İstanbul Sözleşmesi Ve Kapitalizmin Kadını Getirdiği Son Nokta
06 Ağustos 2014

İstanbul Sözleşmesi Ve Kapitalizmin Kadını Getirdiği Son Nokta

İstanbul Sözleşmesi kadın ve kadın hakları ile ilgili bir sözleşmedir. Nisan 2011’de temelleri atıldı ve Mayıs 2011’de imzaya açıldı. Arnavutluk, Avusturya, Bosna Hersek, Danimarka, İtalya, Karadağ, Portekiz, Sırbistan İspanya, Türkiye ve son olarak Andora’nın imzası ile birlikte 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girdi.

Devletlerin alması gereken önlemlerden tutun, şiddete uğrayan kadınlara mülteci olma hakkını tanımaya kadar bir takım hususları içermektedir. Hatta ilk ve orta öğrenimde müfredata, kadının insan hakları ve kadın erkek eşitliği gibi hususları içeren dersler konulması da bu kanunun getirdiklerinden. Bu kanun o kadar önemsenmektedir ki sanki kadının bütün problemleri çözüme kavuşacak.

Asıl mevzuya girmeden önce hepimizin bildiği şu hususları tekrar hatırlatmak istiyorum. Kadın ve erkek hem beden hem de duygusal yönden birbirlerine eşit değillerdir. Yaratılışları gereği fıtratları birbirinden farklıdır. Her şeyden önce her ikisi de Allah’ın bir kuludur ve gayesi bu imtihan dünyasında Rabbinin rızasını kazanarak O’nun cennetine girmek için çalışmaktır. Allah subhanehu ve Teala bir takım ibadetler ve muamelatta kadın ve erkeği eşit tutuğu gibi birtakımlarında da birbirinden ayırmıştır. İslam davetini yaymak için cihat etmek ve ailesinin rızkını temin etmek erkeğe farz iken, çocukların eğitimi kadının görevidir. Dolayısı ile insanoğlu bu imtihanı kazanabilmek için kendine düşen görevi yerine getirmekle mükelleftir. Erkek ve kadın eşitlik aldatmacası ile birbirlerinin işini yapmaya kalkarlarsa bugün olduğu gibi kaos olur. Çünkü fıratları buna müsait değildir. Bu zorlamadan başka bir şey ifade etmeyeceği gibi mutluluğun anahtarı da bu olmayacaktır.

Sorunun temeli kapitalizmin kendisinde saklı. İsim itibari ile de kapitalizm kapital yani sermaye(para) üzerine kurulu sistemdir. Büyük sermaye sahiplerinin kontrolünde olan bu sistem onların istekleri doğrultusunda yön bulur. Onların en temel istekleri ise daha çok üretim ve daha çok kar elde etmektir. Elbette mücerret üretim yeterli değildir ve üretilen mal ve hizmetlerin pazarlanması büyük önem arz eder. Bu ürünleri üretecek olan ise bizatihi insanın kendisidir. O halde ürünleri satmak için yani pazar oluşturmak için yapılması gereken temel husus insanları bu ürünlere yönlendirmek için tüketim toplumu oluşturmak temel amaç olmalıdır. Toplumun yarısı ise kadınlardan oluşmaktadır. Onların tüketime iştirak etmeleri kapitalizm açısından olmazsa olmazlardandır. Evinde iyi bir eş ve iyi bir anne olan kadın onlar açısından kabul edilemez. O halde yapılması gereken onu evinden çıkarmaktır. Güzel yüzlü ve güzel bedenli kadınlar bir meta gibi sürekli pazarlanarak kadınların her daim kendilerini yetersiz görmelerini sağlamak suretiyle bu amaca yönelik ürünlerden milyar dolarlar kazanmak, cinsel dürtüleri her daim canlı tutarak ve özellikle reklamlar, diziler vasıtası bunu kadın bedeni üzerinden yaparak milyar dolarlar kazanmak kapitalizmin onyıllardır yaptığı işlerdendir. Evinde olan kadını ve özellikle bu mefhumu kötülemek suretiyle fikrimizle çelişkiler oluşturmak kapitalizmin işlerindendir.

Hayata bakışı bozulan erkek ve kadın arasında şiddet iyice artmakta ve maalesef kadın cinayetleri denilen olgu artık literatürümüze girmektedir. Kadını bu acı durumdan kurtarmak güya yine kapitalist anlayışa düşmüş görünüyor. Sığınma evleri, polis gözetiminde tutulmaları vs. Şimdi de iltica hakkı tanınarak anlara göre büyük bir iş yapılmış olmaktadır. Kocandan şiddet görüyorsan vatanını terk et…peh çözüme bak. Oysa kadını bütün bunlara muhtaç hale getiren bizatihi kapitalizmin kendisi değil midir?

İslam’a gelince;

İslam kadına büyük bir değer vermiş onu korunması gereken bir varlık olarak görmüştür. Nitekim Sevgili Peygamberimiz Veda Hutbesinde; “Kadınlar size Allah’ın bir emanetidir. buyurmuştur.

Ve bir Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “Kadınları, Allahü Teâlâ’nın emaneti olarak aldınız ve onlara yaklaşmanız Allah’ın emri ile helal kılındı. Sizin onların üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır.” ( ibn cerir)

İslam’da kadınlara yumuşak ve iyi davranan erkeklere mükâfat verilir. Hadis-i şerifde buyuruldu ki: “Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü Teâlâ’nın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!” [Müslim]

Ve şöyle buyruldu:

“En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.” [Tirmizi]

Bu hadisler ışığında sizlere asıl vurgulamak istediğim olguya gelmek istiyorum.

Bu olgu emanet olgusudur. İslam emanet olgusuna birçok yerde vurgu yapmaktadır. Mümin, elinden ve dilinden kendisinden emin olunan kimsedir. Aynı kökten gelen iki kelime birbirleri ile iç içedir. Emanete hıyanet etmemek müminin özelliğidir. Bir Müslüman’a bir şey emanet edildiğinde ona zarar gelmemesi için azami gayret sarf eder. Emaneti veren kimse gayri müslimde olsa durum böyledir. İnsanın çok değer verdiği birisinden kendisine bir emanet bırakılırsa gerektiğinde canı pahasına onu korur. Durum insanoğlu için böyle iken emaneti teslim edenin emaneti teslim alacak kişinin bizzat yaratıcısı olursa, yani Allah Subhanehu ve Teala olursa durum nice olur?. O emanetin değeri ve korunması için gereken çaba azamı gayreti gerektirmez mi? Zikredilen hadislerde Rasul (sav) bizlere kadınların Allah’ın bizlere bir emaneti olduğunu söylememiş midir? O halde o emanetin değerini bilen bir mümin erkek bırakın öldürmeyi ona nasıl el kaldırabilir. O’na nasıl zarar verebilir.

Kadına tarih boyunca İslam’dan başka böyle değer veren bir anlayış olmamıştır. Hem kadın hem erkekte birbirlerinde hoşuna gitmeyen hususlar olsa da bu hususu da bir imtihan vesilesi olarak görecektir. Erkek eşinde hoşuna gitmeyen hususlara sabredecek ve O’nu Allah’ın kendisine verdiği bir emanet olduğunu unutmayacaktır. Kadın eşinde hoşuna gitmeyen hususlara sabredecek ve Allah’ın rızasına giden yolun kocasından geçtiğini bilecektir. Bu anlayışla oluşan aile yuvalarında günümüzde yaşadığımız ve bir hayvana yapılmayacak muamelenin ve hatta cinayetlerin olması elbette mümkün değildir. Kapitalist sistemin ortaya koyduğu bu tirajı komik çözümler asla problemi sonlandırmaz ve hatta azaltmaz. Çünkü problemin kaynağı bizzat kendisidir.