\'Merdiven Altı…?\'
06 Kasım 2017

\'Merdiven Altı…?\'

Tarih 21 Ekim 2017, Cumhurbaşkanı Erdoğan İbn Haldun Üniversitesi Medeniyetler Şurası’nda konuşuyor: “Şu anda birçok insan çıktı, türedi. Bu türedi tipler sünneti ciddi manada tartışır hale geldiler. Bu tartışmaların özellikle de ülkemizde yapılması bizler için ciddi manada bir üzüntü sebebidir. Şunu açık net söylemek zorundayım: Hoca olmak ahkâm kesmek yetkisini kimseye vermiyor ve dolayısıyla Sevgili Peygamberimizin sünnetini tartışma yetkisini de onlara vermiyor.”

Bu açıklama Türkiye’de özellikle Sünnetle uğraşanların ona karşı kasıtlı taarruz başlatanların tepkisine neden oldu. 15 Temmuz sonrası sistem ve devlete ve özellikle de Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her yönden destek ve teslimiyet ile adeta sadakat yemini verenler ise Erdoğan’ın bu açıklamasını alkışladılar. Resmi kurumlar ve belediyelerde görevden alma ve açığa alma haberlerinden sonra bu açıklama sonrasında da acaba tırpanlama olacak mı beklentisini oluşturdu. Ancak Diyanet tam tersi bir hamle ile 27 Ekim tarihinde bir açığa alma kararına imza attı. Samsun’da bulunan Aşıkkutlu Eğitim Merkezi eğitim görevlisi İhsan Şenocak açığa alındı ve hoca hakkında kurum içi soruşturma başlatıldı. Kamuoyunda Hocanın açığa alınmasına sebep olan şey bir sohbette yaptığı konuşma olarak bilindi. Hâlbuki İhsan Şenocak, sünnet savunucusu bir hocaydı ve laik medya tarafından kamuoyuna servis edilen videoda İslâmi ahkâma aykırı bir şey de söylememişti.

Tarih, 29 Ekim 2017 Cumhuriyet törenleri… Cumhurbaşkanı Erdoğan Anıtkabir defterine yazdığı mesaja “Aziz Atatürk” diyerek başlamış ve 29 Ekim Cumhuriyet kutlamaları nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde verdiği resepsiyonda yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Aradan geçen 94 yılın sonunda artık Cumhuriyetimiz, ulu bir çınar olma yolunda büyümesine, gelişmesine devam ediyor.” “Bugün Türkiye Cumhuriyeti; bir yandan köklerine daha sıkı sarılan, diğer yandan semaya doğru daha fazla yükselen, kendi gövdesiyle birlikte geniş bir alanda güvenin, huzurun ve umudun adı olan bir devlettir.” Cumhurbaşkanının bu açıklamasının “konu ile ne alakası var” demeyin, zira makalenin tamamını okuduğunuzda bunu anlayacaksınız.

AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Mahir Ünal, 02 Kasım Perşembe günü Habertürk televizyonunda katıldığı bir programda, Erdoğan ve AK Parti’nin 2019 seçimlerine yatırım için Atatürkçülüğe sarıldığına dair yapılan eleştirilere cevaben, “Bizim laiklikle, Cumhuriyet’le Atatürk’le ilgili duruşumuz nettir. Bizim Mustafa Kemal Atatürk’le hiç sorunumuz olmadı” dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü: “Demokrat Parti döneminde Atatürk’ü Koruma Kanunu çıkartılmıştır, biliyorsunuz. O dönem Demokrat Parti’nin Cumhuriyet’in kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’e dönük pozisyonu neyse, bugün aynı gelenekten gelen Recep Tayyip Erdoğan’ın pozisyonu da aynıdır. Bizim geçmişle kavga etmek gibi bir niyetimiz yok. Cumhuriyet bizimdir, Mustafa Kemal Atatürk bizimdir.”

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ bu süreçte Plan Bütçe Komisyonu’nda yaptığı konuşmada şu sözleri sarf etti: “Merdiven altı din eğitimi ve öğretimi yapılması fevkalade büyük bir yanlışlıktır, bizim buna göz yummamız ve izin vermemiz mümkün değildir.” Bekir Bozdağ 03 Kasım Cuma günü ise 2. Kıraat Sempozyumu’nda konuştu ve İhsan Şenocak’ın açığa alınması üzerinden Diyanet İşleri Başkanlığı’na yönelik eleştirilere cevap verdi. Bozdağ cemaatlere ayar vermeye çalışan bir torna tezgâhı gibi üzerine siyasi rol biçilen Diyanet ile ilgili şunları söyledi: “Diyanet’i kuranların niyeti ne olursa olsun, Diyanet’in bugün geldiği noktada Türkiye ve İslâm Âlemi için hatta çok büyük örneklik olduğuna ben yürekten inanıyorum.” “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın her türlü siyasi görüş ve düşüncenin üzerinde ve dışında kalarak birleştirici, bütünleştirici rolünü yerine getirmesini son derece önemsediğimi buradan bir kez daha ifade etmekte fayda görüyorum.”

Şimdi tüm bu açıklamaları niçin burada sıraladığımı okuyucular ile paylaşmak istiyorum. Hilâfet, 3 Mart 1924’te ilga edildi. Yani kirli ve sinsi hileler ile Lozan’da öne sürülen şartlar gereği İngilizlerin isteği üzerine Hilâfet, despotik baskılar ile kaldırıldı, İslâm’ın kalkanı kırıldı. Diyanet ise yine aynı gün, 03 Mart 1924 tarihinde kuruldu. Hilâfet’in kaldırılması İslâm’ın yani dinimizin hükümlerinin hayatımızdan uzaklaştırılması ve sökülüp atılması demekti; Diyanet’in kurulması ise yaşam olarak sadece bireylere hasredilen dini inanç, ibadet ve ahlak esaslarının laik devlet tarafından kontrol altına alınması demekti.

Hilâfet’in kaldırılmasının üzerinden -diğer manada Diyanet’in kurulmasının üzerinden- tam 94 yıl geçti. Yüzyıllarca İslâm’ın hüküm sürdüğü Anadolu topraklarında Hilâfet’in yerine ilan edilen Cumhuriyet, bu topraklara bir damla rahmet indirmedi, bir avuç bereket getirmedi ve Anadolu insanı bir gün olsun gün yüzü görmedi. Şimdi ise Cumhuriyet’in acıları ile büyüyen Müslümanların destek verdiği partiler ve liderler, köhnemiş ve çürümüş bu Cumhuriyet’e “ulu çınar” diyorlar. Cumhuriyet için “güven ve umudun adı” övgüsünü düzüyorlar. Laik seküler devletin belirlediği din anlayışının yegâne tek belirleyicisi kurum olarak ise Diyanet’i, Müslümanlara dikte ediyorlar.

Size de ilginç gelecek bir şey söylemek istiyorum: İktidar, devleti hantallaştırdığı gerekçesiyle tüm malî kıymetleri özelleştirdi. Yine devlet kendi üzerine malî ve maddi iş yükü almamak için kamuya ait tüm tasarrufları yap-işlet-devret yöntemiyle özel şirketlere dağıttı. Ancak dinî konularda Diyanet üzerinden daha tekelci ve statükocu davranmaya çalışıyor. Sizce de bunun bir nedeni olmalı değil mi?

Peki, neden böyle yapılıyor? Çünkü âlimler susuyor, hocalar susuyor, Müslümanlar susuyor ondan…

AK Parti’nin ya da Erdoğan’ın Cumhuriyet ile bir sorunu olmayabilir. AK Parti kendisini, Demokrat Parti geleneğinin devamı olarak da görebilir. Zira bunlar AK Parti ile gerçekte de özdeşleşen şeyler yani AK Parti’nin bugün laik cumhuriyet rejimi ile herhangi hiçbir sorunu yok ve geçmişte de olmadı. AK Parti gerçekten de Demokrat Parti geleneğinin devamı bir partidir. Çünkü Demokrat Parti, Amerikancı siyasetin Türkiye’de iktidara taşınmasının ilk adımıydı. İşte AK Parti, bu Amerikancı siyasetin hedefine vardığı son adım oldu. Müslümanlar özellikle de âlim, hoca ve kitleler, tüm bu siyasi sürece yönelik İslâmi net bir tavır almazsa Amerika bundan sonra başka partiler ile yürümeye devam eder.

Ne yapılmalı?

Yöneticiler konuşuyorlar. Peki, âlim ve hocalar neden susuyorlar?

Sakın, “susmuyorlar bak işte konuşuyorlar, hatta konuştukları için görevden alınıyorlar” demeyin.

Yöneticiler Cumhuriyet için “ulu çınar” dediklerinde, hoca ve âlimler, Cumhuriyet’in İslâm’ın namus, izzet ve şerefini ayaklar altına aldığını neden söylemiyorlar?

Cumhuriyet’in getirdiği Batılı değer ve özgürlüklerin Müslümanların evlatlarını zehirlediğini neden söylemiyorlar?

Bu laik Cumhuriyet’in Kur’an ahkâmını hayattan uzaklaştırmakla yetinmeyip Kur’an’ı ahırlara hapsettiğini neden hatırlamıyorlar?

İstiklal mahkemelerinin meydanlara kurduğu idam sehpalarını Müslümanlara neden artık hatırlatmıyorlar?

Bugünkü âlim ve hocalar Cumhuriyet’in cılız köklerinden topraklarımıza zehir akıttığını, kurumuş dallarından atmosferi kirleten gaz salgıladığını, çürümüş gövdesi ile ayakta bile durmakta zorlandığını neden ifşa etmiyorlar?

Onun bir ulu çınar değil, zakkum ağacı olduğunu aslında kesinlikle biliyorlar ama nedense susuyorlar.

Selefleri olan Şeyh Said ve İskilipli Atıf gibi zalimin karşısında küfre karşı neden hakkı haykırmıyorlar?

Daha ötesini söyleyeyim: Devlet eli ile tüm insanların faiz bataklığına sürüklenmesine karşı okkalı tek bir söz etmiyorlar.

Toplum içinde eşcinselliğin yaygınlaşmasına hizmet eden örgütlerin “özgürce” propaganda yapmasına devletin izin vermesine ses çıkarmıyorlar.

Körpecik beyinleri zehirleyen demokrasi ve Laikliğin eğitim müfredatına konulmasını eleştirmiyorlar, bu düşüncelerin İslâm akidesi ve İslâm ahkâmı ile esastan taban tabana zıt olduğunu dile getirmiyorlar?

Her dört yılda bir kurulan demokratik seçim sandıklarına Müslümanların iştirak etmesinin caiz olmadığını söylemiyorlar.

Rantın, kayırmacılığın, rüşvetin, stokçuluk ve tekelciliğin haram olduğunu tekrar tekrar derslerinde sohbetlerinde işlemiyorlar.

Halep’e ihanet eden Türkiye yöneticilerini afişe etmiyorlar.

Rusya ile ortaklık yapan Türk askeri İdlib’e girdiğinde “domuzdan post kâfirden dost olmaz” sözünü yöneticilerin ve komutanların yüzüne haykırmıyorlar.

İşgalci Yahudi varlığı ile anlaşmanın Filistin davasına ihanet olduğunu hatırlatmıyorlar.

Neden?

Korkuyorlar mı? Makam ve mevkilerinin ellerinden alınmasından, kurulu düzenlerinin bozulmasından yoksa hapse atılmaktan mı? Neyi önemsiyorlar? Elde edilen maslahat ve çıkarlarını mı, İslâmi kurumlarının kazanımlarını mı yoksa geçici hükümet ve liderlerin istek ve arzularını mı?

Allah’tan korkmaları gerekmez mi? Allah’ın rızasını ve en üstün mertebe olan takvayı arzulamaları gerekmez mi? Sıkıntı ve zorluklara, hapse atılmayı göze alarak sabretmeleri ve doğru yolda sebat etmeleri gerekmez mi? Kur’an’ın, İslâm’ın emir ve yasaklarını, helal ve haramı ölçü olarak görmeleri gerekmez mi?

Ey âlimler ve hocalar, sakın Allah’tan başka hiç kimseye, hiçbir güce, hiçbir makama yaranmaya çalışmayın! Zira siz o makamların her dediğini yapmadığınız sürece, onların önünde ilminizi, şerefinizi çiğnetmediğiniz sürece onlar sizden razı olmayacaklar.

Sizler Peygamberlerin varislerisiniz, İslâm’ın daveti Rasulullah’tan size bırakılan bir miras, bir emanettir. Rasulullah efendimizin haber verdiği gibi bugün Kitap (şeriat) ve sultan (yönetim) birbirinden ayrılmış durumdadır; size düşen, Kitab’a yani şeriata sımsıkı sarılmaktır. Eğer başınızdaki yöneticilere itaat ederseniz sizi saptırırlar, onlardan yüz çevirip başkaldırırsanız sizi öldürürler, yok etmeye, itibarsızlaştırmaya çalışırlar. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor:

مَوْتٌ فِي طَاعَةِ اللهِ خَيْرٌ مِنْ حَيَاةٍ فِي مَعْصِيَةِ اللهِ

**“Allah’a itaat üzere ölüm, O’na isyan üzere hayattan daha hayırlıdır.”[1]

Şimdi karar verin İslâm’ı doğru öğrenmeye ve yaşamaya müsaade etmeyen ve bizi merdiven altı din tüccarları gibi göstermeye ve marjinal kılmaya çalışan laik devletin statik aklına mı uyacaksınız yoksa asıl din tüccarlarından yüz çevirip İslâm’a mütekâmil bir şekilde davet mi edeceksiniz? Ki onlar merdiven altı devlet kurmaya çalışan hoca ile rant ve iktidar hesaplaşmalarının faturasını tüm cemaat ve hocalara kesmek ve sizlere ayar vermeye çalışıyorlar.

Allah’a yemin olsun ki onların aklına uyarsanız sizi saptırırlar ve sizi sahipsiz ve desteksiz bırakırlar, eğer ki Allah ve onun dinine yardım eder, Allah’ın emirlerine uyarsanız sahibiniz ve dostunuz her daim Allah olacaktır.

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ

“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a (Allah’ın dinine) yardım ederseniz o da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar.”[2]


[1] Taberani - Mu'cemu'l-Kebir ve Mu'cemu's-Sağir

[2] Muhammed 7