Rasulullah’a ‘Sin-Kaf’lı Küfür: 2. Şube Hortluyor Mu?
15 Mart 2017

Rasulullah’a ‘Sin-Kaf’lı Küfür: 2. Şube Hortluyor Mu?

Bugün Türkiye Müslümanları olarak çok farklı bir atmosferi teneffüs ediyor, çok farklı uygulamaları tecrübe ediyoruz. İslamî cemaat, vakıf ve derneklerin üstüne üstüne geliniyor şu son günlerde…

•Hizb-ut Tahrir Türkiye’nin “Dünya Hilafet’e Neden Muhtaç” başlıklı konferansının iptali,

•Hizb-ut Tahrir Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar ve Osman Yıldız’ın gözaltına alınması,

•Kar ve Yıldız’ın serbest bırakılmasını talep etmek için İstanbul Emniyeti önüne toplanan yakınları ve sevenlerinden oluşan yaklaşık 300 kişinin gözaltına alınması,

•Ankara - İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV)’da, Cuma namazı öncesinde vaaz sırasında başlayan provokasyonun hutbe esnasında zirve yapmasının ardından; Yalçın İçyer, Hayati İsaoğlu ve cemaatten bir diğer Müslüman olmak üzere 3 kişinin gözaltına alınması,

•Köklü Değişim Medya Genel Merkezi’nde kendi konferans salonunda yapılacak “Müslümanın Anayasa’ya Bakışı Nasıl Olmalıdır?” konulu konferansının Ankara Valiliği tarafından iptal edilmesi,

•Çirkin provokasyonun ardından Pazar günü, Savcının talimatı üzerine İLKAV Başkanı Mehmet Pamak’ın Terörle Şube Müdürlüğü ekiplerince gözaltına alınması,

•İmam Buharî Vakfı Müdürü Zafer Mert’in Pazar günü, menfur bir suikast sonucu şehit (inşaAllah) edilmesi…

Yaklaşık 15 günlük bir zaman diliminde yoğunlaşan bu tür hadiselerin, öncü şokları ise İslamî çalışmalar yapan bazı derneklerin kapatılması, bir takım konferansların iptal edilmesi ve kimi hocaların ise yurtdışına çıkmak zorunda kalması şeklinde tebarüz etmişti.

İslamî yapılara ve faaliyetlerine yönelik olarak barizleşen bu saldırıların, özellikle Gülenist yapı (“FETÖ”) ve IŞİD yaftası vurulmak suretiyle toplum nezdinde makul karşılanmasının sağlanmak istendiği de muhakkak! Zira ne Fetullah Gülen ne de IŞİD’le alakalandırılamayacak hatta bilakis fikirleri, söylemleri, faaliyetleri itibariyle bunların karşısında oldukları aşikâr ortada olan yapılardır, bu saydıklarım. Fakat muhalif olan herkese vurulan bir damga olarak bu yaftalar, bugün geçer akçedir. Müslümanları sindirme, korkutma, yıldırma, yola getirme operasyonunun en güçlü argümanı olarak kullanılan bu etiketleme ameliyesi, gün gelecek damgacıların elinde patlayacaktır.

Aslında benim en çok merak ettiğim ve bir projeksiyon tutmak kastıyla irdelemeye çalışacağım asıl mevzu, toplumda infial oluşturacağı bilindiği halde, neden Müslümanların sinir uçlarına dokunulmak istendiğidir**?**

•Cumhurbaşkanı ve Hükümet, toplumdan ciddi bir tepki geleceğini bilindiği halde, neden kadınların ve çocukların bulunduğu 300 kişinin gözaltına alınmasına göz yummuştur**?**

•İLKAV gibi çalışmaları herkesçe bilinen bir vakfa, sivil polislerce neden provokasyon yapılmakta ve Müslümanların kutsallarına; canımız, Efendimiz Peygamberimize ne cür’etle sin-kaf’lı küfürler edilebilmektedir**?**

Gözaltına alınması gerekenler, bu provokasyonu yapanlar, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e küfredenler olması gerekirken, hangi mantıkla bu hocalar gözaltına alınabilmektedir?

Tüm bu yaşananları bir araya getirdiğimizde bazı çıkarımlara ulaşabiliyoruz:

**•**Öncelikle, Hükümet’in bugüne kadar tüm bu yaşananlardan habersiz olması mümkün değildir. Kaldı ki, Yalçın İçyer, Hayati İsaoğlu, Mehmet Pamak hocalar şuan itibariyle hâlâ gözaltındalar… Dolayısıyla bu yaşananlardan birincil sorumlu Hükümet’tir.

**•**Eğer tüm bu zulümlerle, referandumda insanların kanaatlerini etkileyecekleri endişesiyle İslami yapılara bir gözdağı verilmek kastedilmişse bilinmelidir ki bu, beyhude bir çabadır. Allah’ın izniyle bu mezkûr yapılar, Demokratik-Laik Cumhuriyet karşısında tavırları net olan yapılardır ve ne “Evet” ne de “Hayır” için bir amel ortaya koymazlar; onlar yalnızca şer’î hükümler çerçevesinde hareket eden dava ve davet adamlarıdırlar.

Yok, eğer “bu zulümlerde Hükümet ve taraftarlarının parmağı ve bilgisi yok” deniliyorsa –ki bu, “suçu kabahatinden büyük” kabilindendir- o halde;

- Ya, her baş sıkışmasında işaret edilen “Paralel yapı” heyulası, Emniyet ve adliye içinde hâlâ etkin,

- Ya da başka bir yapılanma var ki bunlar da, Gülen ekibinden boşalan mevzileri dolduran, İslam’ın ve Müslümanların düşmanı Ergenekoncu (Türkçü/Turancı, Solcu) Laik Kemalistler’dir.

Her iki durumda da mesul, yine Hükümet’tir –ki bu yapıları (dün Gülencileri, bugün Ergenekoncuları) yedeğine alıp da yürüyen Ak Parti’dir, Erdoğan’dır.

Şurası muhakkak ki, İslamî cemaatlere karşı yapılan bu tür saldırıların temelinde İslam’a ve Müslümanlara beslenen kin ve düşmanlık tebarüz ediyor. Öyle ki; Peygamberimize sövebilecek derecedeki bir zihniyet, başka türlü izah edilemez. Kaldı ki, özellikle İLKAV’a yapılan çirkin provokasyonun ardından Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e küfreden kişiden ziyade, tek dertleri İslam davasını taşımak olan hocalar cezalandırılıyor. Böylesi bir tutum ise gayri meşru provokatör eylemlerin önünü açarken, İslam’ın değerlerine saldıranların da cür’etini arttırıyor.

Soruyoruz:

•İslamî cemaatlere yönelik bu provokasyonların, operasyonların arkasında kim var?

•Bu provokatif eylemlerle ne amaçlanıyor?

•Bugün, şu saate kadar gözaltına alınan kanaat önderleri, Müslüman kardeşlerimiz neden hâlâ salıverilmiyor?

•Uğruna canlarımız feda, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimize sin-kaf’lı küfürlerle kin kusan TEM polislerine gibi bir adli ve idari işlem yapıldı/yapılacak?

•Bu polisleri oraya provokatörlük yapmaları için kim, ne hakla görevlendirmiş, bunun tespiti noktasında ne gibi bir çalışma yapılıyor**?**

Eğer bir hukuk devletinden, adaletten bahsediyorsanız, önce gayrimeşru yolları terk etmeli, insanlara, güven ve huzur dolu bir Türkiye’de yaşadıklarını hissettirmelisiniz. Fakat bu, insanlara iftiralar atarak, onların meclislerine, mescitlerine provokatörler göndererek yapılamaz. Eğer bu tip gayrimeşru hadiseler sizin bilginiz dâhilinde olmuyorsa, böylesi oluşumların kökünü kazımanız için bu makale vesilesiyle suç duyurusu yapıyorum ki müdahale edesiniz. Yok, eğer tüm bu yaşananlardan haberiniz var da müdahale etmiyorsanız; o zaman bu ülkenin vay haline…

Bunun öne geçilmemesi halinde bu gidiş, geçmişin karanlıklarında kalsın istediğimiz, –hâşâ- “burada Allah yok, peygamber izine çıktı” mantığıyla şekillenmiş, meşhur “**2. Şube”**leri doğurur.