İşgal Altındaki “Golan Tepeleri” Neden Tartışma Konusu?
23 Mart 2019

İşgal Altındaki “Golan Tepeleri” Neden Tartışma Konusu?

Ajanslar-Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya

ABD Başkanı Trump'ın Suriye topraklarına ait işgal edilmiş Golan Tepeleri'ndeki “İsrail” egemenliğini tanımanın zamanı geldi” demesi sonrası bölgedeki mevcut durumu ve önemini mercek altına aldık.

ABD Başkanı Trump'ın, işgal altındaki Suriye toprağı Golan Tepeleri için "İsrail” egemenliğini tam olarak tanımanın zamanı geldi" demesi, Nisan ayında "İsrail”de yapılacak seçimler sonrasında açıklanması beklenen ABD’nin sözde ‘100 yıllık çözüm planı’nı kabul etmesi için Netenyahu’ya seçim desteği olarak değerlendirildi.

Gasıp Yahudi varlığı “İsrail'in Ortadoğu ülkeleriyle ihtilaflı konularında dönem dönem gündeme gelen Golan Tepeleri uzun süredir unutulmuştu. Trump'ın açıklaması üzerine bir kez daha dünya kamuoyunun dikkatinin çevrildiği bu bölgenin önemini ve kararın ne anlama geldiğini inceledik.

Golan Tepeleri Neden Tartışma Konusu?

Resmi olarak Suriye'nin bir parçası olan Golan Tepeleri, 1967'de “İsrail” ve Arap ülkelerini karşı karşıya getiren Altı Gün Savaşı'nda işgal edilmiş ve 1981 yılında da Tel Aviv tarafından ilhak edilmişti.

Tek taraflı bu ilhak uluslararası toplum tarafından tanınmazken, BM Güvenlik Konseyi'nin 1967 tarihli 242 numaralı kararı uyarınca “İsrail” bu bölgede halen işgalci konumda.

Suriye, “İsrail”den sürekli olarak geri istediği Golan Tepeleri'ni 1973 yılındaki Yom Kippur Savaşı'nda ele geçirmeye çalışsa da bu girişimi başarılı olmadı. Bölge, 1974'te imzalanan ateşkesten bu yana görece sakin.

2000 yılında ise “İsrail” ile Suriye, Golan Tepeleri'nin Şam yönetimine geri verilmesi ve muhtemel bir barış anlaşması görüşmelerine girişmiş, ancak müzakereler başarısız olmuştu. O günden bu yana bölge ile ilgili herhangi bir yeni gelişme yaşanmadı.

“İsrail” Neden Golan Tepeleri'ni İstiyor?

“İsrail”, coğrafi koşulları nedeniyle Suriye'ye karşı bir tampon bölge oluşturduğu Golan Tepeleri'ni elinde tutmak istiyor. Tel Aviv yönetimi, bölgenin dağlık yapısının ve plato yükseltisinin kendi güvenliğini sağlamada stratejik olarak avantaj yaratmasından dolayı kontrolü bırakmak istemiyor.

“İsrail” ayrıca Suriye'de devam eden savaşta Esed' rejimine destek veren İran'ın, sınırın diğer tarafında kendisine kalıcı bir pozisyon almasından ve saldırıya geçmesinden endişe ediyor. Ek olarak bölgenin su kaynakları ve tarım için elverişli toprakları her iki taraf için cazibe unsuru.

Bölgenin Suriye Tarafını Kim Kontrol Ediyor?

Suriye'de savaşın başladığı 2011'den bu yana “İsrail”, başta Golan Tepeleri'nin Suriye tarafı olmak üzere ülkede yaşananları yakından izliyor.

2014 yılında sınırdaki Kuneytra vilayetinin kontrolünü Suriyeli muhalifler ele geçirdi. Esed güçleri geri çekilirken, bölgedeki ateşkes koşullarını gözlemleyen BM'ye bağlı barış güçleri de bazı mevzileri terk etmek zorunda kaldı.

2018 yılının yazına kadar muhaliflerin elinde kalan bölge ve Kuneytra'nın yerle bir olmuş kent merkezi daha sonra katil Rusya'nın hava desteği ile tekrar katil Esed rejiminin eline geçti.

Golan Tepeleri'nde İki Tarafı Ayıran Çizgi Nedir?

BM bünyesindeki askeri güçler, Golan Tepeleri'nde çeşitli noktalardaki kamplara ve gözlem noktalarına konuşlandırılmış durumda. Bu güçlere, BM Mütareke Gözlem Örgütü tarafından görevlendirilmiş askeri gözlemciler destek veriyor.

“İsrail” ve Suriye arasında askerden arındırılmış bölge olarak da anılan 400 kilometrekarelik bir "ayırıcı bölge" bulunuyor. Suriye ile “İsrail” arasındaki mevcut ateşkes anlaşması uyarınca bu bölgeye iki ülkenin de askeri birliklerinin girmesi yasaklanmış durumda.

31 Mayıs 1974 tarihli Güçlerin Ayrılması Anlaşması uyarınca askerden arındırılmış bölgenin batısından Alfa Hattı geçiyor. Alfa Hattı'nın gerisinde Yahudi işgal güçleri yer alıyor. Aynı anlaşmada askerden arındırılmış bölgenin doğusunda oluşturulan Bravo Hattı'nın gerisinde ise Suriye güçleri bulunuyor.

Ayırıcı bölgenin sınırlarından her iki tarafın içlerine doğru uzanan 25 kilometrelik alana "sınırlandırılmış bölge" deniyor ve buradaki asker sayısı ve silah çeşitlerinde kısıtlamalar bulunuyor.

Suriye ve “İsrail” arasında sadece tek geçiş noktası bulunuyor. Suriye'de iç savaş başlayana kadar bu geçiş noktası büyük ölçüde sadece BM güçleri ile bölgede yaşayan Dürzi halk tarafından ve tarım ürünlerinin taşınması için kullanılıyordu.

ABD Niçin Böyle Bir Adım Attı?

Ortadoğu'nun onlarca yıldır çözülemeyen sorunlarından bir tanesi olan Arap-“İsrail” meselesinin merkezinde bulunan işgal altındaki topraklar konusu Trump yönetiminin attığı bir takım adımlarla bir süredir “İsrail” lehine gelişmelere sahne oluyor.

ABD Başkanı Trump'ın, işgal altındaki Golan Tepeleri için "İsrail” egemenliğini tam olarak tanımanın zamanı geldi" demesi, Nisan ayında "İsrail”de yapılacak seçimler sonrasında açıklanması beklenen ABD’nin sözde ‘100 yıllık çözüm planı’nı kabul etmesi ve uygulama sahasına taşıması adına Netenyahu’ya seçim desteği olarak değerlendirildi.

ABD Yahudi varlığının normalleştirilmesi ve Ortadoğu halklarına kabul ettirilmesi için bölge ülkelerinin yöneticileriyle düzenli toplantılar yaparken, kapalı kapılar ardında “İsrail”in meşru hale getirilmesi planı işletilmektedir.

Trump yönetimi, uluslararası uzlaşıya ters düşecek bir şekilde Aralık 2017'de Kudüs'ü “İsrail”in başkenti olarak tanıdığını ilan etmiş ve daha sonra ABD Büyükelçiliği'ni Tel Aviv'den Kudüs’e taşıtmıştı. Trump'ın bu hamlesi “İsrail”-Filistin meselesinde kamuoyunu meşgul etmiş ve uluslararası tepkilere neden olmuştu.

Suriye savaşında baş aktör konumunda olan ABD, savaşa müdahale de İran’a aktif bir rol verdi. Daha sonraki süreçte strateji gereği İran’ın rolünü daraltan Trump, aynı zamanda İran karşıtı açıklamalarıyla “İsrail” ile benzer bir söylem yürütüyor ve özellikle Tahran'ın Şam'a verdiği destekten dolayı rahatsızlığını sürekli olarak dile getiriyor.

ABD'nin Golan Tepeleri açıklaması, daha önce aldığı Kudüs kararı ve “İsrail”in İran karşıtlığı göz önünde bulundurulduğunda, son gelişmeler Ortadoğu'daki “İsrail”-Filistin sorununun “İsrail”in lehine değişmeye başladığını gösteriyor.

Avrupa Birliği, Türkiye ve Rusya gibi birçok taraf ABD'nin “İsrail”- Filistin meselesinde attığı adımları reddediyor ve eleştiriyor gibi görünse de pratikte herhangi bir yaptırım veya caydırıcılığın olmadığı görülmektedir. Tepkiler, ya kınama veya yaptırım gücü olmayan birkaç karar almadan öteye geçmemektedir.