Uluslararası İslam İktisat Konferansı - İstanbul 2019 [geniş özet-konuşmalar-röportajlar]
10 Haziran 2019

Uluslararası İslam İktisat Konferansı - İstanbul 2019 [geniş özet-konuşmalar-röportajlar]

Köklü Değişim Medya

28 Recep Hilâfet’in ilgasının yıldönümünü Müslümanlara hatırlatmak amacıyla Hizb-ut Tahrir tarafından tüm dünyada yürütülen kampanyanın Türkiye ayağında, Köklü Değişim Medya da İstanbul’da İslâm İktisat Nizamı konferansı düzenlenmişti. Konferansın geniş özetini, konuşmaları ve konuklarla yapılan röportajları sizler için bir haberde topladık.

Türkiye’nin ve dünyanın konusunda yetkin isimlerinin katıldığı konferansta dünyada devam eden krizlerin sebepleri, bu krizlerden çıkış yolları ile İslâm iktisat nizamına ve bu nizamın krizleri çözmede, toplumları kalkındırmadaki etkin yapısına dikkat çekildi.

•Ramazan Gümüş - Köklü Değişim Medya İstanbul Temsilcisi

Konferansın sunuculuğunu Köklü Değişim Medya İstanbul Temsilcisi Ramazan Gümüş yaptı. Gümüş açış konuşmasında kısaca şunları söyledi:

“Genelde tüm dünyada siyasal sosyal ve ekonomik krizler yaşandı ve yaşanmaya devam ediyor. Tabii krizler olunca buna yönelik çözüm önerileri de üretilmeye çalışılıyor. Fakat henüz insanlığın bu buhran dönemini huzur ve refaha çevirecek bir formül uygulamaya konulabilmiş değil maalesef. İşte bizler burada bugün İslâm’ın bir ideoloji olarak bu buhranı sona erdirecek köklü çözümlerinin olduğunu ortaya koymak ve bunu kamu yapmak için gerek yurtiçinden gerek yurtdışından konunun uzmanları ile sizleri bir araya getirdik. Rabbimizden bu amelimizi hayırla neticelendirmesini niyaz ediyoruz.”

•Mahmut Kar - Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı

Kur’an-ı Kerim tilavetiyle devam eden konferansta, Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar da bir konuşma yaptı. Kar konuşmasında konferansın düzenlenmesindeki kasta vurgu yaptı. Mahmut Kar şunları söyledi:

“Kıymetli Müslümanlar! Bizler sahip olduğumuz bu ekonomik değerlerden çok daha önemli olan başka bir değeri kaybettik. Ekonomik değerlerin yeniden kazanılması ve iktisadi kalkınmanın yeniden gerçekleşmesi, -biraz sonra söyleyeceğim- bu önemli değerin yeniden kazanılmasına bağlıdır. Peki, nedir bu değer? Bu değer, Müslümanların kaybettiği fikirdir; fikrî değerdir. O fikir ise İslâm’dır! İslâm, bir ideolojidir ve o kaybettiğimiz değer, İslâm ideolojisidir. İşte o İslâm, 3 Mart 1924 tarihinde Hilâfet’in ilgası ile birlikte tam 95 yıldır hayatımızdan uzak. Yani biz o gün en kıymetli şeyimizi, fikrî değerimizi kaybettik ve böylece büyük bir çöküş başladı.

Fikrî anlamda geri kalmış bir toplumun ekonomik anlamda ilerlemesi, büyümesi, gelişmesi düşünülemez. Yani Türkiye’nin de içinde bulunduğu küresel ekonomik krizlerin temel sebebi iktisadi kaynakların kıtlığı değildir. Bu çok önemli: içinde bulunduğumuz küresel krizlerin temel sebebi, iktisadi kaynakların az olması, kıt olması değildir; sorun başka bir sorundur. Sorun, sistem sorunudur. Sorun, fikir sorunudur.

Müslümanlar olarak bizler 90 küsur yıldır İslâm’ın tüm nizamlarından uzak yaşıyoruz. Yaklaşık bir asırdır kapitalist Nizam tüm yönleriyle İslâm coğrafyasında Müslümanlar üzerinde tatbik ediliyor. Dolayısıyla bizler İslâm’ın yönetim ve ekonomik sisteminin hayatta tatbik edildiği dönemleri görmedik, yaşamadık. Bu sebeple bugün reel anlamda, gerçek anlamda İslâm iktisat nizamının uygulanıp uygulanamayacağı konusunda da kuşkular yaşıyor olabiliriz; kuşkular yaşıyor olabilirsiniz; kuşkular yaşıyor olabilirler insanlar... Çünkü biz 90 küsur yıldır İslâm’ın siyasi, iktisadi, içtimai, hayattaki tüm varlığından uzak yaşıyoruz. Hatta İslâm’ın iktisadi sorunları çözebileceği hususunda da kuşkular yaşanıyor olabilir, endişeler yaşanıyor olabilir. Bugün İslâm’ın iktisat nizamı gerçek anlamda, pratikte uygulanabilir mi? Global dünyada, küresel dünyada bunun mümkünatı var mı? Bu nizam geçmişte uygulanmış olabilir ancak bugüne bir karşılığı var mı, bugün uygulanabilir mi? İşte tüm bu sorular, konferansta birazdan inşallah cevap bulacak...”

Dr. Velid Salah - Ürdün

Mahmut Kar’ın ardından kürsüye gelen Dr. Velid Salah da bir selamlama konuşması yaparak bu konferanstan beklentilerini ifade etti:

“İslâm geldiği zaman ekonomi düzenleyen bir iktisat nizamı getirdi. Bu nizam bildiğiniz üzere İslâm’ın şer’î hükümlerine dayalı olarak ortaya çıkmış ve malın insanlar arasında, bütün ümmet arasında adaletle paylaşılmasını sağlayan bir sistem getirmiştir. İşte bundan dolayı adaleti gerçekleştirilmiştir. Adalet, servetlerin dağıtımıdır. İslâm ümmeti, İslâm nizamı gittikten sonra bu sistem Müslümanların sahip olduğu servetlerin nasıl kullanılacağını, ne şekilde geliştireceğini ve ne yönde harcanacağı beyan eden bir sistem getirdi. Bu bizim probleminiz sadece servetler ya da kaynaklar değil, bunlar zaten yeryüzünde Allahu Teâlâ’nın verdiği kaynaklardır. Bugün sorunumuz bu servetlerin varlığı meselesi değil, tam aksine nizam meselesidir, sistem meselesidir. Bugün ortaya konulmuş pek çok sistem vardır. Bunlardan birisi Sosyalist sistem ve diğeri de kapitalist sistemdi. Bunlar iktisadı düzenlemek için konulmuş sistemlerdi.

Sizler kıymetli bilim insanları ve değerli düşünürler, buraya geldiniz, bu konferansa... Bu ümmeti kurtarmak için, bu ümmete çözüm yolları göstermek için bu çöküntüden, bu fakirlikten ve sıkıntılı geçim koşullarından kurtarmak için geldiniz. Sizlerden istiyoruz ki bu ümmeti kurtarın artık!”

Yusuf Yavuzkan – Köklü Değişim Yazarı

Dr. Velid Salah’ın ardından moderatörlüğünü Köklü Değişim Yazarı Yusuf Yavuzkan’ın yaptığı birinci oturuma geçildi. Yavuzkan, konuklarını tanıtarak, konuşulacak konular hakkında bilgilendirmede bulundu.

“... Konferansımız, iki ana oturumdan oluşacak. Birinci oturumda, bugün başta İslâm ümmeti olmak üzere, bütün dünyanın yaşadığı ekonomik ve finansal krizlerin sebepleri ve kaynakları üzerinde duracağız, inşallah bu oturumda. İkinci oturumda ise çözüm konuları yer alacak. Takdim edildiği gibi bu oturumda üç önemli hocamız bizimle birlikte olacaklar. Dr. Abdurrahim Şen, “Krizin Temel Kaynağı Kapitalizm” konusunu ele alacak; Malezya’dan hocamız Prof. Dr. Ahamet Kamil Mira ise “Ekonomik Krizler Neden Önlenemiyor?” konusunu ele alacak; Dr. İsmail Şafak hocamız ise “Krizlerin Kazananı ve Kaybedeni Kim?” başlıklı konuşmasını yapacak.” diyen Yavuzkan daha sonra sözü İlahiyatçı Dr. Abdurrahim Şen’e bıraktı.

•Dr. Abdurrahim Şen – İlahiyatçı - Yazar

“Krizlerin Temel Kaynağı Kapitalizmdir” başlıklı konuşmasında Abdurrahim Şen, kapitalist dünyadaki gelir eşitsizliğine dikkat çekti:

“Öncelikle gelir dağılımında büyük bir dengesizlik ve biz karşı karşıyayız. İngiliz yardım kuruluşu OXFAM’ın raporuna göre dünyanın en zengin %1’lik diliminin serveti geri kalan %99’un servetine eşit. Bu %1’lik kesimin içerisinde en zengin 26 kişinin serveti, dünyada en yoksul 3,8 milyar insanın sahip olduğu servetin toplamına eşit! Böyle bir dengesizlik var.

‘7 Kardeş’ olarak adlandırılan BP, Shell, Mobil, Chevron, Exxon, Gulf ve benzeri... yani daha çok enerji alanında, petrol alanında yatırım yapan bu şirketler, dünyanın petrol kaynaklarının %70’ini kontrol altında tutuyorlar. Gerçekte petrolü üreten ülkeler çoğunlukla Müslümanların yaşadığı ülkeler olmasına rağmen, -altını çizerek söylüyorum- Shell firmasının tek başına bir yılda petrolden elde ettiği kazanç, bütün OPEC ülkelerinin -ki bunların toplam nüfusu 650 milyondur- petrolden elde ettiği kazançtan daha fazladır.

Dolayısıyla biz İslâm’ın bu doğal kaynakları ümmetin, insanlığın ortak malı olarak değerlendiren düsturunu, ilkesini göz önünde bulundurduğumuzda aslında ceffelkalem yani tek kalemden bu gelir dağılımı dengesizliğini, bu uçurumu ortadan kaldıracak yegâne nizamın İslâm olduğunu düşünebiliriz.

Dünyanın en büyük ilk 10 şirketinin toplam sermayesi neredeyse 3 trilyon doları bulmaktadır. Bu listenin 4. sırasında yer alan ABD tandanslı Exxon-Mobil şirketinin piyasa değeri 407,2 milyar dolardır. Bu, bakıldığında İslâm ülkelerinden nüfusu en kalabalık ülkelerinden bir tanesi olan Pakistan’ın –ki 180 milyon yaklaşık nüfusu var- 1 yılda toplam gayrisafi milli hasılasının -386 milyar dolar Pakistan’ın- yani 180 milyon ümmetin evladının bir yılda tırnaklarıyla kazıyarak ürettiği mal ve hizmetlerin bedeli, bir Amerikan şirketinin piyasa değeri kadar etmiyor. Aynı şekilde bu listede, Forbes dergisine verdiği listede ilk 10 servete sahip şirketin listesinde 6. sırada yer alan Çin PetroChina şirketinin piyasa değeri 320 milyar dolar. Bu da Bangladeş’in 1 yıllık gayrisafi milli hasılası kadar bir rakamdır.

Dolayısıyla bizim, kapitalist, emperyalist düzenin oluşturduğu bu denklem içerisinde, yani bir takım yatırımlarla çırpınarak oluşturdukları bu hiyerarşi içerisinde, bir gün gelişmiş ülkelerin ulaştığı seviyeye, piramidin tepesine ulaşacağımız noktasındaki aldatmacayı değiştirmemiz gerekiyor.”

•Prof. Dr. Ahamed Kameel Mydin Meera - Uluslararası İslam Üniversitesinden (Malezya)

Abdurrahim Şen’den sonra konuşma sırası kendisine gelen Prof. Dr. Ahamed Kameel Mydin Meera ise birtakım grafikler eşliğinde “Ekonomik Krizler Neden Önlenemiyor?” konusu hakkında açıklamalarda bulundu. Mira’nın konuşmasından bir bölüm:

“Piyasadaki para miktarına baktığınız zaman bu, [grafik üzerinde] kırmızı çizgide görünüyor. Bu, üstel bir fonksiyonla yani katlanarak artan bir para miktarı var. Neden üstel bir fonksiyonla veya katlanarak gidiyor? Çünkü bankalar hiç yoktan para üretiyorlar ve bileşik faizle bunu insanlara kredi olarak veriyorlar. Bileşik faizde [grafik üzerinde] formülde gördüğünüz gibi üstel fonksiyondur yani borç katlanarak artar. Para ile borç aynı şeydir. Yeşil çizgiye baktığımızda bu, neredeyse lineerdir, doğrusal bir grafik. Gerçek ekonomi budur, gerçek ekonomi ancak böyle büyür; yavaş büyür ama büyür. Para miktarı ile gerçek ekonomi arasındaki fark da enflasyon olarak hayatımıza yansır. Aynı şekilde balonlar oluşturur: emlak balonları, borsa balonları, internet balonları... Bunlar aslında sektörel enflasyonlar...

Neden olduğu 3. konu da zengin ile fakir arasındaki gelir farkını, servet farkını, zenginlik farkını oluşturması. Çünkü sistem para üretirse bu parayı genelde zengin insanlara verir; gariban insanlar bankadan para istediğinde zaten banka vermez; ‘senin ödeyecek gücün yok’ diye. Yani bankalar parayı üretir ve bu sadece zenginlerin eline geçer. Böylelikle zenginle fakir arasındaki uçurum gittikçe artar. Yani para sisteminin asıl yapısı budur. Ve insanların çoğunun bilmediği şudur ki bir ülkede dolaşımda olan para Merkez Bankası tarafından piyasaya sürülmemiştir. Merkez Bankası sadece banknotları ve bozuk paraları piyasaya sürer. Bunlar da %10’dan fazla değildir. Piyasadaki paraların %90’dan fazlasını özel ticari bankalar piyasaya sürer. Yani bankaların yayınladığı istatistiklere baktığınızda M0 olarak belirtilen nakit para veya piyasadaki, tedavüldeki paralar, elektronik transferdeki paralar, mevduat hesaplarındaki paralar... bunların hepsini istatistiklerini görebilirsiniz. Bankalar hiç yoktan parayı üretip insanlara faizle borç olarak vererek parayı üretmiş oluyor. Ve bu parayı verenlerin %90’ı özel şirketler.

Bu mesela Malezya için verilen bir grafik. Burada 1973’ten 2008’e doğru para miktarının nasıl arttığını görüyorsunuz. Katlanarak artıyor. Piyasada ticari paraların ürettiği para ve bu paranın kârını da onlar aldılar tabi. Yani kâr nedir? Hiç yoktan para var ediyor. Ondan sonra da bunu faiz karşılığında borç veriyor. İki kez kâr ediyorlar yani...

Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de ne diyor? Âli İmran Suresi 130. Ayet:Ey iman edenler kat kat faiz yemeyin. Allah’tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.Ama şu an karşı karşıya olduğumuz şey zaten bu. Yani bileşik faiz sistemi ile para üretirsek ya da borçlar büyürse kat kat faiz olur.”

Dr. İsmail Şafak - Brussels Capital Üniversitesi

Dr. İsmail Şafak “Krizlerin Kazananı, Kaybedeni” başlıklı konuşmasını Prof. Meera’nın ardından gerçekleştirdi. Şafak krizlerin kaybedenin halklar olduğunu söyledi. Şöyle konuştu:

“Krizlerde kaybedenlere gelince; haklar kaybediyor... Bunun en büyük belirtisi, gelir eşitsizliği... Abdurrahim Hocam gelir eşitsizliğinden bahsetti. Son Davos toplantısında 6 kişinin geliri 3.8 milyar kişinin gelirine eşit. Düşünebiliyor musunuz, bu gelir eşitsizliğinin ne kadar boyutlarda oluştuğunu? Bankacılık verilerine göre de; %15 kişinin %85 mevduatı var, %85 kişinin %15 mevduatı var. Tabii bu gelir eşitsizliğini sadece ülkeler değil, şahıslar da etkiliyor. Hatırlarsanız, Wikileaks belgelerinde ne olmuştu: belgeler yayınlandı, çeşitli kişilerin yaptığı yolsuzluklar, sıkıntılar ortaya çıktı. 2013 yılında 32 trilyon dolar dünya ülkelerinde sızıntı olduğu tespit edildi. Avrupa Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu bunu açıkladı. Bunlar; 130 bin kişi siyasetçi, işadamı ve devlet başkanlarından oluşuyor.

Elbette çeşitli krizlere çözümler var. Daha önce de söyledim Kur’an-ı Kerim çözümlerin en büyüğüdür. Eğer siz ahiret risklerine dikkat ederseniz bütün krizlerden korunabilirsiniz.”

•Soru Cevap Bölümü

Soru-Cevap bölümünde konuşmacılara iletilen sorulara ilgili konuşmacı cevap verdi. “Kapitalizm özellikle halkı Müslüman olan ülkelerde Müslümanları da kendi bu sömürgecilik ile haram olan sistemlerine dâhil etmek için hangi argümanları kullanıyorlar?” sorusuna Dr. İsmail Şafak’ın cevabı:

“Tabii kapitalizm İslâmi ülkelerde kendisi sistemlerini oturmak üzere çeşitli argümanlar kullanır. Bunların başında, bankacılık geliyor. Bankacılığı, şu andaki Müslüman ülkelerde İslâmi olarak yapılmıyor. Hatta Suudi Arabistan’da da İslâmi Banka çalışanları ile görüştüm. Onlar da İslâmi şekilde hiçbir şekilde çalışmıyorlar. Dolayısıyla İslâmi ülkeleri kapitalizm her yönden etkiliyor.”

Dr. Abdurrahim Şen de kendisine sorulan; “Konuşmanıza, Bush’un ‘Kapitalizmin çöküşüne seyirci kalamayız!’ sözüyle başladınız. Sizce ABD bu çöküşü durdurabilir mi? Çünkü Amerikan ekonomisinin bugünkü durumu açık ve net; korkunç bir borç batağı içerisinde... ABD bu çöküşü durdurabilir mi sizce?” sorusuna, “Bir zamanlar Hollywood sineması ile kendi kültürünü tamamen cazip hale getirmeye çalışan ya da Amerikan vatandaşlığı almak için İslâm beldelerinde birçok insanın kuyruğa girdiği Amerika, bugün bırakın İslâm dünyasını, Wall Street’te -hani 2008 krizinin patlak verdiği zamanları hatırlarsak-, kapitalizmin mabedinde tıpkı şeytan taşlanır gibi taşlanmaktadır. Sonra askerî erişimi de öyle... yani küresel anlamda evet, bir gücü var ama işte Irak’ta, Afganistan’da ya da Suriye’de bir bataklığa saplandığını, askerî varlığını çekmeye çalıştığını görüyoruz. Küresel ekonomik gücü de aslında İslâm ümmetinin kaynaklarını, bu kapitalist liberal politikaları yürürlüğe koyarak ümmetin kaynaklarını aslında bir balon gibi bu devletlerin kapitalist şirketlerin büyümesi için seferber eden, çarçur eden yöneticilerden ve onların uyguladığı bu kapitalist politikalardan kaynaklanıyor. Dolayısıyla yani Kapitalizmin çöküşünü bu anlamda engellemek imkânsız, diye düşünüyorum.” şeklinde cevap verdi.

Son sorunun muhatabı olarak Prof. Dr. Ahmet Kamil Mira idi. Mira, kendisine sorulan; “Müslümanların başındaki yöneticiler, hükümetler, liderler ya da ekonomiden sorumlu olan kesimler açıkça ve hiçbir sıkıntı duymaksızın bu ümmete, bu ümmetin evlatlarına faizli kredileri verebiliyorlar ve bunu büyük bir gurur, bir müjde şeklinde paylaşıyorlar maalesef. Bu çelişkiyi nasıl izah edebiliriz?” sorusuna şu şekilde cevap verdi:

“Aslında burada iki neden var, benim anladığım. Birisi, kendi çıkarını düşünmek; bazı ülkelerde bankacılarla siyasiler arasında bir çıkar çatışması görürsünüz. Yani bir siyasi isem bankacılar benim için çok elverişli bir şey istediğim zaman bana para ürettirebilirim hiç yoktan, bunu kullanabilirim. İkincisi; bankacıların kendi çıkarları... Yine İslâmi bankacılığı çözüm olarak sunsam bile bunlar da aynı şekilde para üretip piyasaya para veriyorlar ve bu parayı kaybetmek istemiyorlar. Burada yeni kendi çıkarını düşünüyor, İslâm bankacılığında... Ama İslâm’da müdarebe, müşareke şeklinde para verilmesi lazım. Yani birincisi; çıkar çatışması, ikincisi; küresel bir tehdit! ...”

~~~

Verilen namaz ve ikram arasının ardından ve ikinci oturum öncesinde bir kısa film gösterimi yapıldı.

İlahiyatçı Abdullah İmamoğlu - Köklü Değişim Yazarı

Kısa film gösterimi sonrasında kürsüye gelen misafir konuşmacı İlahiyatçı-Yazar Abdullah İmamoğlu konuşmasında İslâm ümmetinin kaybettiği bakış açısına değindi ve İslâm nizamının yokluğunda krizlerin normal olduğunu söyledi.

İmamoğlu’nun konuşmasından bir kesit:

“Yaşayageldiğimiz krizlerin temelinde yatan neden birçok tali neden sayılabilmekle beraber İslâm hayat nizamının takbiksel anlamda hayatımızdan kaldırılmış olmasıdır. 95 sene önce bugün tarihler 3 Mart 1924’te gösterdiğinde... Dedim ya değerli kardeşler, çok tali meseleler ve nedenler zikredilebilir ama iktisadi krizlerin diğer içtimai hayattaki krizlerin, yaşanagelmesinin temelinde İslâm hayat nizamının yokluğu yatıyor, dedim. Bunu bir darbımeselle paylaşmak, zenginleştirmek istiyorum yüksek müsaadelerinizle. Napolyon hepinizin malumu, ünlü komutan, ünlü lider, ölüm-kalım mücadelesi bir savaş veriyor ki onun için varlık-yokluk ifade ediyor. Ama öyle böyle bir savaş değil çok ciddi bir savaş; varlık ve yokluk ifade eden Napolyon açısından. Ama savaş hiç de Napolyon’un istediği gibi gitmiyor; mağlubiyet kapıya dayanmış. Yenildi, yenilmek üzere... İşler hiç de iyi gidiyor onun için. Çağırdı komutanlarını huzuruna ve başladı bir sunum serdetti ve dedi ki: ‘Niçin biz bu haldeyiz?’ Değerli kardeşlerim, kerime Bacılar buraya dikkat: ‘Elimizde bütün imkânlar varken, bütün servetler varken, teknik donanım anlamında her şeye sahipken yani aslında galibiyet bizim, mağlubiyet de onların olması gerekiyorken mağlubiyet niçin bizim kapımızda?’ Napolyon bu perdeden bir konuşma irat ediyor ve komutanlarına diyor ki: ‘Evet sizden niçin mağlubiyetin kapıya dayandığını izah etmenizle alakalı makul gerekçeler bekliyorum.’ En üst rütbeli komutan söz istiyor, elini havaya kaldırıyor diyor ki: ‘Efendim Napolyon, bunun makul, izah edilebilir birçok nedeni var. Sayıyorum.’ diyor ‘biir; barut bitti Efendim. İkii...’ derken, Napolyon susturuyor ve hepsini huzurundan kovuyor. Diyor ki: ‘Barutu olmayanın kaybetmesi kadar doğal hiçbir şey olamaz! Diğerini saymana bile gerek yok!’ Dolayısıyla krizlere dair birçok detay zikredebilirken, bu mümkünken, İslâm hayat nizamı tatbiksel olarak hayatımızın merkezinde yoksa krizlerin olması kadar doğal bir şey de olamaz!”

Prof. Dr. Hakan Sarıbaş - Bülent Ecevit Üniversitesi

İkinci Bölümün ilk konuşmacısı olan Prof. Dr. Hakan Sarıbaş’ın “İslam’ın Günümüz Ekonomik Sorunlarına Yaklaşımları” başlıklı konuşmasından bir bölüm:

“Müslümanlar Allahu Teâla’nın kendileri için seçmiş olduğu dinleri doğrultusunda hayatlarını sürdürürken düzenli olarak iktisadi davranışlarda o zaman bulunuyor. Şimdi mülkiyetten bahsedecektim yine iktisadi sorunlardan bahsedecektim ama bizim İslâm iktisadında ortaya koyduğumuz sistem var, çalışan, matematiksel olarak denklemlerini ortaya kurabildiğimiz, dört başı mamur modellerimiz var. Kısaca şöyle çalışıyor: bir; şirketler, fonksiyonel bölüşüm olarak emek, sermaye ve devlet üretimde payını aldıktan sonra hane halkının eline gelen miktar tüketim harcaması olarak mal ve hizmet piyasasında satın alınıyor. Hane halkı paraların hepsini tabi harcamıyor tüketim olarak, ne yapıyor, bir kısmını vakıf sektörüne gönderiyor. Vakıf sektörü de -Allah yolunda harcama olarak adlandırıyoruz bunu- bu harcamaları mal ve hizmet piyasalarında tüketiyor. Hane halkının tüketmediği bir başka miktar, tasarruflarınızda, finansal sektörde yer alıyor. Bu finansal sektör de mal ve hizmet piyasasında mallarının harcamasına, özetle yatırım mallarının harcanmasına aracılık ediyor.

Dolayısıyla gelirin dolaşımında ortaya konan malların satın alınabilmesi için bu kanallardaki tüm harcamaların yapılması lazım yani tezgâhtan kalmaması lazım. İslâm iktisadı bunu gerçekleştiriyor.”

Muhammet Hanefi Yağmur - Köklü Değişim Yazarı

Prof. Dr. Hakan Sarıbaş’ın konuşmasını, İktisatçı Muhammet Hanefi Yağmur’un “İslam İktisat Nizamının Esasları” başlıklı konuşması takip etti. Yağmur şunları söyledi:

“Birçok iktisatçının hemen ‘İslâm ekonomisi’ deyince özellikle vurguladığı zekât müessesesi, sadakalar ve başka konular yine gelir dağılımının adil bir şekilde sağlanmasındaki önemini mekanizmalardan birisidir ama İslâm Devleti’nde İslâm ekonomisinde gelir dağılımının sağlanmasındaki belki birçoğumuzun dikkatinden kaçan; görmediğimiz, duymadığımız, düşünmediğimiz, -başka bir ifade ile- İslâm’ın tatbik edildiği bir hayatta yaşamadığımız için algılamaktan tamamen yoksun olduğumuz konulardan birisi de kamu mülkiyetinden kaynaklı devlet gelirleridir. İslam ahkâmına göre ‘kamu mülkiyeti’ dediğimiz bu mülkiyet, tüm ümmete ait bir mülkiyettir ve bu mülkiyetin çeşidini, türünü, ne olduğunu belirtmek istediğimiz zaman da -bugünkü ifadeyle- tüm doğal kaynaklar yani petrolden yer altındaki kömür madenlerine, altına, uranyuma varıncaya kadar; yer üstündeki nehirler, ormanlar, denizler gibi bir ferdin mülkiyetine terk edilmeyecek kadar büyük miktardaki bu madenler, kaynakların tamamı, İslâm ahkâmına göre kamu mülkiyeti çerçevesinde değerlendirilir. Dolayısıyla İslâm’da devlet bu kamu mülkiyetinden elde edilen gelirleri ümmete ayni olarak takdim edebileceği gibi bunların bedelini farklı şekilde, mal ve hizmet aktarımı şeklinde de sunabilir.

Bu nedenle kanuna göre özellikle kamu mülkiyeti -ki bugünkü şartlarda İslâm coğrafyasının sadece sahip olduğu doğalgaz ve petrolden kaynaklı gelirleri ele aldığımız zaman bile bu gelirler, İslâm toplumunda hem fakirliğin ortadan kaldırılmasında hem toplumdaki birçok hizmetin sağlıklı, düzgün ve en üst seviyede sağlanmasında çok önemli bir kalem oluşturacağını hiç şüphesiz ki görebiliriz.”

Prof. Dr. Muhammed Malkawi - Jadara Üniversitesinden (Ürdün)

Yağmur’dan sonra söz alan ve konferans için Ürdün’den gelen Prof. Dr. Muhammed Malkawi, konuşmasında “İslam Ekonomik ve Finansal Krizleri Nasıl Çözecek?” sorusunun cevabını verdi. Malkawi’nin konuşmasından bir bölüm:

“Şimdi bir başka önemli bir slayt [ekrandaki görüntüyü kastediyor]. Burada bizim temel problemimiz; biz şu kardeşimin, bu kardeşim, bu bacımın, şu bacımın... problemini çözmek istiyoruz, biz fakirlik problemini ortadan kaldırmak istiyoruz. Peki, nasıl bir mekanizmayla bunu çözüyoruz? Buradaki problem, paranın, servetin dağılımı meselesidir. Ben istiyorum ki herkes kendi dağıtımdan olan payını adil olarak alabilsin. En başta [slaytta gösteriyor] buradan başlıyorum. Burada bir ihtiyaç var; kırmızı kutu içerisine işaretli olan ihtiyaç. Mesela, kişi 100 dinar kazanıyordur ama bu 100 dinar onun eğitimini ya da giderlerine yetmiyor olabilir. Dolayısıyla benim bir ihtiyacım var. Ben bu ihtiyacımı nasıl karşılarım? Önce çalışırım. Aynen Efendimiz Aleyhi’s Salatu ve’s Selam’ın yaptığı gibi... Bir adam geldi dedi ki: Ya Rasulullah ben fakirim. Rasulullah da dedi ki: Sen al şu baltayı, git ağaç kes ve para kazan, diyerek göndermişti. Ona yemek vermedi, para vermedi; ona iş yapabileceği bir alet verdi. Dolayısıyla birinci ihtiyaç giderme kaynağı bir iştir. Eğer iş yeterli değilse kişinin kazandığı para kendisine yetmiyorsa ya da çalışmıyorsa ya da hastaysa ya da diğer ihtiyaçlarını karşılayamıyorsa bu durumda o zaman nafaka sistemi devreye girer. Nafaka, bu bir zorunluluktur; kişinin akrabasını destekleme zorunluluğudur. Mesul olduğu kişiyi; bir çocuk babasını ya da bir baba çocuğunu ya da karısını desteklemek zorundadır. Bu bir tercihe bağlı değildir. Bu faraiz bölümünde yer alır fıkıhta. Yani farzdır kişi üzerine bu nafakayı karşılamak. Mesul olduğum kişileri parayla desteklemek benim üzerime farzdır.”

Prof. Dr. Ali Ersoy - Sabahattin Zaim Üniversitesi

Bu bölümün misafir konuşmacısı ise İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Arif Ersoy’du.

Ersoy’un konuşmasından kısa bir bölüm:

“Şimdi konumuz, aslında bir bakıma size bir müjde getiriyorum: biz çaresiz değiliz, Allah bizi zalim kapitalistlere mahkûm etmez! Çaremiz vardır ve çaremizin merkezinde Kur’an vardır, ilim vardır, kâinat kitabı vardır. Onun için İslâm ekonomisi, çağımızın ekonomik sorunlarına alternatif çözüm üreten ilmî bir ekonomidir. ‘Onun için efendim ne olacak hâlimiz?’ Hâlimizin sebebi kapitalist sistemdir. Yoksa kâinatta denge var. Onun için ben hızlı ancak bilgi olsun diye anlatayım. İslâm ekonomisi insan merkezlidir. Kâinat insan için yaratılmıştır. Yerde ve gökte ne varsa Allah insan için yaratmıştır. Kapitalizm ise sermaye merkezlidir. Bütün teorileri ‘man made’dir, kul yapısıdır. Hepsi yeryüzünü nasıl soyacağız diye... Sosyalizm ise devlet sistemidir, devlet merkezlidir.

Dolayısıyla sosyalizm sorunlara çözüm üretemedi çöktü. Kapitalizm de dünyayı sömüre sömüre dünyanın 2/3’si yoksullaştı. Sistem artık sorun üretiyor. Sorun üreten sistemler –İbni Haldun’un teorisine göre- hastadır. Sorun çözemeyen sistemin yıkılışı kaçınılmazdır.

Öyleyse ne yapacağız? Bizim çare ve çözümümüz var. O da insan merkezli İslâm ekonomisidir.”

Yılmaz Çelik – Köklü Değişim Yazarı

Prof. Dr. Arif Ersoy’un ardından konferansın kapanış konuşmasını yapmak üzere kürsüye Köklü Değişim Yazarı Yılmaz Çelik geldi. Çelik şunları söyledi:

“Değerli hatiplerin de belirttiği üzere İslam kapsamlı bir hayat nizamıdır. Bu hayat nizamı Rabbimiz Subhanehu ve Teâlâ’nın belirttiği şekilde, Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in gösterdiği bir şekilde tatbik edilirse, uygulanırsa Allah’ın izniyle bütün sorunlarımız çözülecektir. Özellikle içerisinde bulunduğumuz ve bu konferansı düzenlemenize sebep olan ekonomik krizin ve insana dair tüm krizlerin çözümü İslam’dadır. Zira İslam, her müşküle çözümdür ve her derde devadır.

Kıymetli kardeşlerim, bugün ülkemizde ve dünyamızda gelen ekonomik krizlerin hem kaynağını ifşa ederken hem de onlara dönüp çözümleri ele aldık, konuştuk. Lakin bu çözüm önerileri doğru görüşten yana olmayan insanlar için hayal olacaktır, hayali bir mesele olarak bakacaklardır. Aynı şekilde ortaya koymuş olduğunuz bu çözüm önerileri sorunun çözümünü bizzat kapitalist sistemin mikro ve makro ölçeklerinde arayanlar için ikna edici olmayacaktır. Yine aynı şekilde Rabbimizin göndermiş olduğu İslam dininin günümüz normlarına uygun olmadığını savunanlar için pek tatmin edici ve ikna edici olmayacaktır. Lakin bu konferansı düzenlediğimiz Hilâfet’in son başkenti olan Payitaht İstanbul'dan dünyanın her tarafına nizam verildiğini unutan, fikirleri Batılı düşünceleri, Batı’ya “emperyalist sömürgeci” dediği halde adeta celladına âşık olmuş bir şekilde bu çözümü Batılı fikirlerde arayan zevat için de ütopik olacaktır. Çünkü onlar, Rableriyle bağlarını zayıflattılar. Çünkü onlar İslam'ı dünyanın her tarafına sadece ve sadece İslam’ı uygulayan ecdadımızı ve şanlı tarihimizi unuttular. Çünkü onlar kafalarını yukarı kaldırıp da ayın on dördü gibi ortada duran hakikati görmekten gafil durumdadırlar. Çünkü onlar, izzeti ve gücü maddiyatta görmüşler ve izzettin kaynağını unutmuşlardır. Hatırlayacağınız üzere Hazreti Ömer Şam’a gittiğinde yanında bulunan Ebu Ubeyde Bin Cerrah Hazreti Ömer’e şöyle demişti: ‘Ya Emirelmüminin! Şehre deve üstünde değil de at üstüne gitsen bu daha heybetli olmaz mı?’, dediğinde Hazreti Ömer Ubeyde Bin Cerrah’a şöyle demişti: ‘Biz vaktinde zelil bir kavim idik. Allah bizi İslam’la şereflendirdi. Şayet biz, İslam'dan başka bir şeyde çözümü ararsak Allah tekrar bize zillete düşürecektir.’

Şimdi buradan ben size bir şey söylemek istiyorum. Burada değerli hatipler birtakım çözüm önerilerini, ekonomik krizin kaynağını, geniş bir şekilde, tafsilatlı bir şekilde ortaya koymak istediler. Fakat ben sadece özellikle ülkemizde ve dünyamızda yaşanan ekonomik krizin en temel sebeplerinden bir tanesi olan, Rabbimizin yüce kitabında buyurduğu gibi: ‘Her kim benim zikrimden yüz çevirirse Şüphesiz ki onun için dünya hayatında sıkıntı vardır.’ En temel nokta bence budur. Müslümanların mutlaka ama mutlaka İslam’a ve özüne dönmeleri gerekmektedir.

...

Kardeşlerim, bugün burada biz İslâm’ın iktisat nizamını sadece teorik anlamda, teorik bir bazda ele aldık. Ama inşallah bir dahaki sefere İslâm’ın bu iktisat sorunlarını, ekonomik krizlere çözüm getiren uygulamalarını, sorunlara çözüm getiren uygulamalarını İslâm Devleti’nin eliyle pratik bir şekilde Rabbim bizleri görmeyi nasip eylesin.”

Yılmaz Çelik’in konuşmasının ardından Uluslararası İslam İktisat Konferansı sona erdi.

Dünyanın çeşitli bölgelerinden gelen ve salonu dolduran yaklaşık 1000 kişi konferansı canlı izlerken, yüzlerce kişi de Köklü Değişim Medya sosyal medya hesaplarından online olarak izledi. Ayrıca konferans simultane tercüme ile Türkçe-İngilizce olarak iki dilde gerçekleştirildi.

International Conference For Islamic Economics 2019

“#3MartİktisatKonferansı” hashtag’i ile de sosyal medya ortamında özelde İslam ümmetinin genelde ise tüm insanlığın karanlık günlerinin başlangıcı olan Hilâfet’in ilga tarihine; 3 Mart 1924’e dikkat çekildi.

Röportajlar:

Köklü Değişim Medya Gn. Koor. ve Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar

Prof. Dr. Ahamed Kameel Mydin Meera (Malezya Üniversitesi)

İlahiyatçı-Yazar Abdullah İmamoğlu

Köklü Değişim Yazarı Sosyolog Süleyman Uğurlu

Köklü Değişim Yazarı Yılmaz Çelik