İhsan Dağı’ya Cevap
04 Şubat 2013

İhsan Dağı’ya Cevap

İslami beldelerde Arap Baharı ile başlayan süreçte demokrasi - İslam eksenli tartışmalar kayda değer bir artış gösterdi. Tunus ve Mısır gibi ülkelerde İslamcı diye tanımlanan partilerin demokratik yollardan iktidara gelmesi, Suriye'de devam eden kıyamın demokrasiyi reddeden tutumu, Batı'nın bu hareketlilikle ilgili sürekli olarak demokrasi vurgusunda bulunması bu tartışmaları artıran faktörler oldu. Türkiye'de de AKP tecrübesi ile ilişkilendirilerek geçmişte yoğun şekilde tartışılan bu husus son süreçte yeniden gündeme geldi. Öyle ki her hafta gazete köşelerinden, politikacıların ağızlarından İslam'ın aslında demokrasiyi içerdiğini, demokrasi (nizam) ile İslam’ın (din) kıyaslanamayacağını ifadelerine sıkça rastlıyoruz. Biz bu yazımızda 01.02.2013 tarihli Zaman Gazetesi'nde İhsan Dağı'nın makalesine cevap mahiyetinde bir iki husus zikretmeyi uygun gördük. (İtalik kısımlar mezkûr makaleden alıntıdır)

İçinde demokratik temsil barındıran, halkın çoğunluğunun desteğine dayanan ama sonuçta toplumun tümünü devlet eliyle 'belli değer tercihleri'ne göre yeniden tanzim etmeye çalışan İslamcılık post-modern otoriter bir duruştur ve Arap Baharı sonrası Ortadoğu kadar Ak Parti yönetimindeki Türkiye'yi de anlatma potansiyeli taşır.

Arap Baharı sonrası “İslamcı” diye nitelendirilen isim ve hareketlerin demokratik sürece entegre olarak iktidara gelişlerinin İslami tutum ve davranış biçiminden inhiraf manasına geldiğini bir an için bir kenara bırakarak düşünelim. Hangi siyasi hareket kendisini sahip olduğu değerlerden soyutlayabilir? Her insan hayat bakış açısına göre tutum ve davranışlar ortaya koyar. Bu insan için böyle olduğu gibi gruplar, kitleler, siyasi partiler için de böyledir. Her siyasi hareket benimsediği fikirlerin ekseninde siyase eder/etmeye çalışır. Fikirlerinden kendisini soyutlaması, nötr olması imkansızdır. Böyle bir beklenti içine girmek de hayalciliktir. Kaldı ki bugün 'İslamcı'(!) hareketlerden Tunus'da, Mısır'da ve Türkiye'de beklenen şey nötr olmaları değil, tamamen Kapitalist ideolojinin fikirleri olan demokrasi, insan hakları ve özgürlükler ekseninde, küresel sisteme entegre, sahih İslami siyasi bakıştan yoksun bir seyir ortaya koymalarıdır. Bahsettiğimiz beldelerde Ak Parti, İhvan ve Nahda gibi siyasi hareketler taviz üstüne tavizler vererek beklenen çizgide bir duruş sergileseler de sahip oldukları İslami arka plan nedeniyle bu tavizkar tutumları onları post-modern otoriterlik gibi yaftalamalardan kurtarmaya yetmemektedir.

"Ve sen onların dinine tabi olmadıkça ne Yahudiler ve ne de Hıristiyanlar senden asla razı olmazlar…" (Bakara 120)

Belli bir siyasal duruşu Müslümanlara dinlerinin gereği olarak sunduğunuzda İslam içi çoğulculuk da özgürlük de barış da zarar görebilir. İkinci temel sorun vahye dayalı din ile insan düşüncesinin eseri olan ideolojileri birbirlerinin rakibi olarak görmektir. Liberalizm İslam'a bir alternatif değildir. İslam vahye dayalı bir dindir. Siyasal düşünceler ise 'insan aklı'nın ürünüdür. Vahye dayalı bir dinden neşet edilen 'ideoloji'nin diğer ideolojilere üstünlüğü elbette iddia edilebilir 'inananlar' nezdinde. Ancak bunu yaptığınızda da vahye dayanan ile akla dayananı aynı seviyede eşitleme riskine düşersiniz. Din ve ideoloji birbirlerinin alternatifi değildir.

Bu mesele, dine bakış veya din hakkında sahip olunan malumatla alakalıdır. Dine Batılı perspektiften sadece yaratıcı ile insan arasında vicdani bir olgu olarak bakıldığında siyaset, yönetim elbette insan aklına terk edilmiş olur. Mamafih Batı'da bugün vakıa budur. Nasrani akideye mensup Batılı halklar insan aklının ürünü Kapitalist fikirlerle siyase edilmekteler. Lakin mesele İslami beldeler ve İslam olursa - ki yazının konusu buna tekabül ediyor- işin rengi değişmektedir. Zira İslam dini salt kişi ile yaratıcı arasını düzenleyen bir din değildir. İslam kişi ile kendisinin, kişi ile yaratıcısının, kişi ile diğer insanların arasını düzenleyen bir dindir.(1) Dolayısıyla İslam dini aklın ürünü olmayan vahye dayalı siyasal düşünceleri ile siyase eder/ yönetir. Ve bu yönetim beşer aklının ürünü ideolojilerin yönetimi ile çelişki arzetmektedir. Nasıl çelişmez denilebilir? Aynı hususta iki farklı fikir çelişki değil midir? İşte İslam, faiz esaslı ekonomik düzeni haram sayarken liberal piyasa ekonomisi faizi, faizli finansal enstrümanları olmazsa olmaz kabul ediyor. Bu çelişki değil midir? İslam dini insanın hayata bakış açısı ve davranışları ile ilgili fikir ve hüküm beyan eden bütün dinlerin, ideolojilerin sahih alternatifidir.

"Aralarında Allah'ın hükümleri ile hükmet ve onların hevalarına uyma…" (Maide 49)
Ayrıca İslam’la hükmedilmesi hususu bireyin tercihine bırakılmamış Müslüman olma iddiasındaki her bireyin üzerine farz kılınmıştır. Bu, vahiyle aklı eşitlemek anlamına da gelmemektedir. İslam’la hükmetmenin farziyeti, vahyin akılla kavranması sonucu ulaşılan bir yargıdır. Fakat aksini düşünecek olursak vahyi akılla eşitlemiş oluruz. Vahyin hayatımızla alakalı bize inzal ettiği emir ve nehiyleri bir kenara bırakıp beşer aklının ürünü fikir ve ideolojilere yönelirsek vahyin yerine aklı ikame etmiş oluruz ki bu her iki dünyada da hüsranımız anlamına gelir.

___

1- Takiyyuddin En Nebhani - İslam Nizamı sf. 90