Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı - [30 Haziran 2020]
02 Temmuz 2020

Hizb-ut Tahrir Türkiye Haftalık Değerlendirme Toplantısı - [30 Haziran 2020]

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar, Salı günkü gündem değerlendirme toplantısında; Şeyh Said’in vefat yıldönümüne, Abdulhamid Han’a yapılan saldırılara, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşcinsellikle ilgili açıklamalarına, devletin halkına verdiği faizli krediler konusunda Berat Albayrak'ın tavrına ve Yargıda Hizb-ut Tahrir'e yönelik farklı uygulamalara değindi…

Hilâfet için verdiği mücadeleden bahsederek Şeyh Said’i rahmetle anan Mahmut Kar, “Şeyh sanırım bugün bizim kendisine üzülmemizi hiç istemezdi. Bilakis yarım kalan davasının, Hilâfet davasının tamamlanmasını isterdi.” diyerek Şeyh Said’i en güzel anmanın, O’nun vasiyetine sahip çıkmakla; Hilâfet’i ikame etmekle olacağını söyledi.

Mahmut Kar daha sonra, Merdan Yanardağ isimli gazetecinin Abdulhamid Han’a hakaretleri üzerinden İslâm’a ve Müslümanlara saldıran Laik Kemalist zihniyete değindi. Kar konuşmasında; “Abdulhamid’in başlıca düşmanı iki kesimdir: Birincisi; İngilizler, onların aveneleri, İngiliz hayranları, köleleri, piyonları ve maşalarıdır. İkincisi; elbette Yahudilerdir, Müslüman gibi görünüp aslen Yahudi olan sabetaist dönmelerdir.” diyerek Sultan Abdulhamid’e düşman olan zihniyet profilini ortaya koydu.

Ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eşcinsel sapkınlıkla ilgili eleştirilerini ve halktan beklentilerini gündemine alan Mahmut Kar, “Cumhurbaşkanı’nın kendi ağzından itirafı ile AK Parti bu sapkınlıkların bir numaralı ortağıdır. Çünkü bizzat kendisi bunu söyledi: ‘İnancımıza ve kültürümüze aykırı bu tür marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır.’” diyerek bu konudaki suçluları işaret etti.

Mahmut Kar, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın konut kredileri hakkındaki sözlerini de değerlendirdi ve Berat Albayrak’ın, “‘Tarihin en düşük faizi’ diyerek teşvik edilen konut kredisine başvuranların sayısının 133 bine ulaştığını sevinerek, gururla” açıklamasını eleştirdi. “Devlet, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak, düzenini sağlamak, en önemlisi de Allah’ın kulları için gönderdiği hükümleri tatbik etmek için vardır. Devlet, halkına faizle para satmaz! Devlet, harama bulaşması için halkına yardım etmez! Devlet, haramlardan uzaklaşması ve ahireti kazanması için halka yardım eder. Hâl böyleyken neyin sevincini yaşıyorsunuz siz Allah aşkına?” bir sorgulamada bulundu ve ardından devletin, halkın ihtiyaçları karşısında takınması tavrı ortaya koydu.

Kar son olarak da Hizb-ut Tahrir yargılamalarındaki tutarsızlıklara işaret etti. “24 saat içinde gelen iki ayrı haber, yargıdaki Hizb-ut Tahrir’e yönelik kafa karışıklığını ortaya koymaya yetiyor. Bu durum daha hâlâ Hizb-ut Tahrir’e yönelik yargı zulmünün devam ettiğini gösteriyor. En üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesinin hak ihlali kararlarına rağmen bu hukuksuzluk devam ediyor. Hizb-ut Tahrir’e yönelik yargı zulmünün tamamen son bulması gerektiğini buradan tekrar hatırlatıyorum.” şeklinde konuşarak gündem değerlendirme toplantısını sonlandırdı.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu Başkanı Mahmut Kar tarafından 30 Haziran Salı akşamı gerçekleştirilen haftalık değerlendirme toplantısının tam metni:

ŞEYH SAİD’İ RAHMETLE ANIYORUZ

95 yıl önce bugün Hilâfet’in kaldırılmasına karşı kıyam başlattığı için Şeyh Said Rahmetullahi Aleyh’e idam sehpası kuruldu. Şeyh Said kendisi için kurulan idam sehpasında “mahşerde hesaplaşacağız” diyerek canını verdi ve -inşallah- şehit oldu. “Benim ölümüm Allah ve din için ise darağacında asılmama perva etmem” diyen Şeyh sanırım bugün bizim kendisine üzülmemizi hiç istemezdi, bilakis yarım kalan davasının, Hilâfet davasının tamamlanmasını isterdi.

Kıymetli Müslümanlar!

Tarihin diktatörler eliyle yazıldığı bir dönemde Şeyh Said’e “hain” dediler; onu idam edenler ona “kahraman” diyemezlerdi elbette... Lakin insanlık tarihi boyunca ölenler ve öldürülenler ailelerine teslim edilir. Aileler cenazeyi alır, defneder ve yasını tutarlar. Bu durum insanlık tarihinde bir örf hâline gelmiştir. Dolayısıyla bugün Şeyh Said ve arkadaşlarının mezarlarının dahi olmaması, onlara olan düşmanlığın ne boyutta olduğunun göstergesidir.

Bu durum yöneticiler açısından kabul edilemez. Şeyh Said Müslümanlar için Adnan Menderes’ten çok daha öte, onunla mukayese edilmeyecek kadar değerli bir şahsiyettir. Adnan Menderes için yaptıklarınızı Şeyh Said için neden yapmıyorsunuz? Menderes’i idam edenlerle Şeyh Said’i idam edenler aynı değil mi? Aynı! Doğru ya, Menderes sizin için kutsal olan demokrasi için bedel ödedi ama Şeyh Said, Hilâfet uğrunda canını verdi. Hilâfet sizin için ne anlam ifade ediyor ki!

Anladık; laikliğe dayalı Türkiye Cumhuriyeti, sizin Şeyh Said’e iade-i itibar vermenize engel fakat mezarının yerini neden ailesine söylemiyorsunuz? Neden ailesinin kabrine gitmesine engel oluyorsunuz? Sizi bundan alıkoyan şey nedir? Dirisi birilerini korkuttu, ölüsü de sizi mi korkutuyor yoksa?

Kıymetli Müslümanlar!

Vefatının 95. yıldönümü vesilesiyle Şeyh Said’i ve arkadaşlarını rahmetle anıyoruz ve Allah’ın şu kavlini tüm İslâm şehitleri için tekrar hatırlatıyoruz:

وَلَا تَقُولُوا لِمَنْ يُقْتَلُ ف۪ي سَب۪يلِ اللّٰهِ اَمْوَاتٌۜ بَلْ اَحْيَٓاءٌ وَلٰكِنْ لَا تَشْعُرُونَ

“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Bilakis onlar diridirler!” [Bakara 154]

ABDULHAMİD HAN KİM?

Evet, Hilâfet’in kaldırılmasına karşı gelen ve bunu canı ile ödeyen bir adamdan, Şeyh Said’den bahsettim… Şimdi Hilâfet’in ayakta kalması için ömrünü veren başka bir adam hakkında konuşalım.

Sayın Basın Mensupları, Kıymetli Müslümanlar!

Geçen hafta Merdan Yanardağ isimli bir gazeteci, Tele1 TV’de düşmanlık ve hakaret içeren sözlerle Halife Abdulhamid’e saldırdı. Laik Kemalistlere kapısı kapalı olan iktidar medyasında kendilerine yer bulamayan bu tipler, varlıklarını sürdürebilmek ve gündemde kalabilmek için alışkanlıklarına sarılıyorlar. Ya İslâm’a ya da tarihî Müslüman şahsiyetlere saldırıyorlar. Bu gazeteci de, Abdulhamid Han için hakarete varan ifadeler kullandı; ona “despotizmin, emperyalizmin uşağı bir diktatör” dedi. Güya Türk aydınlanmasını, modernleşmesini savunan bütün aydınlara; Mithat Paşalara Namık Kemallere, Tevfik Fikretlere Abdulhamid zulmetmiş.

Kendisini Laik, Kemalist, Atatürkçü biri olarak gören bu gazeteci aslında İttihat Terakki üyelerinin kimin uşağı olduğunu çok iyi biliyor. Bunlara göre; Osmanlı Hilâfeti’ne ihanet eden, Hilâfet’in zayıflaması için Batılı devletlerin büyükelçiliklerinde git-gel ömür tüketen Mithat Paşa kahraman! Halife Abdulhamid’i katletmek için suikast planlayan Ermenilere “Ey şanlı Avcı” diyerek şiirlerinde övgüler dizen, Tevfik Fikret kahraman! Ama İngilizlerin emellerini, Yahudilerin hayallerini kursaklarında bırakan Abdulhamid Han bu Laik Kemalist İttihatçı kalıntılarına göre hain?!

Abdulhamid’i tahttan indirenler, Hilâfet’in zayıflaması için çalışanlar, Hilâfet’i kaldıranlar… Bunların hepsi zihinlerini Batı’ya satmış uşaklardır, kölelerdir. Bunların hepsi İslâm beldelerindeki herhangi bir toprak parçasına İngiliz valisi olmak için sıraya girmiş lortlardır. Anadolu topraklarında İngilizlerin valisi olmak için adaylığını açıklayanlar mı yoksa Abdulhamid Han mı kahraman, bunu Türkiye halkı çok iyi biliyor!

Şimdi Abdulhamid Han kimmiş gelin Batılılardan öğrenelim:

Almanya’nın güçlü bir imparatorluğa dönüşmesinde önemli rolü olan ve ilk birleşik Almanya Şansölyesi olan Bismarck, Osmanlı Halifesi Abdulhamid Han için ne demiş bakın: “Devlet adamları içinde akılların yüzde doksanı Abdulhamid’de, yüzde beşi bende, kalan yüzde beşi de diğer devlet adamlarındadır!”...

Abdulhamid tam 5 dil biliyordu. Kütüphanesi yağmalanıp tüm dünyaya dağıldığında bile geride daha binlerce kitabı kalmıştı. 5 dil bilip binlerce kitap okuyan, çok iyi eğitim almış bir devlet adamıydı Abdulhamid Han… Buna rağmen, Google olmasa cahil kalacak olan; bırakın 5 dil bilmeyi Türkçeyi dahi muntazam kullanamayan; çapsız, kendisini ifade etmekten aciz, Batılı kâfirlere ağzı açık şekilde hayranlık duyan, onlar gibi olmayı erdem sanan; tarihine, içinde yaşadığı toplumun kültürüne yabancılaşan bazı gazeteciler Abdulhamid Han’a “diktatör”, “katil”, “zorba”, “kızıl Sultan” diyerek hakaret etmeye devam ediyorlar. Vefatının üzerinden 100 yıldan fazla bir süre geçmiş olmasına rağmen bu düşmanlıklarını devam ettiriyorlar.

Evet, vefatının üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen Abdulhamid’e duyulan sevgi de, nefret de hiç bitmedi.

Kıymetli Müslümanlar!

Abdulhamid, İslâm halifesiydi. Her insan gibi, her halife gibi doğruları ve yanlışları vardı. 33 yıllık Halifelik döneminde elbette hataları olmuştur. Zaten mesele hata yapma meselesi de değil. Çünkü hatalar bir şekilde telafi edilebilir. Hatalardan dönülebilir. Mesele, hata etti mi, etmedi mi meselesi değildir; mesele, tebaasına, halkına ihanet etti mi, etmedi mi meselesidir. Allah ve tarih şahittir ki Abdulhamid hain değildi. O ümmetini satmadı; o tebaasına, halkına, ümmetine ihanet etmedi. Eğer halkına ihanet etseydi, onları satsaydı, sömürgeci kâfirlerle işbirliğine gitseydi, onların valisi olmayı kabul etseydi, Batılı kâfirlerin küfür kanunlarını alıp uygulasaydı, Müslüman halkın çarşafına el uzatsaydı, şapka giymeyi zorunlu kılsaydı, Kur’an alfabesinin yerine Latin dilini mecbur kılsaydı o zaman roller değişecekti. Bugün ona “kızıl Sultan” diyenler o zaman “ulu önder” diyecekti. Ama o satmadı, ihanet etmedi!

Abdulhamid’in başlıca düşmanı iki kesimdir: Birincisi; İngilizler, onların aveneleri, İngiliz hayranları, köleleri, piyonları ve maşalarıdır. İkincisi; elbette Yahudilerdir, Müslüman gibi görünüp aslen Yahudi olan Sabetayist dönmelerdir. Abdulhamid Han, İngilizlerin planlarını deşifre edip engelleyen, İslâm coğrafyalarının İngiliz sömürgesi hâline gelmesinin önünde duran en büyük engeldi. İşte bu nedenle İngilizler Abdulhamid’i hiç sevmediler, sevmezler. Yalan ve iftiralarla itibarını zedelemeye çalıştılar, hâlen de çalışıyorlar.

Yahudiler ve Sabetayist dönmelere gelince; bunların Filistin topraklarında bağımsız bir Siyonist devlet kurma hayallerinin önünde duran yine Abdulhamid’dir. Abdulhamid, onlara verdiği tarihî cevaplar ile Filistin üzerinde hayal dahi kurmalarının önüne geçmiştir. Allah ondan razı olsun ve onun gibi siyasi basireti yüksek, halkına ve ümmetine sadık halifeleri biz Müslümanlara nasip etsin.

EŞCİNSELLİK SAPKINLIKTIR! BUNU DESTEKLEYEN İSE İKTİDAR VE DEVLETTİR!

Cumhurbaşkanı Erdoğan bizi şaşırtmaya ve halkın aklıyla oynamaya devam ediyor. Dün gerçekleştirilen Bakanlar Kurulu Toplantısı’ndan sonra yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasında LGBT meselesini de ele alarak şöyle dedi: “Yine sinsice milli ve manevi değerlerimize saldırılıyor. İnsanlık tarihi boyunca hep lanetlenmiş sapkınlıkları normalleştirerek, genç dimağları zehirlemenin peşindeler.”

Kim bunlar? Cumhurbaşkanının bahsettiği kötülükleri yapanlar kim? Lut kavminin bugünkü temsilcileri, eşcinsel sapkınlar, LGBT dernekleri…

Bakın dikkat edin; Cumhurbaşkanı devam ediyor: “İnancımıza ve kültürümüze aykırı bu tür marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır.”

Kim destekliyor bu eşcinsel örgütleri? Devlet destekliyor. Devlet ne ile destekliyor peki, çıkarılan yasa ve kanunlar ile…

Bitmedi, Cumhurbaşkanı devamla diyor ki: “Halkın lanetlediği hiçbir yanlışın bu ülkede kök salma ihtimali yoktur. Türkiye milli ve manevi yapısını hedef alan saldırılara karşı da mücadele edecek güce sahiptir.” Evet, bu sapkınlık bu topraklarda kök salamayacak, böyle bir ihtimal yok, bunu ben de söylüyorum ama nasıl? Nasıl engel olacaksınız? İstanbul Sözleşmesi ile mi Sayın Cumhurbaşkanı! 6284 Sayılı Kanun ile mi? Eşcinsellerin ve LGBT derneklerinin haklarını yasal güvence altına alarak mı, bunu yapacaksınız? Soruyorum size!

Kıymetli Müslümanlar yanlış duymadınız! Bu sözleri, biraz önce sarf ettiğim sözleri, muhalefet partilerinden birinin lideri söylemiyor. Muhalif bir gazeteci de söylemiyor. Bu sözleri, tam 18 yıldır iktidarda olan AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan söylüyor. Sanki AK Parti 18 yıldır iktidarda değilmiş gibi, Erdoğan 18 yıldır bu partinin başında değilmiş gibi bunu söylüyor. Sanki eşcinsel sapıkların düzenlediği “Onur Yürüyüşü” ilk kez kendi iktidarları döneminde yapılmamış gibi bunları söylüyor. Sanki 18 yıl önce daha henüz iktidar değilken, “eşcinsellerin de yasal hakları var onları da koruyacağız” diyen kendisi değilmiş gibi bugün bunları söylüyor. İktidara geldikten sonra eşcinsellere sınırsız yasal özgürlük tanıyan “İstanbul Sözleşmesi”ni imzalayıp yürürlüğe koyan kendisi, kendi iktidarı değilmiş gibi konuşuyor.

2002 yılında Abbas Güçlü ile Genç Bakış programında kendisine sorulan bir soruya cevaben, “Eşcinsellerin de, kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde, yasal güvence altına alınması şart” diyen kim?

Eşcinsel sapıkların her yıl düzenlediği “Onur Yürüyüşü” ilk kez 2003 yılında yapıldı. Sonra her yıl katılım sayısı artarak devam etti. Bu tarihte iktidarda kim vardı?

2011’de her türlü cinsel yönelim hakkını savunan ve koruma altına alan İstanbul Sözleşmesi’ni kim imzaladı?

2013’te MEŞCİD (Müslüman Eşcinseller Derneği) kimin iktidarında kuruldu?

2014’te ETCEP (Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği) adı altında eşcinselliği okullarda kim meşrulaştırdı? Kimin iktidarında LGBT dernekleri mantar gibi çoğaldı?

Evet, “tüm bunları CHP yaptı” diyorsanız diyecek bir şeyimiz yok. Eğer “AK Parti iktidarında gerçekleşti” diyorsanız -ki evet doğru- o zaman Cumhurbaşkanı’nın kendi ağzından itirafı ile AK Parti bu sapkınlıkların bir numaralı ortağıdır. Çünkü bizzat kendisi bunu söyledi: “İnancımıza ve kültürümüze aykırı bu tür marjinal akımları destekleyenler bizim gözümüzde aynı sapkınlığın ortaklarıdır.”

Şimdi buradan Müslüman halkımıza sesleniyoruz!

Eşcinsellik ve türlü sapıklıkların size ve ailenize dokunmayacağını düşünüyorsanız büyük bir hata yapıyorsunuz. Zira toplumda görünür olmaya başlayan her günah ve sapkınlık önce masumlaştırılır, sonra da meşrulaştırılır. Dolayısıyla “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” mantığı felaket ve nedamet ile neticelen bir mantıktır. İki gün önce yapılan YKS (Üniversitelere giriş sınavı)’ dahi eşcinsel bir adamdan övgüyle, gururla bahsediliyor ve onun ismi verilerek sorular soruluyorsa kimse ben bu tehlikeden eminim demesin. Devlet sizin çocuklarınızı korumuyor bilakis eşcinsel sapıkları koruyor. Artık bunu görün çocuklarınızı, ailenizi ve toplumunuzu korumak istiyorsanız derhal harekete geçin! İktidardan İstanbul sözleşmesini ve 6251 sayılı LGBT’yi koruma kanununu iptal etmesini isteyin. Tüm eşcinsel derneklerin kapatılmasını, yazılarıyla, yorumlarıyla, konuşmalarıyla eşcinselliği destekleyenlere ağır müeyyideler uygulanmasını talep edin. Eşcinselliğin tüm kırıntılarını ortadan kaldırın. Eşcinselliği anımsatan televizyon programlarının yayından kaldırılması için çağrı yapın, bunu hakkınız olarak isteyin. Eşcinsellik sapkınlıktır. Bu sapkınlığı körükleyen ve normalleştiren ise uygulanan batıl kapitalist sistem ve demokrasidir.

Sorumlular iktidar ve diğer tüm partilerdir. Bu gerçeği de lütfen aklınızdan çıkarmayın!

DEVLET HALKINA FAİZ İLE PARA SATMAZ YARDIM EDER

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarihin en düşük faizi denilerek teşvik edilen konut kredisine başvuranların sayısının 133 bine ulaştığını sevinerek gururla açıkladı. Krediye başvuran bu 133 bin kişiye diyecek bir şeyimiz yok. Ne diyelim; dilimizde tüy bitti “faiz haram” diye diye… Ama zaten minareyi çalana kılıfı hazırlanmış vaziyette duruyor. Halkın âlim diye gözünün içine baktığı zevat, zorlama fetvalar ile bu krediye cevaz verdi; “alabilirsiniz” dedi. Buradan bir kez daha tekrarlıyoruz: Faizin azı, çoğu, enflasyonu olmaz. Faiz faizdir ve haramdır. Velev ki Diyanet İşleri Başkanlığı “caiz” dese de faiz haramdır. Velev ki bazı hocalar enflasyon oranından düşük faize cevaz vermek için mugalatalara başvursalar da “caiz” deseler de faiz haramdır. Velev ki bazıları da açıkça “faizin her türlüsü haramdır” diyemedikleri için halkı finans kurumlarından kar payı/“faiz” almaya yönlendirseler de faiz haramdır.

Şimdi gelelim Bakan Albayrak’ın konut kredisine başvuranların 133 bin kişiye ulaşmasını sevinçle açıklamasına… Sayın Bakan! Devlet ticari bir kurum değildir. Devlet, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak, düzenini sağlamak, en önemlisi de Allah’ın kulları için gönderdiği hükümleri tatbik etmek için vardır. Devlet, halkına faizle para satmaz! Devlet, harama bulaşması için halkına yardım etmez! Devlet, haramlardan uzaklaşması ve ahireti kazanması için halka yardım eder. Hâl böyleyken neyin sevincini yaşıyorsunuz, siz Allah aşkına?

İslâm, her bir bireyin giyecek, yiyecek ve barınak ihtiyacını karşılama görevini devlete vermiştir. Evi olmayanlara ev verebilirsiniz. Hadi diyelim ki devletin imkânları yok, küçük taksitlerle onları ev sahibi yapabilirsiniz ama faizle para satmak da nedir? Siz devlet misiniz yoksa tefeci misiniz?

Müslümanlar haramların bu kadar baş tacı yapıldığı faizin bu kadar teşvik edildiği bir sistemde kendisini ve ailesini haramlardan nasıl koruyacak? Temel ihtiyaçlarını karşılamak isterken haramlar karşısına çıkıyor. Helal yoldan ev almak istiyor bankalar karşısına geçiyor. Evlenip yuva kurmak istiyor kredi kartlı alışveriş engeli ile karşılaşıyor. Helal yoldan ticaret yapmak istiyor bir bakıyorsunuz bankalar ortağınız olmuş. Haramlara ulaşmak o kadar kolay haramları satın almak o kadar ucuz ki. Ya helal olana ulaşmak; o inanılmaz pahalı. Söyleyin Allah aşkına bu işte bir gariplik yok mu? Lafa gelince %99 Müslüman olan bir ülkeyiz diyorsunuz, icraata gelince İslâm’ın ayaklar altına aldığı haramları yaygınlaştırıyorsunuz

Kıymetli Müslümanlar!

Bakan Albayrak’ın açıkladığı tarihin en düşük faizli konut kredisi ekonomide gizli bir yara daha açtı. Faizlerin düşürülmesiyle konuta talep doğal olarak arttı. Talep artınca da konut fiyatları yükseldi. Normal değerinin üstüne çıktı. hâl böyle olunca krediye bulaşmak istemeyen alın teriyle helal yollardan ev almak isteyen Müslümanlar da zor duruma düştü. Çünkü konut fiyatları uçtu gitti. Vatandaş 300 bin liraya alabileceği bir eve 400 bin TL vermek zorunda kaldı. Maliye Bakanı 133 bin kişi için sevinirken binlerce kişinin mağdur edildiğinden sanırım haberi yok. Bakanın derdi halkı ev sahibi yapmak değil bankaları zengin etmek olduğu için bundan haberi olmaz tabi.

İşin perdelenen bir yönü de ucuz kredi dağıtılarak piyasaya para sürülmesidir. Karşılıksız üretilen bu paralar kuşkusuz enflasyon olarak pazara geri dönecektir. Kısa vadede bir canlılık oluştursa da uzun vadede yeni krizlere kapı aralanacak.

İşte kapitalist sistem böyledir. Her zaman olduğu gibi bu dönemde de krizin faturası zar zor geçinmeye çalışan kesilecek, zenginler ise servetlerine servet katacak. Bu böyle devam edemez! Allah’ın haram kıldığı faizi helal kılarak oluşturulan piyasa canlılığı fazla bir zaman geçmeden bir balon gibi patlayacak. Buradan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sözünün arkasında durması gerektiğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Madem dediğiniz gibi "krizlerden kurtuluşun anahtarı İslâm iktisat nizamıdır" öyleyse bir kez sözünüzün değeri olsun bari.

BİR TARAFTA BERAAT KARARI DİĞER TARAFTA YENİ TUTUKLAMALAR

Günler, aylar yıllar geçiyor, Türkiye’de yasalar, kanunlar değişiyor, iktidarlar değişiyor ama değişmeyen tek şey Müslümanlara yönelik baskı… Darbeciler, katiller, hırsızlar, tecavüzcüler, talancılar aklanıyor bir tek Müslümanlara yönelik zulüm devam ediyor. Zulüm ta 96 yıl önce 1924’te başladı. Hilâfet kaldırıldı, dinin İslâm’ın hükümleri hayatımızdan uzaklaştırıldı ve zulüm o gün başladı. Bitmedi, bitmeyecek de... Zira sünnetullah böyle.

Hak-batıl mücadelesi, İslâm küfür mücadelesi kıyamete kadar devam edecek. Hilâfet'in yeniden ikamesi için davasını ölüm-kalım mücadelesi olarak gören Hizb-ut Tahrirli yiğitlere zalimler zulmetmeye devam edecekler. Çünkü Hizb-ut Tahrir ne istediğini biliyor ve bunu gizli değil, açık bir şekilde söylüyor. Hizb-ut Tahrir, küfür düzenlerinin yıkılmasını, İslâm’ın hâkim kılınmasını istiyor, Hizb-ut Tahrir ile beraber çalışanlar ise bu uğurda bedel ödüyorlar. Haksızlığa uğruyorlar, hapsediliyorlar, yargı zulmüne maruz kalıyorlar.

İki hafta önce Siirt’te İslâmi davet çalışması yapan kardeşlerimiz gözaltına alınmıştı. Dün Bursa’da bu davada ismi hep cezaevleri ile anılan kardeşimiz Bekir Kurtuluş tutuklandı. Bugün yine Bursa’da kardeşimiz İsa Erol tutuklandı. Sebep ne biliyor musunuz? Bundan 15 sene önce Fatih Camii’nde Hilâfet'in kaldırılışının yıldönümü sebebiyle yapılan basın açıklamasına katılmak. Suçu: Hilâfet istemek, Hilâfet'i anmak, Hilâfet'i Müslümanlara hatırlatmak!

Bir taraftan tutuklamalar devam ediyor diğer taraftan mahkemeler Hizb-ut Tahrir üyeleri hakkında beraat karaları veriyorlar. Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi'nin Hizb-ut Tahrir lehine verdiği hak ihlali kararını değerlendirerek yeniden yargılama yaptı ve 12 kişi hakkında beraat kararı verdi. Bir tarafta beraat kararı, diğer tarafta Bekir Kurtuluş’un, İsa Erol’un tutuklanması… 24 saat içinde gelen iki ayrı haber, yargıdaki Hizb-ut Tahrir’e yönelik kafa karışıklığını ortaya koymaya yetiyor. Bu durum daha hâlâ Hizb-ut Tahrir’e yönelik yargı zulmünün devam ettiğini gösteriyor. En üst mahkeme olan Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararlarına rağmen bu hukuksuzluk devam ediyor. Hizb-ut Tahrir’e yönelik yargı zulmünün tamamen son bulması gerektiğini buradan tekrar hatırlatıyorum.

Hepinizi Allah’a emanet ediyorum.

Hizb-ut Tahrir Türkiye Medya Bürosu