SURİYE’YE MÜDAHALEDE AVRUPA’NIN YAKLAŞIMI
04 Eylül 2013

SURİYE’YE MÜDAHALEDE AVRUPA’NIN YAKLAŞIMI

İngiltere Başbakanı David Cameron Suriye’ye planlanan askeri müdahaleye İngiltere’nin de katılması noktasında 29 Ağustos’ta yapılan oylamada insani durumla alakalı etkili yakarışlarına rağmen İngiliz parlamentosunun desteğini alamadı. ABD bir koalisyon oluşturmak için mücadele ederken Avrupa’nın (öncelikli olarak Fransa ve İngiltere’nin) küresel olaylarla ve özellikle Suriye ile alakalı pozisyonu odak noktası haline geldi. Arap Baharının beklenmedik hareketliliği İslam dünyasında yankılanırken Avrupa ve Amerika arasında ki bölünmüşlük de daha açık hale geldi.

İngiltere ve Fransa dünyanın farklı bölgelerinde hırs sahibi olmasına rağmen her ikisi de dünyanın süper gücü ABD tarafından geride bırakıldı. II. Dünya savaşından sonra iki devletin yerini yenidünya güçleri ABD ve Sovyetler Birliği aldı. Sovyetler Birliği’nin çökmesinden beri bu iki devlet devletlerarası meseleler üzerinde ABD ile mücadele etmeye devam ettiler. İngiltere bu durumu kabullenerek aynı anda Amerikan planlarını güçleştirmek, değiştirmek ve yönlendirme girişimlerinde bulunmasına rağmen devletlerarası meseleler üzerinde ABD ile çalışmaya başladı. Eğer İngiliz menfaatleri söz konusuysa Amerika’nın yanında yer aldılar fakat İngiliz menfaatleri tehdit altında ise Amerika’nın planlarını güçleştirmek ve zayıflatmak için yine Amerika’nın yanında yer almaya devam ettiler. Dolayısıyla Anglo – Amerikan ilişkilerinde görünüşte çok az gerginlik olsa da görünenin altında İngiltere, Amerikan politikalarına meydan okumaya devam etmektedir. Fransa ise De Gaulle dönemi boyunca Amerika’yı kendisi için bir tehdit olarak algıladı ve açık bir şekilde Amerika’ya karşıtlığını ortaya koydu. Ancak 2007’de Sarkozy’nin iktidara gelmesiyle Fransa ABD ile ilişkilerini Amerika’nın siyasetlerini istismar etmek için onunla beraber çalışma şeklindeki İngiliz yaklaşımına adapte etti. Örnek olarak ABD, Fransa ve İngiltere iki devletli çözüm için Filistin meselesinde, İran ve Kuzey Kore karşısında birlikte hareket etmekteler. Öte yandan Lübnan, Sudan ve Nijerya meselelerinde de bölünmüş ve birbirleriyle rekabet eder vaziyetteler.

Suriye Fransa, İngiltere ve Amerika arasında gerçekleşen en son çatışmanın alanı… Amerika Esad’ı reformist olarak nitelerken Avrupa onun uzaklaştırılması ve değiştirilmesine çağrıda bulunuyor. Hillary Clinton 2011’de şöyle dedi: “ Bildiğim şu ki Esad hala bir reform ajandası ortaya koyabilir. Ama kimse Kaddafi’nin böyle bir şey yapacağına inanmaz. Suriye’de insanlar hala mümkün olan bir yol olduğuna inanıyor. Bu nedenle biz bu hususla ilgili müttefiklerimizle beraber yoğun bir baskı uygulamaya devam edeceğiz.” (1) David Cameron G8 zirvesinde şöyle dedi: “Esad’ın eline kan bulaşmıştır. Diktatör birisinin bir ulusun geleceğinde rol oynayabileceği düşünülemez.” (2) 1. Dünya Savaşı’ndan sonra Fransa Suriye’yi işgal ettiğinde, Alevilerle sıkı ilişkiler kurdu ve onları iktidara getirdi. 2. Dünya savaşı sonrası etkinliğini kaybettiğinde ise Suriye Amerikan nüfuzuna geçti.

Beşar Esad’ın katliamlarına ait görüntüler tüm dünyada dolaşır hale gelince Suriye meselesinde Amerika’nın tutumu savunulamaz hale geldi, böylelikle Amerika muhalefetle görüşme girişimlerine başladı. Haziran 2012’de Leon Panetta yaptığı açıklamada Amerikan tutumunu net bir şekilde ortaya koydu: “Bence Beşar Esad gittiğinde – ki gidecektir – ülkedeki mevcut istikrarı korumak çok önemlidir. Ve bu istikrarı korumanın yolu ordunun, güvenlik kuvvetlerinin ve polisin korunmasında geçiyor. Ve ümit ediyoruz ki demokratik bir geçiş olacaktır. Bu çok önemlidir.” (3) Suriye Ulusal Konseyi – ki daha sonra Suriye Ulusal Koalisyonu’na dönüştü – Amerikan yaklaşımı olan rejimle diyaloğa her zaman açık durdu. Ancak İngiltere ve Fransa beraber Amerika’dan bağımsız olarak “Suriye’nin Dostları ” grubunu kurarak ayrı bir yol takip etti. Avrupa’nın talimatı doğrultusunda başına Ghassan Hitto’nun atandığı bir geçiş hükümeti kuruldu. Bir geçiş hükümeti kurmak demek mevcut Esad rejimi ile hiçbir diyaloga yapılmayacağı anlamın gelmektedir. Ve bu baştan beri Avrupa’nın pozisyonudur. Ancak bu geçiş hükümeti Suriye içerisinde örgütlenme noktasında kısır kaldı.

Amerika çeşitli hamleler yoluyla Fransa ve İngiltere’nin girişimlerini sulandırmakta başarılı oldu. Bu hamleler; bazı direnişçileri silah yardımıyla destekleme, Esad’a yakın isimler ve bazı yeni yüzlerden oluşan bir geçiş hükümeti oluşturma, Yemen modelini Suriye’de uygulamaya çalışma, katliamlar gerçekleştiğinde BM’yi devreye sokma gibi hamlelerdir. Bütün bu girişimler Esad rejiminin şimdiye kadar yerinde kalması sonucunu verdi. Avrupa sürekli olarak Esad rejiminin bırakması gerektiğine çağrıda bulunurken ve Amerika bu çağrıyı saptırırken 21 Ağustos’ta Guta ’da gerçekleştirilen kimyasal saldırı Akdeniz’de Amerikan Donanması’na ait 4 savaş gemisi acele bir şekilde konuşlandırılmasına yol açtı. Amerika her türlü müdahaleye ayak direyip, ertelerken bu manevra Fransa ve İngiltere’yi de hazırlıksız yakaladı. Fransa ve İngiltere, Amerika’nın muhtemel müdahalesi ile yüzleşmek zorunda kaldı.

Fransa ve İngiltere 100,000’den fazla insanın rejim tarafından katledildiği son mücadele alanları olan Suriye’de görünüşte Amerika ile beraber çalışıyor olmakla birlikte gerçekte ise onun rakipleridirler. İngiltere ve Fransa Suriye’deki mevcut istikrarsızlığı Ortadoğu’nun kalbinde konumlanmış olan bu ülkede kendileri için yeni bir nüfuz elde etme fırsatı olarak görmektedirler. Amerika Avrupa’nın girişimlerini yönlendirerek, engelleyerek Suriye’yi sıkı bir şekilde kendi nüfuz alanında ve küresinde tutmaya çalışmaktadır. Bütün bu devletlerin üzerinde ittifak ettikleri husus ise dizginlerini ellerinde tutamadıkları, kendilerinden bağımsız bir Suriye’nin var olmasını engellemektir.

Bu makale Köklü Değişim için Ekrem Meşe tarafından çevrildi.

[1] http://www.state.gov/secretary/rm/2011/05/162817.htm [2] http://www.huffingtonpost.co.uk/2013/06/18/david-cameron-syria-assad-g8_n_3459923.html [3] http://security.blogs.cnn.com/2012/07/30/panetta-says-when-not-if-al-assad-falls-syrian-military-should-remain-intact/