Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı - [25 Haziran 2019]
26 Haziran 2019

Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı - [25 Haziran 2019]

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, dün akşamki gündem değerlendirme toplantısında haftanın öne çıkan başlıklarını değerlendirdi.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar gündeme dair değerlendirmelerde bulunduğu haftalık medya toplantısında; dün sabah Aydın ve İzmir’de bazı Hizb-ut Tahrir üyelerine yapılan operasyonunu, Anayasa Mahkemesi tarafından Hizb-ut Tahrir lehine 6. kez verilen “hak ihlali” kararını ve 23 Haziran İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonuçlarını değerlendirdi.

Mahmut Kar tarafından gerçekleştirilen basın açıklamasının tam metni:

Haftalık Gündem Değerlendirmesi

•HİZB-UT TAHRİR’E ZULÜM DEVAM EDİYOR!

Bu haftaki toplantımıza Aydın Emniyet Müdürlüğü tarafından Hizb-ut Tahrir’e yönelik başlatılan bir operasyon ile başlamak istiyorum. Savcılık talimatıyla Hizb-ut Tahrir mensubu Müslümanlara Aydın ve İzmir'de bu sabah operasyonlar yapıldı. Köklü Değişim Medya İzmir Temsilcisi Abdulmelik Kılıç ile Abdullah Adanır İzmir'de; Hikmet Saygın, İskender Özer, Ferhat Subaşı, Kenan Urak, Engin Deniz Peker, Ümit Yiğit ve Veysel Sütlübudak da Aydın'da bu sabah evlerinde gözaltına alındılar.

Öncelikle birinci olarak şunu söylemek istiyorum: Bu gelişmeyi bazı haber ajansları yine o eski bildik ezberlerini tekrarlayarak haber yaptılar. Hizb-ut Tahrir’e “terör örgütü” iftirasını atmaya çalıştılar, alnı ak yüzü pak dava adamı Müslümanları “terörist” olarak göstermeye kalktılar. Köklü Değişim İzmir Temsilcisi Abdulmelik Kılıç mı terörist? Eğer habercilik adına zerre ilkeniz varsa açın interneti onun konuşmalarını izleyin, yazdıklarını okuyun. Bakın bakalım ne göreceksiniz, belki o zaman utanırsınız.

Aydın ve İzmir’in kahve köşelerinde, parklarda uyuşturucu ve kumar ile yok olan gençlere merhamet eden bu Müslümanlar mı terörist? Abdullah mı, İskender mi, Ferhat mı, Kenan mı yoksa Engin mi terörist?

İkinci olarak sabah namazı vaktinde Müslümanların evini basıp operasyon düzenleyen Emniyet güçlerine ve onlara bu talimatı veren yargıçlara sesleniyorum: Hizb-ut Tahrir üyelerini, İslâmi bir hayat ve Hilâfet isteyen Müslümanları asla terör suçu ile itham edemezsiniz! Bu zulmü devam ettiremezsiniz! Sizden önce de zulmettiler, iftira attılar, kumpas kurdular. Ama iftiraları ellerinde kalakaldı, kumpasları deşifre oldu, bütün kötülükleri alınlarına kara bir leke olarak yazıldı. Anayasa Mahkemesi Hizb-ut Tahrir’e “terör örgütü değil” derken siz hukuku çiğneyip yeni mağduriyetler oluşturamazsınız!

•AYM 6. KEZ HAK İHLALİ KARAR VERDİ

Geçtiğimiz hafta Anayasa Mahkemesi (AYM) 14 Hizb-ut Tahrir üyesi hakkında İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği ve Yargıtay 16. Ceza Dairesinin de onadığı ceza kararında hak ihlali bulunduğuna hükmetti. AYM aynı şekilde hak ihlali olduğu gerekçesiyle yargılamanın yenilenmesi ve infazın durdurulmasına karar verdi. Bu karar Hizb-ut Tahrir yargılamaları ile ilgili AYM’nin verdiği 6. hak ihlali kararıdır. Daha önce de biri Genel Kurul diğer 4’ü daire kararı olmak üzere 5 ayrı hak ihlali kararı verilmişti.

Anayasa Mahkemesi, bu son hak ihlali kararında da daha önce Yılmaz Çelik hakkında verilen AYM’nin Genel kurul kararına atıfta bulundu. İlk derece mahkemelerinin kararlarında Hizb-ut Tahrir’in bir “terör örgütü” olarak kabul edilmesine ilişkin yeterli bir değerlendirme yapılmadığını tekrarladı. Mahkemelerin bazı şablon cümlelerin tekrarı görünümünde olan kararlarını hukuki bir temele dayandırmadıklarını söyledi. Hal böyleyken bazı Ağır Ceza Mahkemeleri akılla, izanla ve hukukla alay edercesine AYM’nin Hizb-ut Tahrir hakkında verdiği hak ihlali kararlarını yeniden yargılama için gerekçe olarak kabul etmediler. Mahkeme heyetleri AYM’nin verdiği hak ihlali kararının sadece Yılmaz Çelik ya da diğer başvurucular ile ilgili ve onlarla sınırlı olduğunu iddia ettiler.

Anayasa Mahkemesi yayınladığı her yeni hak ihlali kararında Yılmaz Çelik kararına atıfta bulunuyor ama buna rağmen ilk derece mahkemeler AYM’nin bu kararlarını Hizb-ut Tahrir dosyalarının tümü için gerekçe olarak kabul etmemekte direniyorlar. Yani Yılmaz Çelik gibi mağdur olan her Hizb-ut Tahrir üyesi için AYM’nin karar vermesini mi bekleyeceğiz? Bu, nasıl dar ve kıt bir hukuk düşüncesidir? Bu, adaleti geciktirmek, zulümde ısrar etmek değil de nedir?

Bir kez daha söylüyorum: bugüne kadar Hizb-ut Tahrir üyeleri hakkında AYM’nin verdiği hak ihlali kararlarının hepsinde Yılmaz Çelik kararının altı çizilmiştir. Bu durum, AYM’nin verdiği kararların sadece Yılmaz Çelik’in yargılamasına has bir değerlendirme olmadığını aksine Hizb-ut Tahrir yargılamalarının tümünün hukuki gerekçeden yoksun olduğunu açıkça göstermektedir. Ancak Ankara ve İstanbul derece Mahkemeleri başta olmak üzere Bursa ve Adana Mahkemeleri de ısrarla eski “Paralel Yargı”nın mirasını devam ettiriyorlar. Eski adıyla Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin zihniyetini devam ettiriyorlar.

Diyarbakır, Erzurum ve Van Ağır Ceza Mahkemeleri AYM’nin hak ihlali kararlarını gerekçe kabul edip yeniden yargılama kararları veriyorlar. Peki, İstanbul 20. ve 21. Ağır Ceza Mahkemesi, Ankara, Bursa ve Adana derece mahkemeleri neden direniyorlar, neye direniyorlar? Yoksa Türkiye eyalet sistemi ile mi yönetiliyor? Diyarbakır’da, Erzurum’da hukuk başka İstanbul, Ankara, Bursa’da başka mı?

Eğer mesele derece mahkemelerindeki yargı mensuplarının özlük haklarında iyileştirme yapılmasıysa, mesele mağduriyetlerin artırılması yoluyla iktidara baskı yapılmasıysa açıklanan Yargı Reformu Strateji Belgesiyle özlük hakları bakımından birçok iyileştirmeyi de elde ettiniz. Artık hukuku, hakkaniyete uygun bir şekilde uygulamanızın vakti gelmedi mi? Yok eğer mesele, yargının üzerinde siyasetin elinin bulunmasıysa o zaman “yargı siyasetin köpeğidir” sözünü haklı mı çıkaracaksınız? Yargı Reformu Strateji Belgesini sadece dış dünyanın ve Avrupa’nın gözünü boyamak için mi hazırladınız?

Ey yargıçlar! Geciken adalet, adalet değildir; adaleti geciktirmeyin! AYM’nin verdiği hak ihlali kararlarını emsal alarak Hizb-ut Tahrir üyeleri hakkında verilmiş tüm hukuk dışı ceza kararlarını durdurun! Son olarak, İzmir ve Aydın’da yapılan operasyonlar ile gözaltına alınan kardeşlerimizi de derhal serbest bırakın! Bir türlü bitmeyen bu yargı zulmüne artık bir son verin!

•23 HAZİRAN’DAN ÇIKARDIĞIMIZ SONUÇ

31 Mart’ta yapılan Türkiye yerel seçimlerinin İstanbul ayağındaki yenilenen Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimleri 23 Haziran’da yapıldı. Seçim sonuçları resmî olarak açıklandı. Cumhur İttifakı adayı Binali Yıldırım %44,99, Millet İttifakı adayı Ekrem İmamoğlu ise %54,21 oranında oy aldı. Seçimleri Millet İttifakının adayı olan Ekrem İmamoğlu kazandı. Öyle gösteriyor ki İstanbul seçimlerinin sonuçları önümüzdeki süreçte birçok gelişmeyi beraberinde getirecek. Çünkü AK Parti bu seçimi öyle bir atmosferde yürüttü ki bu, belediye seçiminden çok daha öte bir anlam kazandı.

6 ay önce kimsenin tanımadığı Ekrem İmamoğlu'nu 2023 seçimlerinin en önemli siyasi figürü haline kendi eliyle getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın izlediği istikrarsız politika, değişken söylemler ve ayrıştırıcı dil seçmen üzerinde büyük bir tepkiye neden oldu. Bizim seçim sonuçlarından çıkardığımız budur.

Bununla beraber biz şu hatırlatmaları da yapıyoruz: 25 yıldır İstanbul’u 17 yıldır da tüm ülkeyi yöneten ama buna rağmen halkın yarısının sempatisini kazanamayan bir yönetim, önce bu anlayışını sorgulamalıdır. Zira bu sonuca zemin hazırlayan en önemli faktör, o anlayıştır.

Bugün AK Parti’nin geldiği durumdan AK Partililer de dahil kimse memnun değil. Bir değişim gerekiyor mu? Evet gerekiyor. Ama bu değişim kabinede yapılacak revizyonlar ile mi gerçekleşecek yoksa AK Parti treninden inen Ahmet Davutoğlu veya Abdullah Gül’ün kuracağı yeni partiler ile mi gerçekleşecek?

İkisiyle de değil!

Çünkü bundan önce defalarca kez kabine değişikliği oldu. Değişen ne oldu? Hiçbir şey… Bugün Davutoğlu ve Gül’ün yaptığını zamanında Necmettin Erbakan’ın partisinden ayrılan Erdoğan yapmıştı. Sonuç ne oldu? 17 yıl sonra koskoca bir hüsran…

Hiç kimse AK Parti’nin halinden memnun değil dedim ya, asıl daha da önemlisi Allah Azze ve Celle onların bu halinden memnun değil. Nasıl memnun olsun ki? AK Parti bu süreçte Allah'ın emir ve yasaklarına riayet etti mi? Etmedi! Adil bir yönetim anlayışına sahip oldu mu? Olmadı! İzzeti ve gücü Allah'ın dininde değil, yeri geldi Amerikancı Gülen grubunda, yeri geldi Milliyetçilerde yeri geldi Perinçekçiler de bile aradı mı? Aradı! Yeri geldi Amerika'nın, yeri geldi Rusya'nın, yeri geldi diğer İslâm düşmanlarının yanında yer aldı mı? Aldı! Yol yaptı, köprü yaptı, tünel kazdı, binalar dikti ama ümmete liderlik edecek adam gibi bir adam dikti mi? Dikemedi! İslâm dünyasındaki liderlerin ibret verici sonlarından ibret aldı mı? Almadı! Müslümanların verdiği desteği ve sağladığı iktidarı onlara layık olacak şekilde kullandı mı? Kullanmadı!

Hal böyle olunca akıbet de böyle oldu. Peki, sonuçta kim kazandı? Onlara soracak olursak, hatta bütün parti liderlerine göre “Demokrasi kazandı!” Nasıl bir hak-batıl mücadelesi ise, nasıl bir haç-hilal savaşı ise bu savaşın sonunda hep demokrasi kazanıyor. Burada bir problem yok mu sizce de?

Var evet!

“Demokrasi” diyenler değil, “Demokrasi İslâm'dan değildir!” diyenler kazandı. “Demokrasi küfür nizamıdır!” diyenler kazandı. “Demokrasi tarihî bir yalandır!” diyenler kazandı! Biz kazandık, samimi Müslümanlar kazandı! Daha düne kadar birbirine her türlü hakareti, aşağılamayı yapan, iftirayı ve küfrü atıp sonra da bugün “haydi unutalım, kucaklaşalım” diyenler kazanmadı. Laikler Kemalistler, Liberaller, Milliyetçiler de kazanmadı. Siz kazandınız! İslâmi hayatı isteyen, her şeye rağmen “Hilâfet” diyenler, sizler kazandınız!

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu