Müslümanlar arasında 6/5 oranında paylaşılması kararlaştırılmış, siyasi yapı, 1989 yılında imzalanan “Taif Anlaşması”yla kısmen değiştirilmiştir. Söz konusu Anlaşmayla, Hıristiyan toplumundan seçilen Cumhurbaşkanının yetkileri kısıtlanmış, Meclis’te Hıristiyan ve Müslüman milletvekillerinin sayıları eşitlenmiş ve kendi içlerinde mezhep temelinde bölüştürülmüştür. Ancak, dinî gruplar arasındaki siyasi güç mücadelesi devam etmiştir.

Aşamalı olarak, dinsel/mezhepsel temele dayanmayan bir yapıya gidilmesi Taif Anlaşması sonrasında Anayasaya eklenmiş bir hedef olmakla birlikte, bugüne kadar bu yönde herhangi bir ilerleme olmamıştır.

1960 tarihli seçim yasasının yerini almak üzere uzun tartışmalar sonucu 2017 yılında kabul edilen, nispi ve çoğunlukçu ilkeler esaslı yeni seçim yasası uyarınca 2009 yılından sonra ilk genel seçimler 6 Mayıs 2018 tarihinde yapılmış; yeni Hükümet ancak 31 Ocak 2019 tarihinde ilan edilebilmiştir.

Lübnan’ın hâlihazırda siyasi ve ekonomik rotasını belirleyen ABD’dir. 2005 yılında Refik Hariri’nin suikast sonucu öldürülmesiyle Avrupa bilhassa İngiltere ve Fransa, ABD nüfuzunun sökülüp atılması için siyasi baskı oluşturmaya çalışmışsa da, ABD Suriye Ordu güçlerini 2005 yılında Lübnan’dan çıkararak bu baskıyı bertaraf etmiştir. ABD direkt ve dolaylı olarak da Suudi Arabistan üzerinden Lübnan’da ekonomik ve siyasi nüfuzunu sürdürmektedir.

Gelişen bu son olaylar üzerine siyasilerden gelen açıklamalarla birlikte, gösterilerdeki talepler, hâlihazırda hükümetin istifası, yeni bir hükümet kurulması ve ekonomik krizin çözümü için bir teknokratlar hükümetinin kurulması yönüne evrilmiş, sloganlar da “sistemin devrilmesi”nden “hükümetin devrilmesi”ne dönüşmüş durumda. Emniyet güçleri de ilk günkü kadar gösterileri dağıtmaya hevesli görünmüyor. Siyasi bir liderlikten yoksun bir şekilde, “Ne Hristiyanlık, ne müslümanlık, ne Şiilik, ne de Dürzilik, biz tek bayrak ve tek vatan üzerindeki Lübnanlılarız” şiarı, gösterilerde bilinçli olarak ön plana çıkarılmaktadır.

Ne bozuk siyasi kadrolarda ne de halkta çözüme ilişkin bir fikir bulunmuyor. Elektrik, su, çöplerin toplanması, sağlık hizmetleri gibi herhangi bir toplum için günlük, sıradan hizmetlere ulaşma yönünde talepler öne çıkarılmaktadır. Ancak bu basit talepleri bile yerine getirebilecek bir yönetim zihniyeti ve tabakası ülkede mevcut değil. Her ne kadar dinî ve mezhepsel bölünmeye karşı çıkılması olumlu gibi görünse de, İslâm’ın hayata ilişkin tüm meselelere çözüm getiren, insana insan olması bakımından layık olduğu yaşayışı sunan bir ideoloji olarak üstünün örtülmesine yönelik sinsi bir şiar yükseltiliyor.

Hâlbuki insanları birbirine bağlayacak olan doğru bağ, insanın yaratılışı ve yaratılışındaki ihtiyaçları tam bir doyumla doyuran, aklını ikna eden ve gönlünü huzur dolduran, insanı insan olması yönüyle ele alıp kendisinden hayat nizamının fışkırdığı yegâne doğru ideolojik bağ İslâm İdeolojisi’dir. Hâlbuki vatan insanları birbirine bağlayacak doğru bir bağ olmayıp, kendisinden hayatla ilgili nizamlar da fışkırmaz. Eğer bu bağ gerçek bir bağ olmuş olsaydı, (1975-1990) yılları arası milyonlarca Lübnanlıyı mülteci durumuna düşüren iç savaş yaşanır mıydı?

Mevcut siyasi şartlar doğrultusunda, ortaya hangi demokratik/kapitalist çözüm ortaya atılırsa atılsın, ancak mevcut siyasi varlığın ömrünü uzatmak üzere çözümler olacak ve Lübnan halkı hak ettiği onurlu yaşantıyı yine de yakalayamayacaktır. Siyasilerin açıklamaları yönetimdeki günlerini hatta saatlerini kurtarmaya dönük açıklamalar olsa da halk ortaya atılacak olası tekliflerin de fasitliğini görerek yine sokaklara koşacaktır. Görünen o ki; İslâmi siyasi bir liderlik etrafında bir araya gelmedikçe de, halkın başlattığı devrimler çalınmaya devam edecektir.

Trablus Şam

Trablus Şam

Beyrut - (Başbakan Saad Hariri’nin resmi - 15 yıl ve 72 saat - Fiyasko)

Hükümet Sarayına Yürüyüş -Beyrut