Basra’da Neler Oluyor?
16 Temmuz 2018

Basra’da Neler Oluyor?

Köklü Değişim

Köklü Değişim Medya

Irak’ın petrol zengini ve ikinci büyük kenti Basra’da yeniden başlayan gösterilere güvenlik güçleri müdahale etti. Ülkenin tümüne yayılmasından korkulan gösteriler için ordu teyakkuza geçirildi.

Basra’da hizmet yoksunluğu, elektrik kesintileri ve yolsuzluklara karşı yeniden başlayan gösterilerde güvenlik güçlerinin müdahalesi sonucu 5 kişinin yaralandığı bildirildi. Yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre, Basra kent merkezinin yanı sıra diğer bölgelerde de gösteriler düzenlendiği kaydedildi. Basra’nın yanı sıra Necef, Meysan ve Zikar’da da gösterilerin yer yer sürdüğü ifade ediliyor.

Ordu Teyakkuz Halinde

Öte yandan Başbakan Haydar el-İbadi, tüm ordu güçlerinin teyakkuzda olması yönünde talimat verdi.Basra'da, geçen pazar günü başlayan gösteriler Zikar, Babil, Meysan, Divaniyye, Necef'e, son olarak da başkent Bağdat'a sıçramıştı.

Basra, Osmanlı’dan Sonra Kapitalizm’in Pençeleri Arasında Can Çekişiyor

Irak'ın 2. büyük kenti olan Basra, "petrolün, acıların ve kayıpların kenti" olarak anılıyor. Ülkenin en önemli petrol yataklarına sahip olan Basra, aynı zamanda Irak'ın, Arap Körfezi'ne açılan tek kapısı. Şadd-ül Arap'ın, Basra Körfezi ile birleştiği yerde kurulan Basra, zengin petrol kaynakları, hurma üretimindeki ileri seviye ve deniz ürünlerine rağmen fakir bir kent olma özelliğini sürdürüyor. Osmanlı Devleti'nin egemenliğinden çıktıktan sonra İngiliz işgaline uğrayan Basra, 85 yıl sonra ABD-İngiltere koalisyonunun işgali ile bitmek bilmeyen acılarla boğuşuyor.

Saddam Hüseyin zamanında yoğun katliam ve işkenceye tabii tutulan Basra, İran-Irak Savaşı'nda, Irak Ordusu'na en fazla asker veren bölgelerden biriydi. İran kuvvetlerinin Fao Yarımadası'nı ele geçirmesine karşılık, Şiiler uzun süre İran Ordusu'na karşı direniş gösterdi. Buna rağmen Saddam Hüseyin rejiminin Şiilere yönelik baskı ve sindirme politikalarından kurtulamadılar.

Birleşmiş Milletler verilerine göre, Saddam Hüseyin döneminde bölgede 30 bin kişi kayboldu. Halk ise bu rakamın gerçeği yansıtmadığını, Saddam Hüseyin'in sadece İran ile savaş sırasında muhalif saydığı 30 bin insanı öldürdüğünü savunuyor. İddialara göre, Amerika Birleşik Devletleri'nin, Kuveyt'ten Irak Ordusu'nu çıkardığı sırada Basra'da bölgesel bir Şii ayaklanması yaşandı. Bu ayaklanmayı fırsat bilen Saddam Hüseyin, Basra'ya güney cephesi komutanı 'Kimyasal Ali' olarak bilinen, trafik polisiyken general yapılan Ali Hasan El Mecid'i tayin etti. Ali Hasan El Mecid, 2 ay kaldığı şehirde binlerce insanı öldürttü ve tekrar Bağdat'a döndü.

İran'a 20, Kuveyt'e 50 kilometre uzaklıkta olan Basra kentindeki Şiiler, yıllarca yaşamak zorunda kaldıkları Saddam'ın zulmünden dolayı, ABD ve İngiliz güçlerine direniş göstermeyerek yılana sarıldıklarını fark edemediler.

Türkiye'de doğan Dicle ve Fırat Nehirleri, Bağdat'ın güneyinde birleştikten sonra, 'Arap suyu, Arap denizi' anlamına gelen Şadd-ül Arap adını alıyor ve Basra kentini ikiye ayırdıktan sonra denize ulaşıyor. İran ile Irak arasında savaşa sebep olan Şadd-ül Arap, Basra'ya hayat veriyor. Şadd-ül Arap Havzası'nda yetişen hurmalar, dünyanın en kaliteli hurması olarak biliniyor. Şadd-ül Arap'taki su miktarı ile Basra bölgesindeki hurma üretimi ve kalitesi paralellik gösteriyor.

Şadd-ül Arap'ın suyu azaldığı zaman hurma üreticileri sıkıntı yaşarken, kentte de büyük ölçüde içme suyu sıkıntısı da baş gösteriyor. Şadd-ül Arap kanallar vasıtası ile Basra'nın iç bölgelerine aktarılıyor. Kentin içinden geçen nehre rağmen Basra'da her yaz su sıkıntısı yaşanıyor. Sıkıntının sebebi olarak yeterince arıtma ve su depolama tesisinin olmayışı gösteriliyor. Basra'da 1 litre su, 1 litre benzinden daha pahalıya satılabildiği 2000’li yılların başlarında yaşanan sıkıntılı günlere geri dönüldüğü ifade ediliyor. Sıcaklıkların zaman zaman 40-45 dereceye çıktığı kentte bir damla su bile halk tarafından önemseniyor.

Kapitalizm’in Kronik Semptomları: Yolsuzluk, Fakirlik, Kan ve Gözyaşı

Birinci dünya savaşından sonra Osmanlı yönetiminden çıkıp İngiliz ve daha sonra ABD işgaline uğrayan Irak, zengin petrol yataklarına sahip olmasına rağmen, fakirlik ekonominin kronik hastalığı. Sömürgeci devletlerin artığı yöneticilere teslim edilerek kontrol edilen zengin petrol yatakları, Batı’yı zengin edip müreffeh şekilde yaşatırken, asıl sahiplerine kan, gözyaşı ve sömürüden başka bir şey veremedi.

Osmanlı’nın adil yönetimi sonrası, “Kapitalist Demokrasi”nin işgaline uğrayan topraklarda bugün halk, zulme ve yolsuzluğa karşı ayaklanma başlattı. İran’dan sonra Irak kentlerinde başlayan halk hareketleri, aslında mevcut zulüm nizamı Kapitalizm’e karşı ayaklanmanın net bir fotoğrafı.

Seçimlerin yeni yapıldığı Irak’ta halk, kim gelirse bu zulmün değişmeyeceğini idrak etmiş olacak ki sokaklara dökülerek nizamı sorgulamaya başlıyor. ABD güdümlü Irak Hükümeti, halkın başlatmış olduğu hareketin kontrolden çıkması tehdidine karşı, isyanı en ağır şekilde bastırmak için orduyu teyakkuza geçirdi.

Dünyanın her köşesinde yoğun şekilde görülen halk hareketleri, “Kapitalist Demokrasi” için yolun sonuna gelindiğinin sinyallerini veriyor. Tunus’ta başlayıp Suriye’de 8 yıldır devam etmesine rağmen bir türlü bastırılamayan ayaklanmaların, amacına ulaşıp zulüm ortadan kalkıncaya kadar sönmeyecek bir devrim ateşi olduğu gözlemlenebiliyor.

Her ne kadar dünyaya hükmeden sömürü nizamı “Kapitalist Demokrasi”nin sahipleri ve onların bölgedeki uşakları olan hain yöneticiler tarafından doğumuna az bir süre kala “İslam Devrimi” kürtajlanmak istense de çabaları hep boşa çıktı. Ağır sancılı geçen doğum süreci, sağlıklı ve güçlü yegâne İlâhi nizamın fecrini müjdeliyor.