Arakan; Dünyayı Değiştirecek Olan Dua ile Birlikte Eylemdir
06 Eylül 2017

Arakan; Dünyayı Değiştirecek Olan Dua ile Birlikte Eylemdir

“Dünyanın en mazlum milleti Rohingya Müslümanları.” Bu tespit kapitalizmin dünyayı sömürmede araç olarak kullandığı BM’in Arakan raporlarından bir alıntı. Maalesef Arakan’da on yıllardır devam eden zulüm, Müslümanların feryadı, çığlıkları yeni ulaştı kulaklarımıza! Ekranlardaki eşine az rastlanır katliam görüntülerini dünya bu sefer görmezlikten gelemedi! Belki de sosyal medya olmasaydı, bazı duyarlı insanlar duyurmasaydı biz yaşanan katliamlardan yine habersiz kalacak ve dua bile edemeyecektik! Çünkü Arakan’da Rohingyalı Müslümanların yaşadığı bu zulümler, katliamlar çok eskilere dayanıyor ve bunlar maalesef çok az biliniyor.

Arakanlı Müslümanlar Vakkas Bin Malik ve bir grup Müslüman tüccarın o beldedeki çalışmaları vesilesi ile Hicrî 1. asırda İslâm ile tanışıyor ve Müslüman oluyorlar. 15. asra kadar İslâm’ı yaşayan Rohingyalı Müslümanlar o dönemde kralın da iman etmesi ile Arakan’a İslâm hâkim oluyor ve yüzyıllar boyunca İslâm şeriatını tatbik ediyorlar.

Arakan ile Myanmar (Burma) arasındaki çatışmalarda Burma 1784 yılında Arakan’ı işgal ediyor ancak Müslümanlar direnmeye devam ediyorlar. Bu süreç 1826 yılında İngilizlerin orayı işgal etmesine kadar devam ediyor. İlk büyük katliam 1938 yılında binlerce Müslüman’ın katledilmesi, 500,000 Müslüman’ın zorla sürgün edilmesi ile sonuçlanıyor. 1942 yılına gelindiğinde ikinci büyük katliam yaşanıyor ve bu katliam sonrası 40 gün yağmalama yapılıyor. Kadınlar tecavüz edildikten sonra baltalarla parçalanıyor, kundaktaki bebekler şişlenerek, erkekler evleri ile birlikte yakılarak akıl almaz işkencelerle katlediliyor. Lemgo nehrinin Müslümanların kanları ile günlerce kıpkırmızı aktığı bu katliamda en az 150,000 Rohingyalı Müslüman katlediliyor. Bu tarihten sonra her seferinde on binlerce Müslüman’ın katledildiği, yüz binlerce Müslüman’ın sürgün edildiği 1947 katliamı, 1954 Muson Operasyonu, 1962 darbesi, 1978 Kral Dragon operasyonları yapılıyor. Bu büyük katliamların dışında sistematik yok etme, soykırım ve düşmanlık Myanmar devletinin eliyle ve destek verdiği Raxine çeteleriyle uzun yıllardır devam ediyor…

Bu zulümlerin dışında Rohingyalı Müslüman kardeşlerimizin neredeyse hiçbir hakları yok. Dünya terminolojisinde onları tanımlayacak kelime bulamıyoruz. Vatandaşlıkları, kimlikleri dahi yok. İşkence ve tutuklama onlar için sıradan bir olay. Akşam sokağa çıkmak, başka bir köye gitmek, misafir almak veya olmak, ev-cami yapmak, liseden sonra okumak, hastaneye gitmek, memur olmak, iş yeri açmak, izinsiz evlenmek, telefon, bilgisayar ve araç sahibi olmak, Ku’ran öğrenmek-öğretmek, sakal bırakmak, cemaatle namaz kılmak ve daha birçok şey yasak. Köle gibi ücretsiz çalıştırılmak, tüm mal varlıklarından (varsa) ağır vergiler vermek, evlenmek için dahi yüksek bedeller ödemek ve bu bedellere rağmen evliliğin yasaklanması, izin belgesi olduğu halde başkente gittiği için 7 yıl gibi cezalara çarptırılmak, keyfî işkence, tecavüz, ev ve camilerin yıkılması ise sıradan şeyler Arakan’da yaşayan Rohingyalı kardeşlerimiz için…

Arakan’da yaşayan 1 milyondan fazla Rohingyalı Müslüman’dan çok daha fazlası Bangladeş, Suudi Arabistan, Pakistan, Tayland, Malezya ve Hindistan ülkelerine hicret etmek zorunda kalmışlar. Bu ülkelerde belki faşist Myanmar devletinin katliamlarından kurtulsalar da çok zor şartlarda veya dağlarda yaşıyorlar.

Rohingyalı Müslüman kardeşlerimizin yaşadıklarını gazeteci-yazar aynı zamanda seyyah olan İbrahim Sediyani’nin yazmış olduğu **Sediyani Seyahatnamesi’nden aktaralım; bu seyahatname 3 yılda tamamlanmış ve 2012 katliamlarından sonra mülteci kamplarını dolaşan yazar şunları ifade ediyor: *“***Ben bu kampları 2012 yılında ziyaret etme imkânı buldum. Hayatımda şahit olduğum en inanılmaz görüntülerdi. O mültecilerin durumlarını görünce, hayata lanet ettim, doğduğum güne lanet ettim, **‘Keşke doğmasaydım!’ dedim… Ağaç yapraklarıyla besleniyorlar inanır mısınız? Çocuklarına toprak yedirerek besliyorlar. Hiçbir şeyleri yok!.. Ve gördükleri herkesten korkuyorlar, her yabancıdan korkuyorlar. Ben onlarla konuşmaya çalışırken onlar bana korku dolu gözlerle bakıyorlardı, bizden öyle bir korkuyorlardı ki, anlatamam. Çünkü bugüne dek, onlardan olmayan her insandan sadece kötülük görmüşler. Onlara benzemeyen her insan, onları ya yakmak ya da şiş ve baltalarla parçalayıp öldürmek için yaklaşmış onlara. İnanın bana, vahşi aslanlarla dolu bir ormanda yaşayan küçük bir ceylan yavrusu bile Myanmar’daki bir Rohingya çocuktan daha emniyettedir.”

Yiyecekleri yaprak, içecekleri muson yağmurları olan yeryüzünün en masum-mazlum Müslümanları Rohingyalı Müslümanlar her şeye rağmen dinlerinden vazgeçmiyorlar, imanlarını muhafaza ediyorlar. Bunu canları, namusları, malları, beldelerinin helak olmasını göze alarak yapıyorlar. Bu yaşananlar onların Allah yolunda fedakârlıklarını, acizliğimizi, ümmet olarak parçalanmışlığımızı, zilletimizi gösterdiği kadar İslâm’a ve onun ilahi nizamı Râşidî Hilâfet’e ihtiyacımızı, Müslümanların ancak onun çatısı altında izzetli olduklarını da gösteriyor.

Rohingyalı Müslüman kardeşlerimiz bu ümmetin bir parçası olarak ümmete (Osmanlı Hilâfeti’ne) ellerinden gelen yardımı imkânları çok az iken ve kendileri işgal altındayken yapmışlardı. II. Abdülhamid Dönemi’nde, 1897'de ve 1912'deki Balkan Savaşları sırasında Rohingyalı Müslümanlar maddi yardım ve sağlık ekiplerini Türkiye'ye göndermişlerdi. Hicaz demiryoluna yardım edenler arasında Rohingyalı Müslümanlar da vardı. Bu fedakârlıklarına teşekkür olarak II. Abdülhamid Rohingyalı Müslümanlara Hicaz demiryolu madalyaları göndermişti.

Aslında yaşadığımız her olay, şahit olduğumuz her zulüm bize bir kez daha İslâm etrafında râşid bir halifenin liderliğinde toplanmamız gerektiğini adeta haykırıyor. Mazluma yardım etmek ona yapılan zulme engel olmakla mümkündür. Bugün İslâm beldelerindeki mazlumlara yapılan zulmü ise ancak güç ve kuvvet ile durdurmak mümkündür. Artık herkes Arakan, Filistin, Doğu Türkistan, Afganistan ve diğer beldelerimizin gıda paketleri ile değil devlet eli ile; ordular, lojistik destekler, siyasi kararlar ile olacağını görüyor.

Bu konuda en fazla söz söyleyen Türkiye hükümetine ise birkaç sorumuz olacak. Rohingyalı Müslümanlar için Bangladeş hükümetine sınırlarını aç diyen hükümet neden masum Müslüman İdlib halkı için sınırlarını kapatıyor? Sadece insani yardım için değil siyasi, iktisadi, askerî yardımlar-müdahaleler için sınırlarını açmıyor? Sadece kınamak veya bir STK gibi yardım kampanyası başlatmak Rohingyalı Müslümanların canlarını, namuslarını, mallarını korumak için yetiyor mu?

Son olarak şunları ifade etmek istiyorum;

Biz Irak hapishanelerinde Nur bacıların bizi kurtarın ya da bizleri öldürün feryadına şahit olduk!

Biz Suriye’de yardım çığlıklarına ve kedi etine cevaz veren fetvalara şahit olduk!

Ve biz bugün Rohingyalı Müslümanların “Bizi tüm acılardan kurtaracak ölümü bekliyoruz, timsah ile yılan arasında sıkıştık kaldık, kimsenin umurunda mıyız!” çığlıklarına şahit olduk.

Bütün bunlara rağmen biz Allah’a verdiğimiz ahdi korumazsak, İslâm davası için gece ve gündüz, can ve mal ile çalışmazsak yüreğimiz kurusun! Evet, bunlara şahit olduğumuz halde Hilâfet’in ikamesi için elimizden geleni yapmazsak helak olacağız!

Ey Müslüman! Ey dava adamı!

Allah’ın vaadine olan inancını muhafaza et. Allah yolunda mücadele et. Dünya seni aldatmasın. İnsanların durumu seni etkilemesin! Kâfirlerin gücü seni korkutmasın! Allah’ın rızası için sana vahyedilene tabi ol! Muhakkak ki Allah bizimle! Gevşemeyen, üzülmeyen ve gerçekten iman edip salih amel edenlerle birlikte olun. Muhakkak ki iman edenler galip gelecekler. Umudunu koru! Umudunu kaybettiğinde inancını da kaybedeceğini unutma! Nitekim kâfirlerden başkası Allah’tan umudunu kesmez!

Ve bil ki, tüm olumsuzluklara rağmen, Allah dinini kâfirler istemese de yeryüzünde hâkim kılacak. Bunu zalimin zulmü, dünyanın sessizliği, insanların umursamamasına rağmen yapacak. Allah’ın takdir ettiği İslâmi hayata kimse engel olamayacak.

Mekke müşrikleri şöyle söylemişlerdi; “Muhammed Kisra ve Sezar’ın hazinelerini vaat ediyor. Oysa bizden biri can güvenliği içinde hacetini dahi yapacak durumda değil.” Bunun üzerine Ahzab Suresi 12. ayette Rabbimiz onların münafık ve kalbi hastalıklı olanlar olduğunu belirtiyor.

Tarihi Allah yazar! Bize düşen ise elimizden geleni yapmaktır!

Bu yaşananları daha iyi anlayabilmek için Rabbimizin şu ayeti üzerinde düşünün:

وَتِلْكَ الأيَّامُ نُدَاوِلُهَا بَيْنَ النَّاسِ وَلِيَعْلَمَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَتَّخِذَ مِنكُمْ شُهَدَاء وَاللّهُ لاَ يُحِبُّ الظَّالِمِينَ وَلِيُمَحِّصَ اللّهُ الَّذِينَ آمَنُواْ وَيَمْحَقَ الْكَافِرِينَ

“…Böylece biz, gerçek müminleri ortaya çıkarmak ve içinizden şahitler edinmek için, bu günleri bazen lehe, bazen de aleyhe döndürüp duruyoruz. Allah, zulmedenleri sevmez. Bir de (böylece) Allah, iman edenleri günahlardan temize çıkarmak, kâfirleri de helâk etmek ister.” (Ali İmran 140-141)