Kavşak Önemli Ama...
10 Mart 2017

Kavşak Önemli Ama...

“Tavşanların reisi aslan olursa, o tavşanlar aslanlaşır,

Şayet aslanların reisi tavşan olursa, o aslanlar tavşanlaşır” (Arap Atasözü)

Hep denir, “Türkiye önemli ve büyük bir kavşakta yer almaktadır” diye. Bu söz doğru olmasına doğru da, peki kavşağın başında yer alanlar aynı “önem” ve “büyüklüğe” paralel bir vizyona sahip midirler? Aslına bakarsanız hiç de öyle değil. Gerçekten de vicdan sahibi olan bir kimsenin de öyle düşünmediğini zannediyorum. Olsa olsa kavşak başındakiler ancak “cüce”den ibarettirler. Bu yargıya varmamda birçok sebep var ama son zamanlarda Türkiye ile Almanya arasında yaşanan, programların iptali krizi bardağı taşıran son damla olmuştur. Yöneticiler eliyle Türkiye toplumu daha önce bu kadar küçük düşürülmüş müydü, bilmiyorum. Bu toplum bunu hak etmiyor. Ama ümmet aslan, yöneticiler de tavşan olunca maalesef toplum, yöneticilerinin cinsinden oluyor. Fakat inşaAllah bu durum kısa sürecektir. Hem yöneticilerin hem de ümmetin aslan olacağı günler çok yakındır. Yeter ki bu asil ümmet, bu karaktere sahip devlet adamlarını iktidara getirsin. Gerisi kolay.

Türkiye ile Almanya arasında, Türk asıllı Alman gazeteci Deniz Yücel’in İstanbul’da tutuklanması ve ardından Türk bakanların bu ülkedeki seçmenlere hitaben yapacağı konuşmaların iptal edilmesi ile tırmanan gerilim, kriz boyutuna ulaştı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, eski Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın Almanya’da planladıkları konuşma programlarına yerel yönetimlerce izin verilmemesinin ardından son haber, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu için geldi. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “NAZİ” benzetmesi yaparak “Almanya’yı dünyaya rezil edeceğini” açıklaması ve Berlin’in “rezilce” ifadesini de içeren sert yanıtından sonra Çavuşoğlu’nun 7 Mart Salı Hamburg’da konuşma yapacağı salon için yerel yönetimin izin vermediği haberi geldi. Daha sonra Çavuşoğlu'na başka bir salon ayarlanacağı bildirildi. Fakat bu salon da iptal edildi. Hatta kalacağı otel odası dahi iptal edildi. Zillet üzerine zillet…

Şimdi biraz geçmişe gidip Almanya ile Osmanlı Devleti arasındaki iki hadiseyi sizinle paylaşmak istiyorum:

19. Yüzyılda Almanya’nın Mülhaym şehrindeki Ren Nehri’nin bir yakasında Almanlar, diğer yakasında da Fransızlar oturuyordu. Fransızlar, her sene nehrin karşı kıyısına geçiyor, Almanlara ait topraklardaki mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı. O sıralarda, birliğini henüz temin edememiş olan güçsüz Almanlar ise buna fazlaca ses çıkaramıyorlardı. Ancak bu durum her yıl tekrarlanmayı sürdürünce, Almanlar çareyi Osmanlı Sultanı’na durumu yazıp imdat istemekte bulurlar ve Sultan’a bir mektup gönderirler.

Mektupta şöyle denilmektedir:

“Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir devletin Sultan’ı, İslamiyet’in de Halifesi’siniz. Bizi bu zulümden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkânı sağlayın.”

Osmanlı’nın gerileme yıllarına girdiği bir zamana denk gelen bu yardım isteğini inceleyen Halife asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur. Yardım isteğini bildiren mektuba cevabi bir mektup yazılır. Bu mektupla birlikte içi asker elbisesi dolu üç çuval da Almanlara yollanır.

Şaşkına dönen Alman’lar, çuvalları alıp mektubu okurlar. Mektupta şunlar yazmaktadır:

“Fransızlar korkak adamlardır. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir. Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Bu adamları mahsul zamanı, nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan gören Fransızlar için bu kâfidir.”

Bağ-bahçe sâhipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetlerini kapışırlar. Hasat vakti geldiğinde giydikleri bu yeniçeri kıyafetleriyle ve büyük bir heyecanla, nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar. Ertesi gün, nehrin karşı yakasından gelen haber, Almanların sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur: “Almanlara Osmanlılardan imdat geldiğini zanneden Fransız’lar, korkudan, köylerini de terk ederek iç kısımlara doğru kaçmaktadırlar. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir.”

Diğer bir hadiseye gelince…

Fransız Kralı I. Fransuva, Almanya’ya esir düşmüştür. Aynen az önce yukarıda zikretmiş olduğum hadisede olduğu gibi bu sefer de tam tersi, Fransızlar krallarını kurtarmak için cihan sultanı Kanuni Sultan Süleyman’dan yardım talep etmişlerdir. Kanuni de bunun üzerine denizlerin fatihi olan Barbaros Hayrettin Paşa’yı, kralı kurtarması için Fransa’ya onlarca gemiyle göndermiştir.

İşte sadece bu iki hadise dahi ümmetin başındaki yöneticilerin “aslanlıklarına” dair birer örnektir.

Bir Osmanlı dönemindeki Almanya’nın korkak ve zelil tavırlarına bakın, bir de şu anda Türkiye Cumhuriyeti döneminde Almanya’nın kibirli ve küstahça tavırlarına bakın ve farkı siz söyleyin. Sözde, bölgesinde ekonomisi ve askeri en güçlü ülkelerden biri olan Türkiye’ye karşı koymuş olduğu postanın ve küstahlığın boyutunu varın siz hesaplayın.

Ama yok siz ancak, Hilafet’i isteyen aslan yüreklilere karşı posta koyarsınız… Koyun bakalım, nereye kadar koyacaksanız… Kâfirlere karşı tavşan, müminlere karşı ise aslan kesilirsiniz.

Ha birde Türkiye’nin Osmanlı’nın bakiyesi olduğunu ballandıra ballandıra anlatmanız yok mu? İşte insanı kahreden şey, tam da bu. Yok, arkadaş siz bırakın Osmanlı’nın devamı olmayı, biz sizi Osmanlı’nın kuyruğu dahi kabul etmiyoruz. Dedik ya; lider aslan olursa kâfirler sizin karşınızda küçüldükçe küçülür, ezildikçe ezilir, aman diler, yardım ister. Amma liderler tavşan olursa, Almanya ve diğer irabtan mahalli olmayan bir takım devletler dahi karşınızda küstahlaştıkça küstahlaşır, kibirlendikçe kibirlenir, size postasını koyar ve siz de bu zillet durum karşısında çaresiz bir şekilde ancak hamasi konuşmalar yaparsınız. Ahh ecdat ah. Yokluğun ne kadar da belli… Elbiselerin dahi sömürgeci kâfirlerin kalplerine korku salar ve onları titretirken, düştüğümüz ya da bu tavşan yöneticiler tarafından düşürüldüğümüz şu duruma bak. Ne kadar zelil ve utanç verici bir durum…

Nitekim böylesi aslanları görmek artık mümkün olmuyor. Bir fermanı ile Avrupa’yı titreten ve dize getiren aslanlara bu gün ne kadar da ihtiyacımız var. Ama maalesef, Hilafet yıkıldı; o aslanlar da yok oldu...

Fakat tüm bunlara karşılık Hizb-ut Tahrir yeniden o aslanları çıkarmak için bütün gücüyle çalışmaktadır. Buna karşı ise tavşanlar bunu engellemek için tüm güçlerini ortaya koyuyor. Hiç tavşan aslana galip gelebilir mi?