Bize Değil, Asıl Size Ne Oldu?
10 Temmuz 2017

Bize Değil, Asıl Size Ne Oldu?

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez, katledilen Suriyeli anne ve bebeğinin cenazesinde, "Bize ne oldu ki vicdanımıza ve merhametimize sığınan bebeğin katili olduk. Bunun üzerinde hep birlikte düşünmeliyiz." dedi.

Önemli bir noktaya işaret etmiş Sayın Görmez… İnsanlık vicdanının zirvesini teşkil eden; tarihsel akışta şanlı sahifelere ismini nakşeden bir Milletin/Osmanlının torunlarının geldiği noktayı gösterir bir tablodur, Suriyeli anne ve çocuğunun başına gelenler…

Kelimelerin izahta biçare kaldığı, damarlarda kanların donduğu, utançtan eğilmek şöyle dursun, başların öne düştüğü bir anı yaşattı bize yaşananlar…

Sahi, bize ne oldu?

Galiba cevabı verilirse karanlık dehlizlerden çıkış yolunu işaret edecek olan soru bu…

“Bize ne oldu ki biz zalimlerin, zulmün yaraladığı mazlumun zalimi olduk. Bize ne oldu ki biz vicdanımıza ve merhametimize sığınan bebeğin katili olduk. Bunun üzerinde hep birlikte düşünmeliyiz.” diye devam etmiş Görmez, haklı sorgulamasına…

“Bir hilalin gölgesine hepimiz sığındık, 10 aylık bebek mi sığmayacak bu tarih boyunca mazluma umut olmuş, bu güzel vatana, bu aziz vatana. Buradan bu cenaze merasiminde ülkemizde yaşayan bütün vatandaşlarımıza, ensara muhacir olmuş (galiba “muhacire ensar olmuş” diyecekti) bütün kardeşlerimize sesleniyorum, aziz kardeşlerim ülkemizdeki misafirlere ve muhacirlere bakarken hiçbirimiz siyasi mülahazaların penceresinden bakmayalım. Hepimiz Rabbimizin göğsümüze yerleştirdiği vicdan penceresinden, merhamet penceresinden bakalım.” demiş Görmez ama bu cümlelerin ardında sanki göremediği çok önemli birtakım şeyler de var. Mesela; ulus devlet temelli ve milliyetçi-vatancı duyguların/fikirlerin 7/24 halka enjekte edildiği laik bir devletin Diyanet İşleri Başkanı olarak konuşuyorsunuz Sayın Görmez ve inanın bu cenaze namazında söyledikleriniz, yoğun milliyetçi söylemlerin arasında yok olup gidiyor. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti gibi milliyetçi-muhafazakâr söylemleri ağzına pelesenk etmiş yöneticiler, zaman zaman sözleriyle ümmetçi duyguları okşasalar da realitede ortaya koydukları pratik faaliyetleri onları yalanlıyor; sizi de yalanladığı gibi… Zira bu devletin (Cumhuriyet’in) mayasında, hamurunda kesif bir milliyetçilik/ırkçılık vardır. Dolayısıyla bu devletin adamlarının romantik, duygusal ümmetçi söylemleri hep güdük, hep yalan kalacaktır.

Görmez konuşmasının devamında şunları söylüyor: “Vicdan bizi birleştirmezse her şey bizi ayırır, merhamet bizi birleştirmezse her şey bizi parçalar. Biz tarih boyunca zalimin karşısında durmuş, zalimden korkmamış ama mazlumun ahından korkmuş bir milletin evlatlarıyız. Bunu hiçbir zaman unutmayalım.”

Evet, böyle asil atalardan geriye kalan posası çıkmış bir Türkiye sanki. Kötü bir örnek bir anda geçmişin bütün güzelliklerini silebiliyor. Unutturuveriyor tüm o kardeşlik dolu hayatları… Öyle ki utançtan başımızı bile kaldıramıyoruz.

Yukarıda sorulan soruya geri dönüyor şimdi zihinler: bize ne oldu, nasıl bu hale gelebildik?

Cevap basit aslında: bizi biz eden İslami değerleri terk edip bizden olmayan demokratik değerleri kuşanmaya başladığımızdan bu yana, Müslümanların zihin ve amel dünyası kirlendi. Ulvi değerleri bırakıp süfli şeyler galebe çalmaya başladı, hayatımıza… Dün, İslam’ın hayat nizamı miskiamber gibi dolarken dünyamıza, baldıran zehri içirmekte Demokratik-laik rejimler şimdi o kutlu ecdadın torunlarına…

DİB Sayın Görmez’in kaçırdığı nokta da burası işte; siz İslam’ı duygusal bir atıştırmalık gibi sunmaktan öteye geçirmediğiniz müddetçe de döner döner aynı soruyu sorarsınız; dün Özgecan’ın cenazesinde bugün Emani’nin yarın bilmem hangi mazlumun: bize ne oldu?

Biz bu ümmete ne olduğunu pekâlâ biliyoruz fakat asıl siz, size ne olduğunu biliyor musunuz?

Ne oldu da İslam’ın hakikatine vakıf olduğunuz halde onu ketmeder oldunuz?

Nasıl oldu da İslam’a has izzetli ulema duruşunu terk ederek küfür rejimlerinin payandası, muhafızı, teminatı oldunuz?

Ne zamandır, batıl demokratik laik beşerî nizamları hazmetmeyen, özümsemeyen, benimsemeyen bu ümmete, baldıran zehrini bal şerbeti suretinde sunuyorsunuz?

Kimdi, sizlerin aklını böyle çelen ve bu halkın önünde hakkı gizlemenizi salık veren?

Niye, tüm bu olup bitenleri görüp bilip durduğunuz halde bu rezilliklerin kokuşmuş Batılı demokratik-laik beşerî nizamlardan kaynaklandığını ve yegâne çözümün İslamî Hilafet’te olduğunu haykır mıyorsunuz?

Velhasıl biz, bize ne olduğunu biliyoruz Sayın Görmez, peki siz bize ne olduğunu açık yüreklilikle ortaya koyabilecek ve doğru reçetenin Raşidî Hilafet olduğunu bu insanlara sunabilecek misiniz?