Fe Eyne Tezhebûn
11 Temmuz 2017

Fe Eyne Tezhebûn

Sakarya’da Suriyeli anne ve iki bebeğinin yaşadığı vahşet ve Kütahya’da 17 yaşında bir kızın öz babası tarafından hamile bırakılması haberleri ile beynimizden vurulduk! Akıllarımız dumura uğradı, vicdanlarımız sızladı, utandık, üzüldük, öfkelendik… Büyük bir endişeye gark olmuşken kendi kendimize sorduk… Nereye bu gidiş, “Fe eyne tezhebun” Türkiye, diye! Aklıma hemen Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in oğlu İbrahim vefat ettiğinde söylediği sözleri geldi. Şöyle diyordu Efendimiz: "Göz ağlar, kalp üzülür; biz yüce Rabbimizin razı olacağı sözden başkasını söylemeyiz. Vallahi Ey İbrahim, biz senden ayrılmakla çok üzgünüz." Sonra da karşısındaki dağa: "Ey dağ! Eğer Bendeki üzüntü sende olsaydı muhakkak yıkılıp gitmiştin! Fakat biz, Allah'ın bize emrettiğini söyleriz.”[1]

Vallahi biz de hüzünlüyüz! Her gün binlerce evladımızı, kardeşimizi, bacımızı, annemizi, babamızı kaybediyoruz. Artık rakamlar bile anlamını yitirmişken istatistikî verileri takip dahi edemiyoruz. Bu ümmetin başına gelenler yeryüzünün en heybetli dağlarına isabet etseydi, yıkılmak bir yana koca koca dağlar toz haline gelirdi! Ya Rabbi, küfrün hâkimiyeti, işgali ve hegemonyası altındaki arzda daha neler görecek ve duyacağız? Güvenin ve huzurun olmadığı, sapıklığın ve vahşiliğin arttığı bu dünyada zillet içerisinde yaşamaya mahkûm haldeyiz. Ciğerimizi dağlayan her olaydan sonra bu zilletten kurtulmak adına İslam’a ne kadar muhtaç olduğumuzu daha yakinen hissediyoruz. Mazlumların feryatları arşıalayı titretirken, insanların vicdanları kan ağlarken, milyonlar sessiz sedasız dua ederken, kalpler hüzne, bakışlar ufka yönelmişken İslam’a olan ihtiyacımızı her daim hissediyoruz!

Sakarya’daki olay duyulur duyulmaz yüzlerce Müslüman’ın adliye önünde toplanması, suçluları linç etmek istemesi, kısas istemesi, o körpe bedenlere sahip çıkmak adına cenaze namazına binlerce kişinin iştirak etmesi var ya, aslında ismi konulmamış bir çaresizliği anlatmaktadır. “Yeter artık, biz ne ara böyle canavar ve sapık bir toplum haline geldik” diyen Müslümanların itirazı ve çözüm arayışıdır bu! Yaşanılan iğrençliklere, zulme, sahipsizliğe, çaresizliğe karşı patlamaya hazır hale gelen bir feryattır bu!

Bu feryatların, bu haykırışların, bu itirazların muhatabı sadece vahşetin faili şahıslar değildir. Asıl itirazımız onları bu hale getiren sisteme ve nizamadır. O yüzden bu ve benzer tüm vahşetlerin gerçek failleri laik, demokratik beşeri sistemlerdir. Asıl yargılanması gereken, asıl mahkûm edilmesi gereken, asıl cezalandırılması gereken, Allah’ın hükümleri varken onun yerine hüküm ihdas eden laik rejimdir. Zira aciz ve sınırlı olan beşeri sistemlerin varlığı, tüm şerlerin yegâne kaynağıdır. Onlar var olduğu sürece insanlığın düzelmesi, kalkınması asla mümkün değildir. Kanımızı donduran tüm bu olaylar, üzerimize tatbik edilen gayri İslamî nizamlar için doğal bir sonuçtur!

Bu konu ile ilgili belki birçok şey söylenebilir. Ancak ben, bu ve benzeri olaylara karşı tepki veren, itiraz eden, tekrar yaşanmasından korkan, bu canilere devletin caydırıcı bir ceza vermeyeceğini bildiği için katillere hak ettikleri cezayı uygulamak isteyen, üzülen ve ağlayan tüm Müslümanlara seslenmek istiyorum…

Ey Akıl Sahipleri! Katillere gösterdiğiniz tepkiden daha fazlasını insanları bu hale getiren laik-demokratik sisteme gösterin… Unutmayın ki bu insanlar bu sistemin ürünü! Unutmayın ki okullarda, sokaklarda ve medyada insan fıtratına aykırı olan fikirler, hükümler ve nizamlar hâkim! Allah’ın kanunları uygulansaydı bu insanlar bu hale gelmeyeceklerdi… Unutmayalım ki İslam nizamı uygulansaydı, Mekke müşriklerini ve tüm canileri ıslah eden İslam, bu insanları da ıslah etmiş olacaktı!

Ey Vicdan Sahipleri! Ülkemizde yaşanan bu olaylara verdiğimiz tepkiyi Arakan’da, Doğu Türkistan’da, Suriye’de, Afganistan’da, Irak’ta ve diğer beldelerimizde daha kötülerinin yaşanmasına karşı da verelim. Unutmayalım ki, bu olaylar sadece ülkemizde değil, tüm beldelerimizde ve sürekli yaşanıyor. Unutmayalım ki biz, iki milyarlık bir aileyiz ve bizler kardeşiz. Öyleyse kardeşlerimize merhamet edelim, sevgi besleyelim ve dertleriyle dertlenelim!

Ey Derdi Olup Dava Taşıyanlar! Tüm bu yaşananlara rağmen kâmilen taraf olun! Yaşananların hesabının bize de sorulacağını unutmayalım. Omuzlarında su taşıyan karınca kıssasını hatırlayalım. Sahi, bugün biz neleri omuzladık? İslam davasını omuzlayabildik mi? Tüm bunlar yaşanırken, insanlığın imdat çığlıkları arşıâlâyı inletirken, zalimler gece-gündüz çalışırken biz ne ile meşgulüz? İşimizin, gücümüzün peşinden mi gidiyoruz? Uykularımız kaçıyor mu? Rahatlığımız ne durumda? Bahaneler mi üretiyoruz? Yoksa davamızı mı taşıyoruz? İslamî hayatı hâkim kılma yolunda ne kadar fedakârlık yapıyoruz?

Ey Sorumluluk Sahipleri! Toplumu huzurlu ve güvenli bir hale getirecek, malını, canını, ırzını ve onurunu muhafaza edecek olan İslamî hükümleri uygulayın! Batı’dan ithal edilen kanunların ve nizamların oluşturduğu toplum işte budur! İşte bu toplum, kendisine sığınan mazlumların zalimi olacak kadar gaddarlaşmış, kendi öz kızından çocuk yapacak kadar sapkınlaşmış ve Allah’ın indirdiği nizamdan fersah fersah uzaklaşmış bir toplumdur! Birçok kavmin helak edilmesine sebep olan olayların yaşandığı fasit bir toplum olmuştur. Öyleyse sorumluluğunuzun gereği yapın ve kurtarın hepimizi! Kurtarın hepimizi, insanı insana kul yapan demokrasiden! İnsanı hayvandan bile daha aşağı bir seviyeye indiren laiklikten!

Ey Sorumluluk Sahipleri! Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in dediği gibi “Çoban güttüğünden mesuldür.” Öyleyse mesuliyetinizin gereğini yapın ve tebaanızı huzurlu ve güvenli bir yaşamla buluşturacak olan İslam’la kurtarın. Allah’ın yarattığı kullara Allah’ın hükümlerini uygulayın! Toplumunuzdaki cahiliyeyi, vahşiliği ve küfrü, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem gibi sizler de İslam ile kaldırın! O’nun yolunu takip edin ve müjdesine nail olmanızı sağlayacak olan Nübüvvet minhacı üzere Raşidî Hilafet’i ikame edin!

Ezcümle, şunu da belirtmek isterim ki tüm bunlara rağmen geleceğe asla karamsar bakmıyoruz. Gelecek, biiznillah İslam ile yeniden aydınlık olacaktır! Toplum yeniden Allah’ın emrinin tahakkuk ettiği günlerle dolu olacak ve İslam’ın sağladığı güven tüm insanlığı saracaktır! Muhakkak ki Allah hükmünde galiptir. Öyleyse iliklerine kadar küfrün, zulmün altında yaşayan İslam ümmeti artık yamalı çözümleri değil, sadece ve sadece İslam Nizamı’nı tatbik edecek Raşidî Hilafet için çalışmalıdır.


[1] İbn-i Sa'd, Tabakat